Zülfi Güler-Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış



Yüklə 204,18 Kb.
səhifə8/8
tarix25.06.2018
ölçüsü204,18 Kb.
#51790
1   2   3   4   5   6   7   8

 

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106 

 

99 


Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış (Ötekileştirilmiş Fuzûlî) 

 

Gariplik ve Gurbet 

İnsanın kendini gurbette ve garip hissetmesi de yabancılaşma  ve yalnızlık  ile çok yakından ilgili bir durumdur. 

Aşağıdaki beyitlerinde Fuzûlî, kendi öz vatanında garip olduğunu söylüyor. “Öyle bir yerdeyim ki halkından hiç 

kimse bana ilgi göstermez, fırsat vermez. Derdimi söyleyip derman isteyebileceğim hiç kimse yok.  Böyle sıkıntılı 

günlerde  sersemlemiş,  korkuya  kapılmış,  perişan  bir  haldeyim;  bela  ve  sitem  tuzağına  tutulmuş,  kendi 

vatanında serseri bir garip gibi kalmışım” diyor şair.  

Bir diyâr içreyem ki halkından  

Eylemez hiç kim mana pervâ                    K sh.76    

 

Kimse yoh derdüm eylesem izhâr  



Eyleyem andan iltimâs-i devâ                    

 

Menem munun kimi eyyâmda serâsîme 



Esîr-i dâm-i belâ vü sitem garîb-i diyâr    K sh.30 

Bu sözler, içinde bulunduğu toplum tarafından ötekileştirilmenin ifadesidir. Fuzûlî öyle itilmiş, öyle dışlanmış ki 

kendini  yabancı  bir  ülkeye  gitmiş  gibi  garip  hissediyor.  Dindaşları  ve  vatandaşları  tarafından  bu  derece 

ötekileştirilmiş olması Fuzûlî’yi din değiştirmeyi, vatandan ayrılmayı düşünecek kadar bunaltmıştır. Şu beyitleri 

Fuzûlî’nin bu bunalım anının ifadesidir. 

‘Aceb yoh eylesem ikrâh ehl-i imândan 

Cemî‘-i zümre-i İslâm’dan olup bî-zâr              K sh.31 

 

Necef’de bağlamayam Hak hidmetine kemer 



Gidüp Firenk diyârına bağlayam zünnâr             

Şu  beytinde  Mehmet  Çelebi’ye

 

“Halkın  tümünden



 

anlaşma-kaynaşma  ipuçları,  dayanakları  kopmuş,  kesilmiş, 

halkın birbiriyle ve benimle ülfeti yok; eğer senin de bana acıman ve yardımın olmasa bu diyarı terk edebilirim” 

diyen Fuzûlî, sonra gerçekten terk-i diyar etmiştir.  

Cemî‘-i halkdan kat eylemiş ser-rişte-i ülfet  

Eğer sen hem terahhum kılmasan terk-i diyâr eyler     K sh.77  

Fuzûlî’nin  gurbete  gidişi  herhalde  Necef’ten  Bağdat’a  gitmesidir.  Şair,  Bağdat’ta  Ayas  Paşa’nın  himayesinde 

kadrinin  bilinmesi,  kendisine  değer  verilmesi  ümidiyle  yaşadığı  ilden  ayrılıp  gurbete  gittiğini  söylüyor  bu 

beyitlerde.  Fuzûlî,  bulunduğu  yerde  kendisine,  düşüncesine,  ilmine,  hünerine  değer  verilmediğini,  bu  yüzden 

oradan  ayrıldığını  söylüyor;  bulunduğu  şehirde  değeri  bilinmemiş,  dışlanmış,  ötekileştirilmiş  olmalı  ki  oradan 

ayrılıp başka ile gitmekten başka çare bulamadığını belirtiyor.  



 

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106 

 

100 



Zülfi GÜLER 

Mana men olduğum menzilde râhat meyl edüp gelmez  

Düşüp zahmetlere nâ-çâr men oldum taleb-kârı           K sh.69   

   


Hevâ-i seyr kıldum irtifâ‘-ı kadr içün zîrâ  

Yerinde her metâ‘ın pest olur elbette mikdârı 

 

Revâc-i ‘aşk vermek kasdına çıkdum diyârumdan  



Hüner zayi‘dür ol kişverde kim yohdur harîdârı 

 

Mahabbet kılmağa izhâr-i gurbet ihtiyâr etdüm  



Ne çâre yoh bu cinsin olduğum yerlerde bâzârı            

 

Fakat  yer  değiştirmekle  de  rahat  bulamamıştır  Fuzûlî,  bu  beyitlerinde  gurbette  perişan  olduğunu,  huzur 



bulamadığını, kendine uygun bir ortam olmadığını bildiği için memleketine de dönemeyeceğini söylüyor. 

Kalmışam gurbette hayrân zâr u giryân n'eyleyem  

Haste vü rencûr u bimâr u perişân n'eyleyem            G  sh.312 

 

Yâr ile ağyârı hem-dem görmeğe olsaydı sabr  



Terk-i gurbet eyleyüp ‘azm-i diyâr etmez m'idüm    G  sh.319 

Fuzûlî  alttaki  beyitte  kendisiyle  dünya  ve  halk/ötekiler  arasında  bir  mukayese  yapıyor.  “Ben  garibim, 

gurbetteyim, sılaya da gidemiyorum, çünkü kavuşma mülkünün/sılanın yolu karmakarışık ve hilelerle dolu; ben 

saf-temiz kalpli birisiyim oysa dünya büyüleyici, aldatıcı nakışlarla/hilelerle dolu.” Bu beyitteki “garip” sözcüğü 

gurbette olan, tanıdığı, eşi-dostu olmayan, yabancı, kimsesiz, zavallı, fakir vb. anlamları ifade eder. “Râh-i mülk-i 

vasl”  sılanın  yolu  demektir.  “Dehr”  mürsel  mecaz  ile  insanlar/halk  anlamına  da  gelir.  Fuzûlî  kendine  “garip” 

derken  hem  doğup  büyüdüğü  yerden  ayrı  olduğunu  hem  de  içinde  yaşadığı  topluma  yabancı  olduğunu  ifade 

etmektedir.  Fuzûlî  halk  tarafından  dışlanmış,  ötekileştirilmiştir.  Kendisi  için  sılaya  giden  yol  ve  sıla  hileler  ve 

karışıklıklarla  doludur,  orada  kendisini  öteki  olarak  kabul  eden  yabancılar  vardır;  kendisi  saf  ve  temiz  kalpli 

olduğu için hilekâr ve riyakâr kişiler onu yabancı olarak görürler.  

Men garîb ü râh-i mülk-i vasl pür teşvîş ü mekr  

Men harîf-i sâde-levh ü dehr pür nakş-i füsûn       G  sh.356 



Fakirlik 

Zavallı, biçare, muhtaç anlamlarını ifade eden fakir sözü de yalnızlık ve kimsesizlik ifadesiyle birlikte kullanılan 

kelimelerdendir.  “Onun  fakirlikten  bahsetmesini  ve  fakirlikle  iftihar  etmesini  dünyevî  nimetlere  kıymet 



 

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106 

 

101 


Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış (Ötekileştirilmiş Fuzûlî) 

 

vermemek  olduğunu  belirtmeliyiz.  Ondaki  fakirlik  mefhumunu,  şairin  havasında  yaşadığı  mistik  iklimin 

icaplarından  sayabiliriz”  diyor  Karahan  (1989:179).  Ancak  “fakr  ve  fakir”  kelimelerinin  tasavvufi  anlamları 

yanında gerçek anlamları ve sosyal boyutları da düşünülebilir; zaten Fuzûlî tasavvufi anlam kastederken “fakr” 

kelimesini kullanmıştır; “fakir” sözcüğünü ise daha çok “zavallı, biçare, yoksul, muhtaç” gibi anlamlarda, bazen 

de  tevazu  ifadesi  için  söylemiştir.  Yunus’un  kendine  “derviş,  miskin”  dediği  gibi,  aynı  anlamı  ifade  edecek 

şekilde, Fuzûlî de kendine “fakir” demiştir; nitekim bazen “miskin” sözcüğünü kullandığı da görülür. Aşağıdaki 

beyitlerde  “fakr”  kelimesi  de  tasavvufi  anlam  taşımadan  yoksul,  yoksulluk,  muhtaçlık  manasındadır.  Şair  bu 

beyitlerinde “bu yoksulluk, bu ihtiyaç içerisinde benim rahat ve huzur bulmam imkânsız. Bu yalnızlık köşesinde 

bu yoksulluk ile o derece yok olmuşum ki dünyada bana ait bir zerre bile yok. Mademki felek bütün yoksulluğu, 

tüm muhtaçlığı bana vermiş, benim de feleği umursamamam, yok saymam doğru olmaz mı?” diyor.  

