Almanak 2017 entropol kitap



Yüklə 5,21 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə26/79
tarix06.05.2018
ölçüsü5,21 Kb.
#42952
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   79

 
70 
 
BERGAMAVİ ADLI ÖYKÜDEN 
SABRİ GÜRSES 
III 
Bergamavi’nin  oda  kapısının  sesini  duyduğu  sırada,  Hatice  laboratuvara  gitmeye 
hazırlanıyordu. Bir an çıkıp ağabeyinin kahvaltısını hazırlamak geçti içinden, sonra bu dürtüye 
karşı  koydu,  laboratuvara  geç  kalmamak  ikisinin  arasının  düzelmesinden  daha  önemliydi. 
Laboratuvarda üç günlük bir nöbete kalacaktı, yeni bir deneye başlıyorlardı. “Daha uzun da 
sürebilir,  sonrası  için  plan  yapmayın,”  demişti  Selma  Hanım.  Son  nöbetler  sahiden  de 
beklenmedik  komplikasyonlar  yüzünden  uzamıştı  hep.  Bir  öncekinde  yunuslardan  biri 
Konstantin  Denizi suyuna  aşırı  tepki  vererek  şiddetli  kasılmalarla  ölmüştü, oysa  Hatice  işe 
başladığından  beri,  yani  iki  yıldır,  orada  olan  memelilerin  büyük  kısmı  sorunsuz  devam 
ediyordu çalışmalara. Hatice çantasını aldı, geç kalmamak için oyalanmadan odasından çıktı. 
Ağabeyinin kapısının önünden geçerken içerden mırıltılar duyunca, bir kez daha odaya girip 
aralarını düzeltmek istedi ama artık hiç vakti yoktu, sokak kapısından çıktı. 
Hava  soğuktu,  gün  ağarmamıştı  daha.  Metro  istasyonuna  doğru  yürürken  kulakları 
üşüdü. Tek tük birkaç hava yastıklı araba yola çıkmıştı. Binalarda ışıklar yanmıştı, yeni güne 
başlıyordu  insanlar.  Issız  metro  binasında  ayak  seslerini,  çalan  enstrümantal  müziğe 
uydurarak  yürüdü  Hatice,  laboratuvardan  birkaç  kişi  daha  vardı platformda.  Selamlaştılar. 
Sessizce beklerken Genopolis treni geldi, bindiler. 
Rasta saçlı bir kızın yanına oturdu Hatice. Kız elindeki dosyadan başını kaldırdı, onun 
tıraşlı  başını  görünce  yüzünü  hafif  ekşitip  biraz  yana  çekildi.  Oysa  laboratuvarda  ayrı 
bölümlerde olsalar da birkaç kez beraber çalıştıkları olmuştu. Fark etmemiş gibi yapan Hatice 
iş tabletini açıp günün rutin holografik simülasyonunu çalıştırdı; küçük yunusları belirlenmiş 
konaklardan  geçerek  görevlerini  yerine  getirirken  görmek  garip  bir  şekilde  rahatlattı  onu. 
Deneylerin  bu  kez  yolunda  gideceğinden  emin  olmak,  işten  vaktinde  dönebileceğini 
düşündürüyordu. O zaman gidip Bergamavi’yle barışacaktı, onu da yanında götürmesini bir 
daha isteyecekti, buna ikna edecekti, çünkü buna ihtiyacı vardı, yalnızlıktan bunalmıştı. 
Standart metro yolunda ilerleyen hava yastıklı tren aniden bir yan yola saptı, hızlandı, 
hızlandı, şeffaf fiberglass bir tünele girdi, Konstantin Denizi’nin bütün canlıları sardı bir anda 
vagonun çevresini. Bir süre sonra hafif bir sarsıntıyla durdu, kendinden bıkmış metalik bir ses 
“Neandros,” dedi. “Genopolis Laboratuvarı. Son durak.” 
 


