191
bu yabancılaşmanın derin bir hazza dönüşümüyle tezat oluşturmaktadır. Bakan özne,
fotoğrafın yazılı ifadelerinin abartılı
oluşuyla ilgili olarak, fotoğrafı ne kadar abartılı ve hayale
yatkın görürse o kadar fazla fotoğrafın korku janrına hizmeti başarılı ve yoğun olmaktadır.
Yazılı metnin mitlerden, folklordan ve hikayelerden beslenmesi, fotoğrafın korku janrı
içindeki kodunu belirginleştirmektedir. Tıpkı “
kodu olmayan mesaj”ın (
Barthes) bir albüm
içeriğine girdiği zaman kod barındırması gibi, bu fotoğrafların da bir kod oluşturması için
korku janrının içindeki ikonografilerden beslenmesi gerekmektedir.
Bu şekilde kendi kodunu
oluşturmaktadır.
Nitekim, tüm bu kod oluşturmanın ötesinde, bu fotoğrafların altında korku janrına
dahil oluşunun oluşturduğu
aura ve tekillik kavramları yatmaktadır.
Benjamin’in artık “
o
zaman yaşamış, şimdi bile canlı olan ve “sanat” içinde tamamen kaybolmaya razı
olmayacak” olarak gördüğü
Newhaven’lı Balıkçı Karısı gibi biz de o binayı sanat içinde
kaybolmaya razı etmiyoruz. Orada o zaman yaşanan ve o yaşananların izinin paranormal imge
vasıtasıyla bugüne taşındığı zaman/mekan nosyonunda o binanın içinde olmak için can
atıyoruz. Sosyal medyada tıpkı kod barındıran albüm içeriği gibi konsept hesapların bir
albümmüşçesine sürekli paylaştığı bu fotoğrafların hikayesine ek olarak bir de “
kim burada
olmak isterdi?”, “
kim bu eve girmeye cesaret edebilir?”, “
burada bir araştırma yapmak ister
misiniz?” şeklinde ifadeler fotoğrafın fantastik referanslarını göz önüne alarak oluşturulan
orada olma,
saklı bilgelik diyarının keşfine duyulan isteği tam da bu referansları kullanarak
yaratmaktadır.
Benjamin’in
mummerehlen’inde bahsettiğimiz gibi bu binayla kurduğumuz bağ da;
onun tekilliği, fantazyaya dahil oluşu ve onun terk edilmişliğinin bakan kişide oluşturduğu
öznel yaşanmışlıktır. Üstelik sadece binayla da değil, orada yaşamış, katletmiş, intihar etmiş,
tutsak edilmiş kişilerle de bir bağ kurarız, bir özdeşleşme yaşarız. Fantazyayla örtüştüğünde
de, hayal gücüne dayanmasından ötürü oluşan sahtelik, bakan kişiye gerçeklikten kopuşa
varan bir haz vermekte, hayal gücünü tetikleyen bir heyecan ve coşku patlaması
yaşatmaktadır. Paranormal imgenin fotoğrafın içinde zaman/mekan algısını büküşünü,
zaman/mekanı donduruşunu tartışırken, bir kereye mahsus olarak beliren bu
stereotip tekil
imgenin bir defadan sayısız hikayeye kucak açışını da tartışırız ve bu öznellik bakan öznenin
de baktığı imgenin nesnesinin algısını büküşünü konuşuruz.
İşleyicinin tüm motivasyonu
bakan öznede de barınır. Merakla başlayan bu motivasyon korku janrının klişelerinin devreye
girmesiyle hayal gücünü tetikler, fotoğrafın
aura’sını kuvvetlendirir ve tekil imge sınırsız
sayıda yeni hikayecikler üretir ve bütün bu üretim süreci öznelliğe tekamül eder. İncelenmeye
değer olan
paradigmatik düzlemdeki yeri doldurulabilirlik değildir; aksine paranormal imge,
özne tarafından sayısız hayali imgeyle doldurulmuştur zaten. Paranormal imge hem
ikonik
hem
semboliktir, hem de
sinekdoştur. O sadece başka bir hayaleti temsil etmemektedir.
Paranormal imge, yaşanmış olanın yaşanılan ana varışına dek hüküm süren tüm sürecin
parçalarını temsil etmektedir ve kavramlaştırmaktadır: Cinayet, musallat olma, kurban
edilme ve cinnet vs…
SONUÇ: