93
arasında birleşme meydana geldiğini; bu düşünlerin sufîlere hangi şekilde ve ilk olarak
hangi dilde ulaştığını; sufîlerin bu düşünceleri gerçek anlamıyla ne kadar bildiklerini;
eski kültür merkezlerinin bu düşünceleri sufîler arasında ne kadar yaydığını
bilmiyoruz. Bütün bunlar, araştırmacıların halen gereği gibi itina göstermedikleri
konulardır. Yazarların, temel meselelerden birisi olan tasavvufun kaynağı ve doğuşu
hakkındaki görüşleri arasında ihtilafların bulunması da bu sebeplerden dolayıdır.
Nitekim yazarlar, tasavvufun kaynağı ve doğuşu konusunda birbiriyle çelişen ve
birbirinden tamamen farklı dört görüşe kail olmuşlardır.
197
Bazıları, tasavvufun Müslümanlara İran‘dan veya İran yoluyla Hint‘ten
geldiği ve dolayısıyla özü itibariyle İslâm‘ın ruhundan uzak bir hareket olduğu
görüşündedir.
198
Diğer bazılarına göre ise tasavvuf, esaslarını, İslâm fetihleri esnasında Mısır
ve Şam‘da yaygın olan Yeni-Eflatuncu, Gnostik, Stoacı ve Hermetik düşünceleri
içinde barındırarak Müslümanlara ulaşmış olan Hıristiyan ruhbanlığından almıştır.
Bazı araştırmacılara göre ise tasavvuf, ilk devirlerinde pür İslâmi‘dir ve onu
bizzat İslâm‘a ve İslâm Peygamberinin sîretine dayandırmak mümkündür.
199
İslâm âlimleri tarafından, tasavvuf cereyanının menşei olarak, bizzat İslâm‘ın
kendisi kabul edilmiştir. Bununla beraber, tasavvufun menşei meselesi üzerinde çeşitli
fikirler beyan edilmiş, bilhassa batılı müşteşrikler tarafından bu cereyanın dış kaynaklı
197
Nicholson, a.g.e., ss.13-14.
198
Nıcholson, a.y.
199
Nıcholson, a.y.
94
olduğu iddia edilmiştir. Bunlardan bir kısmı tasavvufun Hind menşeli olduğunu, bir
kısmı İran menşeli, bir kısmı Hıristiyan, Yahudi veya Yunan menşeli olduğunu, bir
kısmı da tasavvufun Yeni-Eflatuncu felsefeden kaynaklandığını iddia etmişlerdir.
200
A-ĠSLÂM ÂLĠMLERĠNĠN GÖRÜġLERĠ
Tasavvuf, ―sûf: yün‖ den yapılmış kıyafet giyenlere verilen bu ad, bin yıldan
beri Müslümanların gönüllerine ve zihinlerine hâkim olan bir hareketin adıdır ve hâlen
Müslüman dünyasının birçok yerinde güçlülüğünü sürdüren bir harekettir. İnananların
ruhlarını beslemiş, kalplerini arındırmış ve onların takva, fazilet, doğruluk ve Allah‘a
yakınlığa duydukları hasreti gidermiştir. Hızlı bir gelişme ile Müslüman dünyasının
her köşesine yayılmıştır.
201
İslâm tasavvufu, İslâm dininden iki yüzyıl sonra, Arabistan, İran ve
Horasan‘da ortaya çıktı. İslâm tasavvufu, İslâm dininin şeriat kurallarına karşı yeni bir
yorum ve anlayış olarak gelişti. İslâmiyet, çeşitli kavim ve medeniyetleri kendi çevresi
içine alıyordu. Bu çeşitli toplulukların getirdiği fikir ve inanç akımları birbirlerinden
etkilenmiştir.
İslâm‘da tasavvufun başlangıcı bizi miladî yedinci asırda Hıristiyan etkisi
altında yükselen büyük zühd hareketine götürmektedir.
202
Tasavvufun kaynağı
200
Mehmed Nazmi Efendi, Osmanlılarda Tasavvufi Hayat, (Hazırlayan: Prof.Dr.
Osman Güler), İstanbul 2005, İnsan yayınları, s.21.
201
İsmail Râci Farukî, Luis Lâmia, İslâm Kültür Atlası, (Çev: Mustafa Okan
Kibaroğlu, Zerrin Kibaroğlu), İstanbul 1999, İnkılâb Yayınları, s.323.
202
Nıcholson, a.g.e., s.78.
95
konusuyla ilk defa ilgilenenler müsteşrikler olmuştur. Müsteşriklerin çoğu tasavvufun
dış kaynaklı olduğu kanaatindedirler.
203
Tasavvufun dış kaynaklı olduğu düşüncesinde
olanlar görüşlerini temellendirebilmek adına tasavvuf ile yabancı kültür ve dinlerdeki
benzer uygulamaları İslâm tasavvufu ile ilişkilendirmişlerdir.
Goldziher gibi mutaassıp bir müsteşrikin söylediği şu sözler oldukça dikkate
değerdir:
―Tasavvufa birtakım yabancı unsurların sızmış olduklarının en kuvvetli delili
ve en doğru şahidi, büyük sufî şeyh Kuşeyrî‘nin, bu gibi şeyleri reddetme ihtiyacı
duymuş olmasıdır. Kuşeyrî tenkitlerini İslâm ülkelerinde mevcut bulunan
mutasavvıfların tümüne yöneltmiştir. Risâle; büyük sufîlerin biyografilerini, onlara ait
vecize ve hikmetlerden yapılan seçmeleri ihtiva eder. Kuşeyrî şeriatla tasavvufun
uyuştuğunu, bu iki sistem arasında bir ahenk bulunduğunu göstermek için var gücü ile
çalışmış, tasavvufta otorite kabul edilen hakiki sufîlerin, yaşayan İslâmiyet‘e
gösterilen düşmanlığı reddettiklerini ispat etmiştir. Ona göre samimi bir sufî,
Sünnilerin anladığı manada hakiki bir Müslüman olmak zorundadır‖.
204
Bazı araştırmacılara göre ise tasavvuf, ilk devirlerinde pür İslâmi‘dir ve onu
bizzat İslâm‘a ve İslâm Peygamberinin sîretine dayandırmak mümkündür.
Muhittin Uysal, tasavvufun ilk dönemlerdeki adı olan ―zühd hareketinin‖
kaynağı itibariyle tamamen yerli olduğunu ve İslâm‘a dayandığını söylemiştir. Hz.
Peygamber, sade ve mütevazi bir hayat sürdürmüş, dünya malının cazibesine kendisini
203
Güngör, a.g.e., s.49.
204
Kuşeyrî, a.g.e., s.27.
96
asla kaptırmamış, sahabeleri de genel anlamda bu anlayışı benimsemişlerdir. Kur‘an
ve Sünnette zühde büyük önem atfedilmiş, dünyaya düşkünlük, ihtiras ve tama‘ ısrarla
yerilmiştir.
205
Muhakkak ki Hz. Peygamber‘in, hakkında gerçek olarak çok az şey bilinen,
iç hayatına dair Kur‘an‘ın tasavvufî tefsirleri ve sufîyane hadisler nisbeten muahhar ve
binaenaleyh şüphelidirler. Fakat bütün ülkelerde ve ırklarda görülen tasavvufî hayata
temayüller, ilk iki asrın Müslüman Araplarında da olmalıdır; muahhar efsaneler bir
tarafa Câhiz (ö.255/869) ve İbn el-Cevzi (ö.597/1201)‘den, bu devre ait kırktan fazla
gerçekten yaşamış olan riyazetçinin adlarını kaydetmiştir ki, bunlarda ibadet
menasikinin ―derûnîleştirilmesi‖, tasavvufi hayatın açık çizgilerini göstermektedir.
206
Hicrî VI. (XII.) asra kadar olan tasavvufun ilk dönemi ve hareketin doğduğu,
geliştiği ve şekillendiği bir zaman dilimidir. Bu dönemde tasavvuf basit fakat derin,
sade fakat anlamlı bir mânevî hayat tarzıdır. Geniş ölçüde pratiklere dayanır, teorilere
çok az yer verir. Hâl, his, heyecan ve vecd gibi isimler alan ve din psikolojisi
bakımından büyük önem taşıyan ruhî hayat tarzı üzerinde yoğunlukla durulur. Bu fikrî
harekette felsefî etkiler yok denecek kadar azdır. Ama sûfîlerin mânevî tecrübeleri ve
bu tecrübelerle ilgili olarak yaptıkları yorumlar üzerine kurulan bir tasavvuf felsefesi
vardır. Bu, daha çok sûfîlerin kendi düşünce ve çabalarıyla oluşturmuş oldukları özgün
bir felsefedir. Tasavvufî hayat, öz ve hareket noktası itibariyle İslâmî temeller üzerine
inşa edilmiş olduğundan, başta İbnü‘l-Cevzî, İbn Teymiyye ve İbnü‘l-Kayyim olmak
205
Uysal, Tespit ve Yorum Bakımından Tasavvuf Kitaplarında Bulunan İhtilâflı
Haberler, s.19.
206
Massingnon, “Tasavvuf”, İslâm Ansiklopedisi, ss.26-27.
Dostları ilə paylaş: |