 
71 
 
KÖTÜ BİR TESADÜFTÜK BELKİ DE 
GÜLŞAH ELİKBANK 
 
Ev  telefonum  çalışıyor,  oysa  kaç  zamandır  duymadım  bu  sesi.  Bir  an  açmamayı 
düşündüm  ama  nedense  uzandım  ahizeye.  Bazen  böyle  olur,  bilmeden  uzatırsınız  elinizi 
geleceğinize. Öyle oldu. Hem yıllardır beklediğim hem de asla duymak istemediğim cümleleri 
duydum.  “Babanız,  hastanede,  ölüyor.  Onu  son  kez  görmek  ister  misiniz?”  dedi  bir  ses. 
Haberden daha acımasız bir ses üstelik. Hastanenin adını verip suratıma telefonu, geçmişimi 
kapatan bir duyarsızlık. Yutkundum. Yıllardır hayatınızda var olmayan, yaşamınızın her ânını 
kaçırmış birine ölümünde veda etmek ister miydiniz? Bunu düşünmek için uzun yıllarım oldu 
benim ama cevabı onca seneye rağmen bulamamış olmalıyım ki, sesimi yitirdim o an. Yola 
düştüm, söyleyeceklerimi yol boyunca kafamda tarttım durdum.  
Belki şöyle başlamalıydım söze; hakkında bilmediğim ve asla öğrenemeyeceğim ne çok 
şey var, baba. Oysa sen de bana dair hiçbir şeyi bilmiyorsun. Yalnızlıktan değil kalabalıktan 
korktuğumu mesela, biliyor musun? Biz rastgele karşılaşan yürekler gibiyiz. Çok yakın ama 
birbirine  hiç  dokunmadan  geçip  giden  bulutlar  gibiyiz  gökyüzünde.  Hayat,  tesadüflerin 
birleşimi. Biz kötü bir tesadüftük belki de. Gidiyorsun; eksiliyorum. Vedamızı çoktan etmiştik 
oysa. Sen ilk hayal kırıklığını yaşadığında bir avutan olmuş muydu yoksa ilk sigaranı o gün mü 
yakmıştın, baba? Kim esirgedi senden sevgisini böyle? Neden sevmeyi hiç denemedin baba? 
Saçımı okşamak için neden bu kadar geç kaldın? Senin yokluğunu doldurmak için ben kaç 
yanlışa batıp çıktım, biliyor musun?  
Sen kimin yokluğuna kaldırdın o kadehleri her gece, baba? Duyanın olmadı mı hiç? Seni 
kusurlarınla  seven  kadınların  olmadı  mı?  Her  düştüğünde  neden  yeni  bir  kadehe  sarıldın? 
Neden elini hiç bana uzatmadın baba? Oysa ben sırf bu nedenle, uzanan her eli dost sandım, 
baba.  Yokluğunu  doldurmak  için  ne  bir  kadehe,  ne  de  bir  sigaranın  dumanına  sarıldım. 
İnsanlara tutundum, baba. Seninle hiç kuramadığımız o mutlu dünyayı satırlarımla kendim 
yarattım.  Bozup  bozup  yeniden  yaptım.  Olmadı,  oldu  sandığımda  kalbimdeki  sızı  yine  baş 
gösterdi, en olmadık vakitte. Nasıl derin bir yerden kırmışsın beni baba.  
Ölen birine karşı daha şefkatli olmalıydım belki de. Başka cümleler aramalıydım. Belki de 
cümleme şöyle başlamalıydım; babaların eve geliş saatinde, sen hiç gelmedin, baba. Ben bu 
yüzden, yıllarca, o saatte eve gelecek bir adam aradım, baba. Kardan adam yapan çocuklar 
gibi, kendime, kardan, sudan, öfkeden adamlar yaptım. Hiçbiri tutmadı; ne elimi ne yüreğimi. 
Geceleri hep yalnız uyudum, baba. Adını sessizce sayıkladım, korktum duyulur, diye. Seni 
özlediğimi  kendimden  bile  sakladım  ben  baba.  Senin  gözlerine  bakar  gibi  baktım sevdiğim 
adamlara, içindeki hüzne dayanamadı oysa hiçbiri. Yalanlar en çok gözlerden mi okunur baba? 
Oysa ben senin bir yalanına bile razıydım, onu bile söylemedin baba. Yıllarca tüm bunları telafi 
edecek bir cümlen olduğuna inandım, biliyor musun? Seni affetmemi sağlayacak sihirli bir 
cümlen olmalıydı mutlaka.  


Yüklə 5,21 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   79




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə