Anab L m dali



Yüklə 4,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə16/101
tarix06.02.2018
ölçüsü4,8 Kb.
#26403
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   101

 
 
29 
biçme  sürecindeyiz  demektir.  Ancak  değer  vermek  için  bir  olay  veya  durum  karşısında 
olmamız  zorunlu  değildir.  Çünkü  değer  vermek,  zorunlu  olarak  bir  davranışı  yapmayı 
gerektirmez. Şayet bir durum karşısında olduğumuz düşünülse bile daha önceden alınmış 
bir ahlâkî karara (değer biçmeye) uymamız durumunda bu karara değer vermiş oluyoruz. 
Temel  ahlâkî  yargılar,  değer  vermekle  veya  değerlendirmekle  değil  değer 
biçmekle elde edilir. Dolayısıyla değer biçme, ahlâkî yargılarımızı nasıl oluşturduğumuzla 
ilgili  bir  konudur.  Bununla  ilgili  bazı  temel  sorular  belirleyebiliriz:  a)  nsanlar,  neden 
değer biçmeye ihtiyaç duyar? Bu, insanları değer biçmeye iten ilk nedenlerle ilgilidir. b) 
nsanlar,  değerli/iyi  olan  şeyleri  nasıl  belirler?  Bu,  ilk  nedenlerin  bize  nasıl  karar 
aldırdığı  ile  ilgilidir.  c)  Değer  biçme  eylem  midir;  yoksa  bizde  hazır  halde  bulunan 
yatkınlık  durumu  mudur?  Bu,  kararın  anlık  bir  şey  mi  yoksa  bir  süreç  mi  olduğu  ile 
ilgilidir. d)  nsanlar değer biçince ne olur? Değer biçtiğimiz zaman önceki durumumuza 
göre bizde meydana gelen değişikliğin ne olduğu da önemli bir sorundur. Bu dört sorun, 
değer yargıları üzerine düşünmek için gerekli alt yapıyı sağlayacaktır.  
a. Değer Biçme Yetileri ve  lk Nedenler 
nsanlar,  neden  değer  biçmeye  ihtiyaç  duyar?  Değer  biçmek,  ahlâkî  bir  karar 
almayı  ifade  eder.  nsan  davranışta  bulunan,  hemcinsleriyle  ve  çevresi  ile  sürekli  ilişki 
içinde  olan  ahlâkî  bir  varlıktır.  nsanî  ilişki,  bir  bilinç  veya  tercih  üzerine  inşa  edilir. 
Nitekim ahlâk, uygun bir davranış biçimi ortaya koymakla ilgilidir.  nsanlar, bilinç sahibi 
olmaları ve  tercihte bulunabilmeleri sebebiyle  karşılaştıkları  durumlar/sorunlar  karşısında 
uygun  davranışın  ne  olduğuna  karar  vermek  isterler.  Onların  bu  tür  kararlar  almasını 
sağlayan  birçok  neden  vardır.  Bu  nedenleri  tespit  etmek  kolay  değildir.  Çünkü  bu  süreci 
etkileyen  birden  çok  neden  vardır.  Akıl,  hisler,  duygular,  bilgiler,  ihtiyaçlar,  gelenek 
(alışkanlıklar),  dinî  ve  dinî  olmayan  (kişisel)  inançlar  bu  nedenler  arasında  sayılabilir. 
Bunlara  değer  biçme  yetileri  ve  unsurları  denilebilir.  Ancak  bunların  hangisinin  ahlâkî 
kararlarımızın kaynağı olduğunu veya karar alma sürecinde diğerlerinden daha fazla etkili 
olduğunu  tespit  etmek  kolay  değildir.  Güçlük,  bu  unsurlar  arasındaki  ilişkilerden 
kaynaklanır.  Akıl,  duygu,  his,  alışkanlık,  inanç  ve  değer  terimleri  arasında  önemli  bazı 
farklar ve karmaşık ilişkiler vardır. Aklın duyguyu dışlayıp dışlamadığı, değerin inançtan 
farklı bir şey olup olmadığı gibi sorunları daha sonra ele almak kaydıyla genel olarak dört 
unsurun/nedenin değer biçmede etkili olduğu veya öncelendiği söylenebilir.  
1. Aklı (reason) önceleme 
2. Hissi (feeling, affect) önceleme 
3. Arzuyu (desire) önceleme 


 
 
30 
4.  htiyaçları (needs) önceleme
73
 
1.  Aklı  önceleme:  Değer  biçme  denildiğinde  en  önemli  unsurun  akıl  olduğu 
düşünülür.  mmanuel Kant (1724–1804) başta olmak üzere Michael Sandel (1953-), John 
Rawls  (1921–2002)  ve  Alan  Gewirth  (1912–2004)  gibi  deontologlar,  rasyonel  bir  değer 
biçmeyi  savunuyor  görünürler.  Daha  önce  vurgulandığı  gibi  değer  biçme,  tavır  almayı 
gerektirdiğinden akıl, tavır almanın nedenlerini sağlayabilmesine rağmen kendisi bir tavrı 
ifade  etmez.  Akıl,  kendi  başına  bir  değer  ölçütü  değildir.  George  Santayana  (1863–
1952)’nın da söylediği gibi “var oluşumuzdan ve önyargılarımızdan ayrı düşünüldüğünde, 
değer unsurları taşımayan mekanik bir dünya ile karşı karşıya kalırız”.
74
 Oysa deontoloji, 
aklın ahlâkî kullanımının varoluşumuzu, ön yargılarımızı, beklentilerimizi ve tutkularımızı 
dışladığını  ileri  sürer.  O  halde  rasyonalistlere  değer  ölçütü  olmayan  insanlar  olarak  mı 
bakmamız gerekecek?  
Akıl, değer biçmekten ziyade bize sorumluluklarımızı bildirir. Ahlâkî sorumluluk, 
değerden daha üstün bir şeydir. Biz, bir davranışa, olaya veya nesneye karşı içsel bir tavır 
alabiliriz. Ancak ahlâkî sorumluluğumuz, bu tavrın aksini yapmayı gerektirebilir. Doğruyu 
söylediğimizde sevdiğimiz bir insanın zarar göreceğini düşünelim. Yalan söyleme yönünde 
bir  eğilimimiz  olabilir;  bir  değer  mukayesesine  girişerek  yalan  söylememiz  gerektiği 
yönünde  bir  karara  ulaşabiliriz.  Deontoloji  açısından  saf  aklın  bize  buyurduğu 
sorumluluklarımızın  bir  gereği  olarak  doğruyu  söylememiz  gerekir.  Ahlâk,  istediğimiz 
ş
eyle  değil  yapmamız  gereken  şeyle  ilgilidir  ve  tavır  alma  anlamında  değerlerimiz, 
sorumluluklarımızı  aşamaz.  Genel  olarak  bu  yaklaşım  Kant  başta  olmak  üzere 
deontolojilerin  ortak  düşünceleri  yansıtır.
75
  Burada  bizim  ortaya  koyduğumuz  değer 
tanımlamasına  uymayan  bir  anlayışın  olduğu  açıktır.  Çünkü  değerler,  ahlâkî 
davranışlarımızı  yönlendiren  birincil  ilkelerdir.  Akıl,  değer  biçmekten  ziyade 
sorumluluklarımızı bildirmenin bir aracı ise deontologların ya bir değer teorileri olmadığını 
ya da bizimkinden farklı bir anlayış ortaya koyduklarını düşünmek gerekir. 
Bunun  farklı  bir  değer  anlayışı  olduğunu  söylemek  daha  doğru  olacaktır. 
Deontolojik anlamda değer, bir tavır koymaktan ziyade tasdik etmeyi (assent) ifade eder. O 
halde deontolojik açıdan değer, inançla aynı şeydir. Buna akılcı veya bilişsel değer teorisi 
demek  de  mümkündür.  Çünkü  tavır  koyma  anlamında  değer,  bilişsel  bir  süreçle  ortaya 
                                                 
73
  
Smith,  age.,  s.  315;  Gaus,  age.,  s.  82.  Smith,  1,  2,  ve  3’ü,  Gaus  ise  2,  3  ve  4’ü  değer  biçme  yetisi 
olarak gördü. 
74
  
Gaus, age., s. 82’den alıntı. 
75
  
Kant, age., s. 57. Kant, bunu “kayıtsız şartsız iyiyi isteme” şeklinde ifade eder. Kayıtsız şartsız iyiyi 
isteme, iyinin bizim kişisel beklentilerimizle ve eylemlerin sonuçlarından beklediğimiz etkilerle ilgili 
olmadığını  anlatır.  Kant,  şöyle  devam  eder:  “Eyleme  ahlâkî  değerini  veren  şey,  ne  korku  ne  de 
eğilimdir. Yalnızca  yasaya saygı güdüsüdür.” Age., s. 58. Bu açıdan duyguların ahlâkî karar almada 
bir  etkisi  yoktur.  Duygularımız  bizden  ne  yapmamızı  isterse  istesin  sorumluluklarımız  ancak 
yapmamız gerektiğine karar verir. 


Yüklə 4,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   101




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə