Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
99
Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış (Ötekileştirilmiş Fuzûlî)
Gariplik ve Gurbet
İnsanın kendini gurbette ve garip hissetmesi de yabancılaşma ve yalnızlık ile çok yakından ilgili bir durumdur.
Aşağıdaki beyitlerinde Fuzûlî, kendi öz vatanında garip olduğunu söylüyor. “Öyle bir yerdeyim ki halkından hiç
kimse bana ilgi göstermez, fırsat vermez. Derdimi söyleyip derman isteyebileceğim hiç kimse yok. Böyle sıkıntılı
günlerde sersemlemiş, korkuya kapılmış, perişan bir haldeyim; bela ve sitem tuzağına tutulmuş, kendi
vatanında serseri bir garip gibi kalmışım” diyor şair.
Bir diyâr içreyem ki halkından
Eylemez hiç kim mana pervâ K sh.76
Kimse yoh derdüm eylesem izhâr
Eyleyem andan iltimâs-i devâ
Menem munun kimi eyyâmda serâsîme
Esîr-i dâm-i belâ vü sitem garîb-i diyâr K sh.30
Bu sözler, içinde bulunduğu toplum tarafından ötekileştirilmenin ifadesidir. Fuzûlî öyle itilmiş, öyle dışlanmış ki
kendini yabancı bir ülkeye gitmiş gibi garip hissediyor. Dindaşları ve vatandaşları tarafından bu derece
ötekileştirilmiş olması Fuzûlî’yi din değiştirmeyi, vatandan ayrılmayı düşünecek kadar bunaltmıştır. Şu beyitleri
Fuzûlî’nin bu bunalım anının ifadesidir.
‘Aceb yoh eylesem ikrâh ehl-i imândan
Cemî‘-i zümre-i İslâm’dan olup bî-zâr K sh.31
Necef’de bağlamayam Hak hidmetine kemer
Gidüp Firenk diyârına bağlayam zünnâr
Şu beytinde Mehmet Çelebi’ye
“Halkın tümünden
anlaşma-kaynaşma ipuçları, dayanakları kopmuş, kesilmiş,
halkın birbiriyle ve benimle ülfeti yok; eğer senin de bana acıman ve yardımın olmasa bu diyarı terk edebilirim”
diyen Fuzûlî, sonra gerçekten terk-i diyar etmiştir.
Cemî‘-i halkdan kat eylemiş ser-rişte-i ülfet
Eğer sen hem terahhum kılmasan terk-i diyâr eyler K sh.77
Fuzûlî’nin gurbete gidişi herhalde Necef’ten Bağdat’a gitmesidir. Şair, Bağdat’ta Ayas Paşa’nın himayesinde
kadrinin bilinmesi, kendisine değer verilmesi ümidiyle yaşadığı ilden ayrılıp gurbete gittiğini söylüyor bu
beyitlerde. Fuzûlî, bulunduğu yerde kendisine, düşüncesine, ilmine, hünerine değer verilmediğini, bu yüzden
oradan ayrıldığını söylüyor; bulunduğu şehirde değeri bilinmemiş, dışlanmış, ötekileştirilmiş olmalı ki oradan
ayrılıp başka ile gitmekten başka çare bulamadığını belirtiyor.
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
100
Zülfi GÜLER
Mana men olduğum menzilde râhat meyl edüp gelmez
Düşüp zahmetlere nâ-çâr men oldum taleb-kârı K sh.69
Hevâ-i seyr kıldum irtifâ‘-ı kadr içün zîrâ
Yerinde her metâ‘ın pest olur elbette mikdârı
Revâc-i ‘aşk vermek kasdına çıkdum diyârumdan
Hüner zayi‘dür ol kişverde kim yohdur harîdârı
Mahabbet kılmağa izhâr-i gurbet ihtiyâr etdüm
Ne çâre yoh bu cinsin olduğum yerlerde bâzârı
Fakat yer değiştirmekle de rahat bulamamıştır Fuzûlî, bu beyitlerinde gurbette perişan olduğunu, huzur
bulamadığını, kendine uygun bir ortam olmadığını bildiği için memleketine de dönemeyeceğini söylüyor.