Bu fakr ilen ki menüm rahâtum durur müşkil 

Bu hâl ilen ki menüm dirliğüm durur düşvâr      K sh.30        

 

Künc-i ‘uzletde fakr u fâka ile  



Olmuşam öyle mahv kim meselâ      K sh.75 

 

 



Merkez-i hâki etse zîr ü zeber  

 

Bulamaz gerdümi nesîm-i sabâ 



 

Mana vermiş cihan kamu fakrin  

N'ola etsem cihâna istiğnâ                K sh.76 

Alttaki beyitte şair kendini “fakir, bî-ser ü pâ, kem-terin bende, kemîne gedâ” sözleriyle tavsif ediyor. Fuzûlî’nin 

kendisine  yoksul,  muhtaç,  aciz,  zavallı;  başsız-ayaksız,  darmadağınık;  aşağılık  köle,  hakir  dilenci  sıfatlarını 

yakıştırması  tevazu  ifadesi  sayılabilirse  de  toplumun  onu  öyle  gördüğü  anlamını  da  doğurabilir  ve  itilmişliğin, 

dışlanmışlığın,  ötekileştirilmişliğin,  yalnız  bırakılmışlığın  sonucu  olarak  kendini  gerçekten  aciz,  zavallı  olarak 

görmenin yarattığı söylemler olarak da düşünülebilir.  

Men kimem bir fakir ü bî-ser ü pâ  

Kem-terîn bende vü kemîne gedâ     K sh.75 

Alttaki  beyitlerde  ve  rubaide  şair  yine  fakir  sözcüğü  ile  kendisini

 

“zavallı,  biçare,  yoksul,  muhtaç”  olarak 



vasıflandırıyor.  Gazel  beyitlerinin  ilkinde  Fuzûlî,  “ben  fakirim,  sen  zenginsin;  güzellik  zekâtını  bana  ver;  zekât 

vermek sana, almak da bana vacip olmuştur” diyor ve sevgiliye söyler görünerek zekât istiyor. İkincisinde “bana, 

sevgilin bir melektir diyorlardı, fakat beni böyle fakir, zavallı, aciz duruma düşürdüğünü görünce, hayır o senin 

için  gökten  inmiş  bir  beladır  dediler”  diyen  Fuzûlî,  fakirliğin  kendisinin  kaderi,  nasibi  olduğunu  söylüyor. 

Üçüncüsünde  “ben  fakirim,  kimse  bana  saygı  duymuyorsa  duymasın,  benim  kendime  gösterdiğim  saygı  bana 



 

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106 

 

102 



Zülfi GÜLER 

yeter” diyerek fakirliğiyle birlikte yalnızlığını da ifade etmiştir. Bu söyleyişte yalnız insanın kendi kendine yetme 

çabası vardır.  Rubaide ise ikinci şahıs/sevgili Fuzûlî’ye “ey zavallı,  ey aciz kişi”  anlamında  “ey fakir”  diye hitap 

ediyor. Fuzûlî’nin kendini zavallı, biçare, yoksul, olarak görmesi, ötekileştirilmiş olmanın ve yalnızlık, kimsesizlik 

duygusunun belirtisidir. 

Men fakîrem sen gânî vergil zekât-i hüsn kim  

Şer‘ içinde hem banadur hem sana vâcib zekât       G  sh.164 

 

Mana derlerdi evvel bir melekdür sevdiğün hâlâ  



Görenler men fakîri gökden inmiş bir belâ derler   G  sh.204 

 

Bir fakîrem durmasın kimse bana ta‘zim için  



Kanda gitsem ey gözüm su sep gubâr-i rahuma      G  sh.366 

 

Dedüm lebine lâ'l-i Bedahşân'dur bu                      



Güldü dedi ey fakîr bühtândur bu 

Bir daşa ne reng ile kılarsan nisbet  

Şîrin ü şeker-feşân u handândır bu      Rb  sh.517 

 

Fuzûlî,  bazen  fakirlikten  şikâyet  eder;  bazen  “fakirim  ama  dünya  nimetleri  için  sultanlara  minnet  etmem” 



diyerek  istiğna  gösterir  ve  mağrur  bir  eda  takınır,  hatta  fakirliğin  kendisine  üstünlük  kazandırdığını  söyler; 

“fakirlik  sultanlıktır”  der.  Fuzûlî’nin  divanında,  bir  yandan  tevazu  bir  yandan  gurur  ve  azamet  ifade  eden 

beyitlere çok rastlanır; bu ve bunun gibi söyleyişlerin, ötekileştirilmiş kişinin kendi kendine yetme düşüncesiyle, 

içinde bulunduğu ve yabancılaştığı topluma karşı saldırgan başkaldırışları olduğu söylenebilir. Tasavvufi anlam 

da  verilebilen  alttaki  gazel  beytinde  şair,  hadis  olarak  söylenilen  “fakirliğimle  övünürüm”  sözünü  hatırlatacak 

şekilde,  yoksullukla  övünüyor.  “Ey  Fuzûlî,  insanların  şerefi  yoksulluk  imiş,  sen  kendine  fakirlerden  başkasını 

arkadaş edinme” diyerek fakirliğin insana şeref verdiğini ifade etmiş. Fahriye beytinde ise Fuzûlî, görünüşünün 

fakir ama gönlünün zengin olduğunu söylüyor. Diğer fahriye beytinde de dünya nimetleri için sultanlara minnet 

etmeyeceğini, kendisinin fakirlik ve kanaat gibi bir devletin sultanı olduğunu söylüyor. 

Dış  dünyayı  tehlikeli  bir  alan  olarak  algılama  ve  insanlara  güvenmeme  sonucu  geliştirilen  bir  diğer  yalıtım 

mekanizmasında  kişi,  diğer  insanlardan  bağımsızlaşarak  iç  ve  dış  ihtiyaçlarının  onlar  tarafından  etkilenmesine 

karşı  önlem  almaya  çalışır.  Böyle  bir  insan  için  amaç,  “  kendi  kendine  yeterli  olmak”  ve  “  kimseye  muhtaç 

olmamaktır.” (GEÇTAN 1996:71) 

Fakr imiş fakr Fuzûlî şeref-i ehl-i vücûd  

Özüne eyleme hem-dem fukarâdan gayrı           G sh.396 



 

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106 

 

103 


Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış (Ötekileştirilmiş Fuzûlî) 

 

Sûretüm fakr ü sîretüm mün‘im  

Hey’etüm mûr ü himmetüm ‘ankâ                      K sh.76 

 

Devlet-i dünyâ içün çekmen selâtin minnetin  



Fakr sultanı menem kim devletümdür câvidân   K sh.97 

Alttaki  beyitte  de  Fuzûlî,  fakirliğin  hiçbir  şeyde,  aşkta  dahi  karşılık  beklememek  olduğuna  işaret  etmiş;  “beni 

Vâmık ve Ferhâd gibi rüsva âşıklara benzetmeyin, ben fakirim o bencillerle beni bir tutmayın” diyerek, fakirliği 

âşıklıktan ayırmış ya da âşıklığın daha üst bir derecesi olarak göstermiştir. 

Vâmık u Ferhâd tek rüsvâya kılman nisbetüm  

Bir fakirem sanmanız ol hod-nümâlardan meni    G sh.416 



Kimsesizlik 

Kimsesizlik,  yalnızlık  ile  çok  yakından  ilgili  hatta  aynı  anlamı  taşımakla  birlikte  hamisizliği  ve  korumasızlığı  da 

ifade  eder.    Güçsüz,  kimsesiz,  hamisiz,  fakir  kimseler  ve  toplumlar  zulüm  altında  kalır.  Fuzûlî  zulme 

uğramışlıktan  bahsederken,  kendi  kimsesizliğinden  ve  yalnızlığından  da  bahsetmektedir.  “Fuzûlî’de  bir 

mazlumun ruh haleti yaşıyor” (Karahan 1989:173). O, Hz. Hüseyin’den başlayarak, bütün Kerbelâ ve Irak-ı Arap 

Şii  halkını  mazlum  olarak  görmektedir.  Bu  kadarla  da  kalmıyor,  o  bütün  dünya  varlıklarını  mazlum  olarak 

tahayyül ediyor. Bu beyitte “bu mülk” sözünden kasıt Kerbela ve civarıdır.  

Ey felek bi'llah nedür mûcib ki bu mülk ehline  

Cevri bî-had etdün ü bî-dâdı kıldun bî-şümâr       K

 

sh.115 



Hz.  Ali  övgüsünde  yazılan  kasidenin  bir  bölümünde  şair,  yersiz-yurtsuzluğundan,  fakirliğinden,  şikâyet 

etmektedir.  Etrafında  dertlerini  anlatacak  kimse  bulunmayan  Fuzûlî,  kendi  kimsesizliğinden,  yalnızlığından, 

insanların vefasızlığından Hz. Ali’ye dert yanıyor. 

