67
gülümseyerek bakıyor ve alkışlıyorlardı. Gözyaşları içinde asansöre bindi Senkart. İnsanlar
birbirlerinin göz bebeklerine bakmakla kalmamış aynı zamanda birbirleriyle konuşuyorlardı
da...
Dünya aynı dünyaydı, insanlar da aynı insanlar... Değişen şey insanların bakışlarının, tüm
iyilikleri, güzellikleri ve sevgiyi ileten çok doğal bir araç olduğunu yeniden hatırlamalarıydı.
Yasaklarla negatif düşüncelerin, bakışların engellenmesinin mümkün olamayacağı, her
bireyin zihninin ve kalbinin temizliğini ancak kendi içsel çabasıyla sağlayabileceği gerçeği
yeniden insanların içinde filizlenmişti. Çünkü insanların korkusuzca birbirlerine bakmaları,
birbirlerini anlamaları için olmazsa olmazlardan biriydi.
İnsanları kontrol altında tutmayı amacı haline getirmiş olan Sistem çöktü mü?
Hayır elbet çökmedi, farklı yararlar üzerine teoriler yaratarak akıllı telefonlar hızla
insanların yaşamlarına sokuldu. Kısa zaman sonra sistemin artık Kör Nokta Bulucuları’na ve
yasaklara ihtiyacı kalmayacaktı. Bir süre sonra her insan kendi kör noktasını elinde, cebinde
taşır hale gelecekti. Üstelik elindeki minik ekranın dışında başka hiçbir yere bakmayı,
kendisi
istemeyecekti.
69
Bilimkurgu türünün farklı tanımlarını bir arada değerlendirdiğimizde türün sadece
gerçekleşmesi veya gerçekleşmiş olması olası tahminler içeren kurgusal ürünleri kapsadığını
görüyoruz. Bu olanaklılığın sınırlarıysa hızla ilerleyen bilim ve teknolojinin devrede olması
nedeniyle geniştir. Bilimkurgu –aynı kapsama sadık kalacak şekilde– bugünden geleceğe veya
geçmişe doğru bir ekstrapolasyon ya da bir düşünce deneyi olarak da tanımlanabilir. Özellikle
gelecek tasvirlerinde bugün var olmayanı anlattığı için kimi zaman bir gerçeklikten kaçış
olarak görülebilse de bu “hayal”lerin bilimsel kurallar çerçevesinde gerçekleştirilebilir olması
şarttır.
Görüldüğü gibi, gerçeklikle tanım gereği kurulması gereken bu sıkı bağlantı bile
bilimkurguyu yüksek sanat sınırlarının dışına iterken bilimkurgu
edebiyatı söz konusu
olduğunda bu dışlama bir boyut daha kazanır. Çünkü edebiyat “kendinden başka bir olguya
göndermesi olmayan” işler üretmek konusunda çaresiz görünüyor. Bunun sebebi daha başta
yapı taşı olan kelimelerin gerçek nesnelerin ya da kavramların işaretçisi olmasıdır.
Aslında Modern sanatın saf sanat idealine odaklanan kimi formları, özellikle sürrealist
sanat ile bilim kurgu arasındaki benzerlikler gözden kaçmamıştır. Bilim kurgu eserleri veren
sanatçılar sürrealizmden etkilendikleri gibi tersi de geçerlidir. Ancak spekülatif dünyalar için
sürrealist tasvirlerden esinlenilen bilimkurgu bilimsel gerçeklikle çatıştığı noktada, yani rüya,
kâbus ya da hayal tasvirlerini “eşyanın tabiatı”na uyduramazsa bilim kurgu olmaktan çıkacağı
gibi bilim kurgudan esinlenen sürrealist ya da genel olarak çağdaş sanat bilimkurgu olmakla
değil sadece bilimkurgunun yarattığı imgeleri rüya ya da kâbus tasvirlerine katmakla ilgilenir
ve bilimkurgu üret(e)mez.
Özetle, katı/saf sanat anlayışı ile katı/saf bilimkurgu anlayışının birbirini kesinlikle
dışladığı söylenebilir. Dolayısıyla bilimkurgu yazarının da sanatçı olmak iddiasından uzak
durarak geleneksel bir pratik olan öykücülüğe odaklanması daha uygun bir seçenek gibi
görünüyor.
KAYNAKLAR
1.
20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, Ahu Antmen, Sel Yayınları, 2008
2.
Science Fiction: A Very Short Introduction, David Seed, Oxford University Press, 2011
3.
Modern Sanat’ın Öyküsü, Norbert Lynton, Phaidon, 1980
4.
Locating Science Fiction, Andrew Milner, Liverpool University Press, 2012
5.
Rastlantının Büyüsü ve Dada, Efe Elmastaş, Art Fanzin, 2016
6.
Art and Technology: The Panacea That Failed, Jack Burnham, from: The Myths of Information ed. Kathleen
Woodward, Coda Press, 1980
7.
Surrealism and Science Fiction, Arthur B. Evans, Science Fiction Studies Vol. 43, no. 2, #129, pp. 351-58,
2016
8.
The Cybernetic Imagination in Science Fiction, Patricia S. Warrick, University Of Wisconsin-Milwaukee,
1977
9.
Cyberpunk and the Dilemmas of Postmodern Narrative: The Example of William Gibson, Claire Sponsler,
Contemporary Literature, Vol. 33, No. 4, pp. 625-644, 1992
10.
20th Biennale of Sydney, Andrew Frost, The Guardian, 2016