Kalmışam gurbette hayrân zâr u giryân n'eyleyem
Haste vü rencûr u bimâr u perişân n'eyleyem G sh.312
Yâr ile ağyârı hem-dem görmeğe olsaydı sabr
Terk-i gurbet eyleyüp ‘azm-i diyâr etmez m'idüm G sh.319
Fuzûlî alttaki beyitte kendisiyle dünya ve halk/ötekiler arasında bir mukayese yapıyor. “Ben garibim,
gurbetteyim, sılaya da gidemiyorum, çünkü kavuşma mülkünün/sılanın yolu karmakarışık ve hilelerle dolu; ben
saf-temiz kalpli birisiyim oysa dünya büyüleyici, aldatıcı nakışlarla/hilelerle dolu.” Bu beyitteki “garip” sözcüğü
gurbette olan, tanıdığı, eşi-dostu olmayan, yabancı, kimsesiz, zavallı, fakir vb. anlamları ifade eder. “Râh-i mülk-i
vasl” sılanın yolu demektir. “Dehr” mürsel mecaz ile insanlar/halk anlamına da gelir. Fuzûlî kendine “garip”
derken hem doğup büyüdüğü yerden ayrı olduğunu hem de içinde yaşadığı topluma yabancı olduğunu ifade
etmektedir. Fuzûlî halk tarafından dışlanmış, ötekileştirilmiştir. Kendisi için sılaya giden yol ve sıla hileler ve
karışıklıklarla doludur, orada kendisini öteki olarak kabul eden yabancılar vardır; kendisi saf ve temiz kalpli
olduğu için hilekâr ve riyakâr kişiler onu yabancı olarak görürler.
Men garîb ü râh-i mülk-i vasl pür teşvîş ü mekr
Men harîf-i sâde-levh ü dehr pür nakş-i füsûn G sh.356
Fakirlik
Zavallı, biçare, muhtaç anlamlarını ifade eden fakir sözü de yalnızlık ve kimsesizlik ifadesiyle birlikte kullanılan
kelimelerdendir. “Onun fakirlikten bahsetmesini ve fakirlikle iftihar etmesini dünyevî nimetlere kıymet
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
101
Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış (Ötekileştirilmiş Fuzûlî)
vermemek olduğunu belirtmeliyiz. Ondaki fakirlik mefhumunu, şairin havasında yaşadığı mistik iklimin
icaplarından sayabiliriz” diyor Karahan (1989:179). Ancak “fakr ve fakir” kelimelerinin tasavvufi anlamları
yanında gerçek anlamları ve sosyal boyutları da düşünülebilir; zaten Fuzûlî tasavvufi anlam kastederken “fakr”
kelimesini kullanmıştır; “fakir” sözcüğünü ise daha çok “zavallı, biçare, yoksul, muhtaç” gibi anlamlarda, bazen
de tevazu ifadesi için söylemiştir. Yunus’un kendine “derviş, miskin” dediği gibi, aynı anlamı ifade edecek
şekilde, Fuzûlî de kendine “fakir” demiştir; nitekim bazen “miskin” sözcüğünü kullandığı da görülür. Aşağıdaki
beyitlerde “fakr” kelimesi de tasavvufi anlam taşımadan yoksul, yoksulluk, muhtaçlık manasındadır. Şair bu
beyitlerinde “bu yoksulluk, bu ihtiyaç içerisinde benim rahat ve huzur bulmam imkânsız. Bu yalnızlık köşesinde
bu yoksulluk ile o derece yok olmuşum ki dünyada bana ait bir zerre bile yok. Mademki felek bütün yoksulluğu,
tüm muhtaçlığı bana vermiş, benim de feleği umursamamam, yok saymam doğru olmaz mı?” diyor.
Bu fakr ilen ki menüm rahâtum durur müşkil
Bu hâl ilen ki menüm dirliğüm durur düşvâr K sh.30
Künc-i ‘uzletde fakr u fâka ile
Olmuşam öyle mahv kim meselâ K sh.75
Merkez-i hâki etse zîr ü zeber
Bulamaz gerdümi nesîm-i sabâ
Mana vermiş cihan kamu fakrin
N'ola etsem cihâna istiğnâ K sh.76
Alttaki beyitte şair kendini “fakir, bî-ser ü pâ, kem-terin bende, kemîne gedâ” sözleriyle tavsif ediyor. Fuzûlî’nin
kendisine yoksul, muhtaç, aciz, zavallı; başsız-ayaksız, darmadağınık; aşağılık köle, hakir dilenci sıfatlarını
yakıştırması tevazu ifadesi sayılabilirse de toplumun onu öyle gördüğü anlamını da doğurabilir ve itilmişliğin,
dışlanmışlığın, ötekileştirilmişliğin, yalnız bırakılmışlığın sonucu olarak kendini gerçekten aciz, zavallı olarak
görmenin yarattığı söylemler olarak da düşünülebilir.
Men kimem bir fakir ü bî-ser ü pâ
Kem-terîn bende vü kemîne gedâ K sh.75
Alttaki beyitlerde ve rubaide şair yine fakir sözcüğü ile kendisini
“zavallı, biçare, yoksul, muhtaç” olarak
vasıflandırıyor. Gazel beyitlerinin ilkinde Fuzûlî, “ben fakirim, sen zenginsin; güzellik zekâtını bana ver; zekât
vermek sana, almak da bana vacip olmuştur” diyor ve sevgiliye söyler görünerek zekât istiyor. İkincisinde “bana,
sevgilin bir melektir diyorlardı, fakat beni böyle fakir, zavallı, aciz duruma düşürdüğünü görünce, hayır o senin
için gökten inmiş bir beladır dediler” diyen Fuzûlî, fakirliğin kendisinin kaderi, nasibi olduğunu söylüyor.
Üçüncüsünde “ben fakirim, kimse bana saygı duymuyorsa duymasın, benim kendime gösterdiğim saygı bana
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
102
Zülfi GÜLER
yeter” diyerek fakirliğiyle birlikte yalnızlığını da ifade etmiştir. Bu söyleyişte yalnız insanın kendi kendine yetme
çabası vardır. Rubaide ise ikinci şahıs/sevgili Fuzûlî’ye “ey zavallı, ey aciz kişi” anlamında “ey fakir” diye hitap
ediyor. Fuzûlî’nin kendini zavallı, biçare, yoksul, olarak görmesi, ötekileştirilmiş olmanın ve yalnızlık, kimsesizlik
duygusunun belirtisidir.
Men fakîrem sen gânî vergil zekât-i hüsn kim
Şer‘ içinde hem banadur hem sana vâcib zekât G sh.164
Mana derlerdi evvel bir melekdür sevdiğün hâlâ
Görenler men fakîri gökden inmiş bir belâ derler G sh.204
Bir fakîrem durmasın kimse bana ta‘zim için
Kanda gitsem ey gözüm su sep gubâr-i rahuma G sh.366
Dedüm lebine lâ'l-i Bedahşân'dur bu
Güldü dedi ey fakîr bühtândur bu
Bir daşa ne reng ile kılarsan nisbet
Şîrin ü şeker-feşân u handândır bu Rb sh.517
Fuzûlî, bazen fakirlikten şikâyet eder; bazen “fakirim ama dünya nimetleri için sultanlara minnet etmem”
diyerek istiğna gösterir ve mağrur bir eda takınır, hatta fakirliğin kendisine üstünlük kazandırdığını söyler;
“fakirlik sultanlıktır” der. Fuzûlî’nin divanında, bir yandan tevazu bir yandan gurur ve azamet ifade eden
beyitlere çok rastlanır; bu ve bunun gibi söyleyişlerin, ötekileştirilmiş kişinin kendi kendine yetme düşüncesiyle,
içinde bulunduğu ve yabancılaştığı topluma karşı saldırgan başkaldırışları olduğu söylenebilir. Tasavvufi anlam
da verilebilen alttaki gazel beytinde şair, hadis olarak söylenilen “fakirliğimle övünürüm” sözünü hatırlatacak
şekilde, yoksullukla övünüyor. “Ey Fuzûlî, insanların şerefi yoksulluk imiş, sen kendine fakirlerden başkasını
arkadaş edinme” diyerek fakirliğin insana şeref verdiğini ifade etmiş. Fahriye beytinde ise Fuzûlî, görünüşünün
fakir ama gönlünün zengin olduğunu söylüyor. Diğer fahriye beytinde de dünya nimetleri için sultanlara minnet
etmeyeceğini, kendisinin fakirlik ve kanaat gibi bir devletin sultanı olduğunu söylüyor.
Dış dünyayı tehlikeli bir alan olarak algılama ve insanlara güvenmeme sonucu geliştirilen bir diğer yalıtım
mekanizmasında kişi, diğer insanlardan bağımsızlaşarak iç ve dış ihtiyaçlarının onlar tarafından etkilenmesine
karşı önlem almaya çalışır. Böyle bir insan için amaç, “ kendi kendine yeterli olmak” ve “ kimseye muhtaç
olmamaktır.” (GEÇTAN 1996:71)
Fakr imiş fakr Fuzûlî şeref-i ehl-i vücûd
Özüne eyleme hem-dem fukarâdan gayrı G sh.396
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
103
Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış (Ötekileştirilmiş Fuzûlî)
Sûretüm fakr ü sîretüm mün‘im
Hey’etüm mûr ü himmetüm ‘ankâ K sh.76
Devlet-i dünyâ içün çekmen selâtin minnetin
Fakr sultanı menem kim devletümdür câvidân K sh.97
Alttaki beyitte de Fuzûlî, fakirliğin hiçbir şeyde, aşkta dahi karşılık beklememek olduğuna işaret etmiş; “beni
Vâmık ve Ferhâd gibi rüsva âşıklara benzetmeyin, ben fakirim o bencillerle beni bir tutmayın” diyerek, fakirliği
âşıklıktan ayırmış ya da âşıklığın daha üst bir derecesi olarak göstermiştir.
Vâmık u Ferhâd tek rüsvâya kılman nisbetüm
Bir fakirem sanmanız ol hod-nümâlardan meni G sh.416
Kimsesizlik
Kimsesizlik, yalnızlık ile çok yakından ilgili hatta aynı anlamı taşımakla birlikte hamisizliği ve korumasızlığı da
ifade eder. Güçsüz, kimsesiz, hamisiz, fakir kimseler ve toplumlar zulüm altında kalır. Fuzûlî zulme
uğramışlıktan bahsederken, kendi kimsesizliğinden ve yalnızlığından da bahsetmektedir. “Fuzûlî’de bir
mazlumun ruh haleti yaşıyor” (Karahan 1989:173). O, Hz. Hüseyin’den başlayarak, bütün Kerbelâ ve Irak-ı Arap
Şii halkını mazlum olarak görmektedir. Bu kadarla da kalmıyor, o bütün dünya varlıklarını mazlum olarak
tahayyül ediyor. Bu beyitte “bu mülk” sözünden kasıt Kerbela ve civarıdır.
Ey felek bi'llah nedür mûcib ki bu mülk ehline
Cevri bî-had etdün ü bî-dâdı kıldun bî-şümâr K
sh.115
Hz. Ali övgüsünde yazılan kasidenin bir bölümünde şair, yersiz-yurtsuzluğundan, fakirliğinden, şikâyet
etmektedir. Etrafında dertlerini anlatacak kimse bulunmayan Fuzûlî, kendi kimsesizliğinden, yalnızlığından,
insanların vefasızlığından Hz. Ali’ye dert yanıyor.
Ne seyr kılmağa pergâr tek tenümde tüvân
Ne nokta tek bir arada oturmağa yer var K sh.30
Hezâr gam müteveccih mana bu hem bir gam
Ki yoh durur gam-i dil zâhir etmeğe gam-hâr
Kimi ki dost dedüm çıhdı düşmen-i cânum
Kimi ki yâr dedüm oldu âkıbet ağyâr
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
104
Zülfi GÜLER
Talihsizlik
Kaderden, talihten, felekten yakınma Fuzûlî’de çok görülen ifadelerdir. İnsanın yaşantısının kendisi tarafından
değil, kader, talih ya da başkaları tarafından belirlendiği düşüncesi, kişinin kendini güçsüz hissetmesini, böylece
hem kendi benliğine hem çevresine yabancılaşmasını ve yalnızlık duygusuna kapılmasını doğurur.
Alttaki beyitlerde Fuzûlî, talihini uğursuz, aciz ve düşkün, bahtını etkisiz ve kara sıfatlarıyla birleştiriyor
.
Fuzûlî,
talihinin uğursuz ve aciz olmasından dolayı hiç mutlu olamamış; bahtının karalığı, etkisizliği, hiç uyanmaması
yüzünden devrin zulmüne yenik düşmüş, arzularına ulaşamamış, ne yapacağını bilemeden, donuk bir vaziyette,
hep ayrılık acısıyla ağlaya inleye ömrü tükenmiş; yine talihsizliği onu, halk içinde saygıdeğer bir kişi iken hor
görülen birisi durumuna düşürmüştür.
Bir gün bize sa'âdet-i vasl etmedün nasîb
Bizden götür nuhûsetün ey tâli‘-i zebûn G sh. 355
Ey Fuzûlî kalmışam hayretde bilmen n'eyleyem
Devr zâlim baht nâ-fercam taleb çoh ‘ömr az G Sh. 238
Şeb-i hicrân yanar cânum töker kan çeşm-i giryânum
Uyardur halkı efgânum kara bahtum uyanmaz mı G Sh. 388
Elünden dâdlar ey ahter-i baht-i siyâhum kim
Meni halk içre alî-kadr iken gayette hâr etdün Kt Sh.486
Pişmanlık
Fuzûlî, yaptığı her işin sonucunda pişmanlık duyduğunu şu beyitte ifade ediyor. Pişmanlık çoğunlukla yaptığı işin
sonucunu beğenmeme ve başkalarına beğendirememe durumunda ortaya çıkar. Halktan hiç kimse Fuzûlî’nin
davranışlarını beğenmiyor ise bundan doğan pişmanlık da ötekileştirilmiş olama ile ilgilidir. Bu pişmanlıklar
Fuzûlî’yi çevresinden, içinde bulunduğu toplumdan uzaklaştırmış, onu yalnızlık, çaresizlik, ümitsizlik içine
düşürmüştür.
Ne tâli‘dür bu kim ‘âlemde âğâz etmedüm bir iş
Kim ol işden ser-encâm etmedüm hâsıl peşimanlığ G sh.270
Ötekini Suçlama
“Hakkımız olanı alamadığımız ya da önem verdiğimiz bir insan beklentilerimiz doğrultusunda davranmadığında
yaşanan duygu kızgınlıktır” (GEÇTAN, 1996:54). Bu gibi olayların tekrarından doğan kızgınlıkların birikimi kişide
umutsuz, kendini kimsesiz hisseden, bedbin, güvensiz, kızgın, saldırgan kişilikler meydana getirir.
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
105
Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış (Ötekileştirilmiş Fuzûlî)
“Fuzûlî, kendini eleştirenleri ve değerini takdir etmeyenleri, cahillik ve kıskançlık ile itham etmiştir” (Karahan
1989:185). Bu da toplum içinde ötekileşmiş ve yabancılaşmış bir kişinin “ötekilere” hücum ile kendini savunma
tepkisi sayılabilir.