Ne seyr kılmağa pergâr tek tenümde tüvân 

Ne nokta tek bir arada oturmağa yer var              K sh.30 

 

Hezâr gam müteveccih mana bu hem bir gam  



Ki yoh durur gam-i dil zâhir etmeğe gam-hâr        

 

Kimi ki dost dedüm çıhdı düşmen-i cânum 



Kimi ki yâr dedüm oldu âkıbet ağyâr                    

 

 


 

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106 

 

104 



Zülfi GÜLER 

Talihsizlik 

Kaderden, talihten, felekten  yakınma  Fuzûlî’de çok görülen ifadelerdir. İnsanın yaşantısının kendisi tarafından 

değil, kader, talih ya da başkaları tarafından belirlendiği düşüncesi, kişinin kendini güçsüz hissetmesini, böylece 

hem kendi benliğine hem çevresine yabancılaşmasını ve yalnızlık duygusuna kapılmasını doğurur.  

 Alttaki beyitlerde Fuzûlî, talihini uğursuz, aciz ve düşkün, bahtını etkisiz ve kara sıfatlarıyla  birleştiriyor

Fuzûlî, 



talihinin  uğursuz  ve  aciz  olmasından  dolayı  hiç  mutlu  olamamış;  bahtının  karalığı,  etkisizliği,  hiç  uyanmaması 

yüzünden devrin zulmüne yenik düşmüş, arzularına ulaşamamış, ne yapacağını bilemeden, donuk bir vaziyette, 

hep  ayrılık  acısıyla  ağlaya  inleye  ömrü  tükenmiş;  yine  talihsizliği  onu,  halk  içinde  saygıdeğer  bir  kişi  iken  hor 

görülen birisi durumuna düşürmüştür. 

Bir gün bize sa'âdet-i vasl etmedün nasîb  

Bizden götür nuhûsetün ey tâli‘-i zebûn                    G sh. 355        

 

Ey Fuzûlî kalmışam hayretde bilmen n'eyleyem  



Devr zâlim baht nâ-fercam taleb çoh ‘ömr az           G Sh. 238         

 

Şeb-i hicrân yanar cânum töker kan çeşm-i giryânum  



Uyardur halkı efgânum kara bahtum uyanmaz mı    G Sh. 388 

 

Elünden dâdlar ey ahter-i baht-i siyâhum kim  



Meni halk içre alî-kadr iken gayette hâr etdün          Kt Sh.486 

Pişmanlık 

Fuzûlî, yaptığı her işin sonucunda pişmanlık duyduğunu şu beyitte ifade ediyor. Pişmanlık çoğunlukla yaptığı işin 

sonucunu  beğenmeme  ve  başkalarına  beğendirememe  durumunda  ortaya  çıkar.  Halktan  hiç  kimse  Fuzûlî’nin 

davranışlarını  beğenmiyor  ise  bundan  doğan  pişmanlık  da  ötekileştirilmiş  olama  ile  ilgilidir.  Bu  pişmanlıklar 

Fuzûlî’yi  çevresinden,  içinde  bulunduğu  toplumdan  uzaklaştırmış,  onu  yalnızlık,  çaresizlik,  ümitsizlik  içine 

düşürmüştür.  

Ne tâli‘dür bu kim ‘âlemde âğâz etmedüm bir iş  

Kim ol işden ser-encâm etmedüm hâsıl peşimanlığ     G sh.270 

 

Ötekini Suçlama 

“Hakkımız olanı alamadığımız ya da önem verdiğimiz bir insan beklentilerimiz doğrultusunda davranmadığında 

yaşanan duygu kızgınlıktır” (GEÇTAN, 1996:54). Bu gibi olayların tekrarından doğan kızgınlıkların birikimi kişide  

umutsuz, kendini kimsesiz hisseden, bedbin, güvensiz, kızgın, saldırgan kişilikler meydana getirir. 




 

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106 

 

105 


Fuzûlî’nin Divanına Sosyal Psikoloji Açısından Bir Bakış (Ötekileştirilmiş Fuzûlî) 

 

“Fuzûlî, kendini eleştirenleri ve değerini takdir etmeyenleri, cahillik ve kıskançlık ile itham etmiştir” (Karahan 

1989:185). Bu da toplum içinde ötekileşmiş ve yabancılaşmış bir kişinin “ötekilere” hücum ile kendini savunma 

tepkisi sayılabilir. 

