Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
93
Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış (Ötekileştirilmiş Fuzûlî)
topluma korku hâkim olmuş, herkes birbirinden korkuyor ve bu durumdan kurtuluş yolu da bulunamıyor. Fuzûlî,
ötekileştirme ve sonuçlarını bir beyit çerçevesinde teferruatını da çağrıştırarak söylenmiştir.
Tefrîka hâsıl tarîk-i mülk-i cem‘iyyet mahûf
Âh bilmen n'eyleyem yoh bir muvâfık reh-nümûn G sh.356
Şii olduğu ve daha önce Şii Şah’a ve valisine kasideler yazmış olduğu bilindiği için Sünni yönetimin ve Sünni
halkın, şair olarak saygı duymakla beraber, Fuzûlî’ye pek yakınlık göstermedikleri anlaşılmaktadır. Sünni Sultana
ve yöneticilerine kasideler sunması da Şii arkadaş ve dostlarının kendisinden uzaklaşması sonucunu doğurmuş
olmalıdır. Böylece Fuzûlî, iki dinî kesim tarafından da dışlanmış, ötekileştirilmiş ve gerçekten yalnız kalmıştır.
Fuzûlî, Hz. Ali övgüsünde yazdığı bir kasidesinde, Şii-Alevi “tarikına ihlâs-i pâk ü sıdk-ı dürüst” ile bağlanmış
olmasının “günah ya da hata” olup olmadığını sorması böyle bir ötekileştirilmeden doğmaktadır.
Meni tarîkuna ihlâs-ı pâk ü sıdk-ı dürüst
Çeküpdürür ki sana candan etmişem ikrâr K sh.32
Eger günâh ise ihlâsum eyleyem tevbe
Ve ger hatâ ise sıdkum kılayum istiğfâr
Bu beyitte “ahımın şimşeği gökyüzünü, gözyaşım yeryüzünü tutmuş; benden, sohbetimden vahşi hayvanlar da
kuşlar da kaçar oldular” diyen Fuzûlî, kendi yaşayış tarzının, tutum ve davranışlarının çevresini rahatsız ettiğini,
toplum tarafından beğenilmediği için dışlandığını, yalnız bırakıldığını da ifade etmiştir.
Berk-i âhum gök yüzin tutmuş sirişküm yer yüzin
Sohbetümden hem vuhûş etmüş teneffür hem tuyûr G sh.218
Yabancılaşma
“Günlük kullanımda, yabancılaşma; daha çok eski arkadaşlardan veya çevreden uzaklaşma anlamına gelir.
Yabancılaşma, psikiyatride genellikle normallikten uzaklaşma demektir. Çağdaş psikoloji ve sosyolojide ise,
bireyin toplumda, diğer insanlara veya bizzat kendisine aşırı yabancılık hissetmesi halini anlatmak için kullanılır”
(Kızılçelik ve Erjem, 1992). Yabancılaşmanın, çağdaş psikoloji ve sosyolojide ve bilhassa sanayileşmiş
toplumlarda yaşayış ve davranış biçimlerini çözümlemede kullanılan, Marksist düşünceye ait çağdaş bir kavram
olması, eski toplumlarda yabancılaşma olgusunun yaşanmadığı düşüncesini doğurmaz.
Sosyal psikoloji açısından yabancılaşma, kendi toplum grubunun yaşantısını, inancını, gelenek ve göreneklerini
beğenmeme, onları değiştirmeğe çalışma şeklinde beliren bir aşkınlık ya da aykırılık durumunu da ifade eder. Bu
tür aşkınlık psikolojisi, her sanatkârda olduğu gibi tevazudan çok bahsetmesine karşın Fuzûlî’de de görülür.
Fuzûlî içinde yaşadığı toplunda kendini herkesten farklı ve üstün görmektedir. Bu aşkınlık ya da aykırılık
psikolojisi de onu yalnız bırakan ve kendini yalnız hissettiren faktörlerden biridir. Bu rubaisi ve gazel beyti bu
hususu ifade etmektedir.
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
94
Zülfi GÜLER
Yoh dehrde bir muvâfık-ı tab‘ harîf
Kim sohbeti dil-güşâ ola tab‘ı zarîf
Feryâd ki nâ-cins müsahibler ile
Bî-fâ’ide zâyi‘ oldı evkât-i şerîf Rub sh.512
Ey Fuzûlî muttasıl devrân muhalifdür sana
Gâlibâ erbâb-ı isti‘dâdı devrân istemez G sh.239
Yalnızlık
“Bir insanın tek başına yaşaması biçimindeki somut yalnızlık, kendi toplum grubuna yabancılaşma biçiminde
yaşanan yalnızlık, çevresi tarafından itilme sonucu yaşanan yalnızlık, bir insanın çevresiyle ilişkilerini en aza
indirerek kendi seçimi ile yaşadığı yalnızlık ve insanın kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissettiği gerçek
yalnızlık gibi birbirinden çok farklı yaşantıların tümü “yalnızlık” sözcüğü ile dile getirilir” (GEÇTAN 1996:109).
Ötekileştirme ve yabancılaşma Fuzûlî’nin yalnız kalması sonucunu doğurmuştur. Yalnızlık onun en çok ve en hoş
işlediği temalardan biridir. O, yalnızlığı kendi seçimi olarak tercih etmiş değildir. Fuzûlî, kendi toplum grubuna
yabancılaşma ve çevresi tarafından itilme sonucu, kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissettiği için yalnızlık
duygusuna saplanmıştır.
Aşağıdaki beyitlerde Fuzûlî “uzlet” kelimesini “uzaklaşmak, ayrılmak, yalnız kalmak” anlamında kullanmıştır. O,
halkla karışmak, kaynaşmak istemediğini, toplumla ilgisini kestiğini, yalnızlıkta kendisini anka gibi hissettiğini
söylüyor. Anka, tekliğin, tek başına yaşayışın, başka bir şeye ve kimseye ihtiyaç duymadan kendi kendine
yetmenin, kanaatkârlığın sembolü olmuş efsanevi bir kuştur. Fuzûlî bu özelliklere sahip olduğunu belirtmek için
kendisini simurga/ankaya benzetmiştir.
İhtilât-i halkdan çekdüm ta‘allük dâmenin
Kâf-i ‘uzletde mana sîmurg-nisbet âşiyân K sh.97
‘Âlem-i ‘uzletin yegânesiyem
Kâf'dan Kâf’a yoh mana hemtâ K sh.76
İçinde bulunduğu toplum tarafından dışlanan kişi halkın kendisine düşman olduğunu düşünür. “Düşmanca
eğilimleri denetim altında tutabilmek için kullanılan bir diğer yol da, dünya ile ilişkiyi en azına indirmektir.
Bununla anlatılmak istenilen, bir insanın bir odaya kapanması değil, duygusal tepki alanını daraltarak kendini
zedelenmekten korumaya çalışmasıdır. Bu mekanizmanın gerisinde, düşman bir dünya içinde kendini yalnız ve
çaresiz hissetme olgusu bulunur” (GEÇTAN, 1996:68).