Ülfet hemîşe fer‘i olur âşnâlığun
Câhil fazîlet ehli ile âşnâ degül Kt sh.488
Gam degül ehl-i garez eylerse menden men‘-i hayr
Gam degül ehl-i hased bağlarsa men miskîne kîn Kt sh.492
Muttasıl ma‘rifet ehlini ayahlara salup
Felek-i sifle kılur mihnet ü gam pâ-mâli Kt sh.493
Sonuç
Fuzûlî’nin şiirinin önemli bir teması yalnızlık ve kimsesizliktir. Buna bağlı olarak acizlik ve fakirlik, talihsizlik ve
nasipsizlik, hicran ve hüzün, mihnet ve gam, mazlumiyyet ve melamet gibi temalar da yalnızlıkla birlikte ya da
onu ifade edecek şekilde, onun şiirinde yer alır. Onun şiirinde ağırlıklı olarak görülen aşk teması ve tasavvuf
düşüncesi dahi yalnızlığının doğurduğu hususlardır. Tasavvuf düşüncesi, tecrit esasına dayandığı için, yalnızlığın
ifadesine çok müsait bir yol açar. Diğer bir deyişle yalnızlık, uzlet, tecrit tasavvufi ifadede en çok yararlanılan
kavramlardır. “Aşk ve ıstırap şairi olarak tanınan Fuzûlî’nin aşk telakkisi tamamıyla platoniktir.” Faruk K.
Timurtaş’ın (2000:249) bu ifadesi genel bir kanaattir. “Platonik aşk”a, gerçekte olmayan hayalde kalan aşk, bir
sevgiliye yönelmeyen aşk, maşuksuz aşk, sadece aşk, yalnız aşk ya da tek başına aşk anlamları verilebilirse,
Fuzûlî’nin, aşkı tek başına yaşadığı, başka ifadeyle, yalnızlığın hüznünü aşk hicranına dönüştürdüğü söylenebilir.
Fuzûlî’nin psikolojisini, eserlerine yansıyan kişiliğini etkileyen en önemli etken, onun hayatından ve yaşadığı
sosyal ortamdan kaynaklanan yalnız kalmışlığıdır. O, toplumuna yabancılaşmış, toplumu tarafından
ötekileştirilmiş ve gerçek bir yalnızlık yaşamıştır. İşte bu yalnızlık Fuzûlî’nin ruhundan üstün sanat eserleri
çıkarmıştır.
Kaynaklar
Akyüz, Kenan vd. (1958), Fuzulî Türkçe Divan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
Geçtan, Engin (1996), İnsan Olmak, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Karahan, Abdülkadir (1989), Fuzûlî Muhiti, Hayatı, ve Şahsiyeti, K.B. Yay, Ankara.
Kesik, Beyhan (2004), Fuzûlî’nin Türkçe Divanı’nda Din ve Toplum Telakkileri, Malatya.
Kızılçelik, Sezgin ve Erjem, Yaşar(1992), Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü, Atilla Kitabevi, İstanbul.
Mazıoğlu, Hasibe (1997) Fuzûlî Üzerine Makaleler, TDK Yay. Ankara.
Mengi, Mine; (1995), Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay. Ankara.
Mengi, Mine (1996), Fuzûlî’nin Şiirlerini Kalıcı Kılan Bazı Üslûp Özellikleri, “Fuzûlî Kitabı (500.
Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106
106
Zülfi GÜLER
Yılında Fuzûlî Sempozyumu Bildirileri)”, İstanbul.
Selçuk, Bahir (2007), Fuzûlî’de Melâmet Kavramı, “Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi”, Cilt 16,
Sayı 2, s.487-502.
Şentürk, Ahmet Atilla (1996), Klasik Osmanlı Edebiyatı Tiplerinden Sûfî yahut Zâhid
Hakkında, Enderun Kitabevi, İstanbul.
Timurtaş, Faruk K. (2000), Tarih içinde Türk Edebiyatı, Boğaziçi Yay. İstanbul.
Dostları ilə paylaş: |