Ülfet hemîşe fer‘i olur âşnâlığun  

Câhil fazîlet ehli ile âşnâ degül               Kt  sh.488 

 

Gam degül ehl-i garez eylerse menden men‘-i hayr 



Gam degül ehl-i hased bağlarsa men miskîne kîn     Kt  sh.492 

 

Muttasıl ma‘rifet ehlini ayahlara salup  



Felek-i sifle kılur mihnet ü gam pâ-mâli    Kt sh.493 

Sonuç      

Fuzûlî’nin şiirinin önemli bir teması yalnızlık  ve kimsesizliktir. Buna  bağlı olarak  acizlik  ve fakirlik,  talihsizlik  ve 

nasipsizlik, hicran ve hüzün, mihnet ve gam, mazlumiyyet ve melamet gibi temalar da yalnızlıkla birlikte ya da 

onu  ifade  edecek  şekilde,  onun  şiirinde  yer  alır.  Onun  şiirinde  ağırlıklı  olarak  görülen  aşk  teması  ve  tasavvuf 

düşüncesi dahi yalnızlığının doğurduğu hususlardır. Tasavvuf düşüncesi, tecrit esasına dayandığı için, yalnızlığın 

ifadesine  çok  müsait  bir  yol  açar.  Diğer  bir  deyişle  yalnızlık,  uzlet,  tecrit  tasavvufi  ifadede  en  çok  yararlanılan 

kavramlardır.  “Aşk  ve  ıstırap  şairi  olarak  tanınan  Fuzûlî’nin  aşk  telakkisi  tamamıyla  platoniktir.”  Faruk  K. 

Timurtaş’ın (2000:249) bu ifadesi genel bir kanaattir. “Platonik aşk”a, gerçekte olmayan hayalde kalan aşk, bir 

sevgiliye  yönelmeyen  aşk,  maşuksuz  aşk,  sadece  aşk,  yalnız  aşk  ya  da  tek  başına  aşk  anlamları  verilebilirse, 

Fuzûlî’nin, aşkı tek başına yaşadığı, başka ifadeyle, yalnızlığın hüznünü aşk hicranına dönüştürdüğü söylenebilir. 

Fuzûlî’nin  psikolojisini,  eserlerine  yansıyan  kişiliğini  etkileyen  en  önemli  etken,  onun  hayatından  ve  yaşadığı 

sosyal  ortamdan  kaynaklanan  yalnız  kalmışlığıdır.  O,  toplumuna  yabancılaşmış,  toplumu  tarafından 

ötekileştirilmiş  ve  gerçek  bir  yalnızlık  yaşamıştır.  İşte  bu  yalnızlık  Fuzûlî’nin  ruhundan  üstün  sanat  eserleri 

çıkarmıştır.

        

 

      



Kaynaklar 

  

Akyüz, Kenan vd. (1958), Fuzulî Türkçe Divan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. 

Geçtan, Engin  (1996), İnsan Olmak, Remzi Kitabevi, İstanbul. 

Karahan, Abdülkadir (1989), Fuzûlî Muhiti, Hayatı, ve Şahsiyeti, K.B. Yay, Ankara. 

Kesik, Beyhan (2004), Fuzûlî’nin Türkçe Divanı’nda Din ve Toplum Telakkileri,  Malatya. 

Kızılçelik, Sezgin ve Erjem, Yaşar(1992), Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü, Atilla Kitabevi, İstanbul. 

Mazıoğlu, Hasibe (1997) Fuzûlî Üzerine Makaleler, TDK Yay. Ankara.  

Mengi, Mine; (1995), Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay. Ankara. 

Mengi, Mine (1996), Fuzûlî’nin Şiirlerini Kalıcı Kılan Bazı Üslûp Özellikleri, “Fuzûlî Kitabı (500.  



 

Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 7, Aralık 2011, s. 85-106 

 

106 



Zülfi GÜLER 

    Yılında Fuzûlî Sempozyumu Bildirileri)”, İstanbul. 

Selçuk, Bahir (2007), Fuzûlî’de Melâmet Kavramı, “Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi”, Cilt 16,  

    Sayı 2, s.487-502. 

Şentürk, Ahmet Atilla (1996), Klasik Osmanlı Edebiyatı Tiplerinden Sûfî yahut Zâhid  

    Hakkında, Enderun Kitabevi, İstanbul.  

Timurtaş, Faruk K. (2000), Tarih içinde Türk Edebiyatı, Boğaziçi Yay. İstanbul. 

 

 

 



 

 

 



 

Yüklə 204,18 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə