Anadolu Aydınlanma Vakfı Sosyal ve Kültürel Bülteni • Sayı 53 • Ekim 2014 • Ücretsizdir



Yüklə 242,07 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/8
tarix04.12.2017
ölçüsü242,07 Kb.
#13798
1   2   3   4   5   6   7   8

10

Aylık Düşünüyorum Bülteni

Anadolu Aydınlanma Vakfı

 

Platonik Düşünce



İzzet Erş

“İnsan için gerçek yaşam, felsefi yaşam ya da 

bilgelik yaşamıdır, çünkü ancak felsefecidir ki 

gerçek evrensel bilime erişir ve

olgusallığın ussal doğasını ayrımsar.” [1]

Pitagoras’tan Platon’a geçiş:

“Platon niçin Biçimleri Sayılar ile öz-

deşleştirdi? Biçimleri Sayılar ile özdeş-

leştirmedeki itkisi gizemsel ve aşkınsal 

Biçimler dünyasını ussallaştırma ve 

anlaşılır kılma güdüsü olarak görülebi-

lir. Bu durumda anlaşılır kılma düzen 

ilkesini bulmaktır.” 

[2]

Pitagoras öncesi doğa filozofları varoluşun 



maddi tözünü yine doğanın kendi içinde ara-

dılar. Her ne kadar bu vargıları mistik birer 

zemin oluştursa da, işaret ettikleri maddi töz-

ler somut unsurlarla sınırlıydı. Yine işaret et-

tikleri tözlerin bu somutlukları birer gösterge 

olarak algılansa da, soyut olanın göstergesini 

maddi olanla belirlemek arı felsefeye olan 

uzaklığın da bir göstergesiydi. Bu durumda 

ya erken dönem Grek filozoflarını düşün-

celeri günümüze pek ulaşmayan mistikler 

oldukları ya da yalın olarak doğanın tözünü 

cisimsel olanda arayan maddeci düşünürler 

olduğuna kanaat getirebiliriz.

Pitagoras’ın matematiğin dizgeselliği olarak 

işaret ettiği Geometri doğal tözden farklı ola-

rak varoluşun tözünde aklı bulmaktadır. Pita-

goras’ın öne sürdüğü akıl, kendinden başka 

bir şeyi göstermeyen ilk tinsel töz olarak, 

maddi töz arayışındaki erken Grek filozofla-

rından ayrılır. Pitagoras’ın sayıları hiyerarşik 

bir dizgenin öne sürümüdür. Platonik sayı 

aynı nedenle Pitagoras’ta da olduğu gibi bir 

ara durumu (berzahı) ifade eder. Ayrıca bu 

ara durum ussal olan ile duyusal olanın iliş-

kisine de işaret etmektedir.

Platon’un Sayılar ile özdeşleştirdiği Bi-

çimler 


[3]

 duyular kesimine ait olmaz. 

İdeal uzaysal büyüklükler, geometrici-

nin incelediği nesneler ile duyulur nes-

neler değildirler ve böylece görülebilir-

ler alanına ait olamazlar. Öyleyse Sayı, 

Biçimler ile Duyulur Şeyler arasında 

bir ara konumu doldururlar. 

[4]

Yine Platon doğa filozoflarından ayrılarak 



varoluşun tözünü cisimde değil ama biçimde 

(idealarda) bulmuştur. Ardılları tarafından 

savı net olarak anlaşılamayan Pitagoras bu 

[1] 


 Platon, Timaeus

[2] 


 Copleston, Felsefe Tarihi. İdea Yay., c.1, böl. 1b, 

s.72. Ayrıca Platon 510c2.

[3] 

 ai arkai



[4] 

 Copleston, Felsefe Tarihi. İdea Yay., c.1, böl. 1b.

nedenle Platonik fikrin öncülü mahiyetinde-

dir. Ve Platon, Pitagoras’ın sayıların biçimler 

olduğu ve bu biçimlerin varlığın hiyerarşisi-

ne işaret ettiğini öne sürdüğü felsefi disipli-

ninin anlaşılabilmesi için bir rehber niteliği 

taşımaktadır. 

[5]

Platon’un erdemlilik hakkındaki 

görüşü:

Platon’a göre en yüksek ve kapsayıcı erdem 



adalet bilincidir. Bir olgunun gerçekte ne 

olduğunu, sınırlarını ve kapsayıcılığını adalet 

ilkesi ile bilebiliriz. Adaletin en belirgin ola-

rak öne çıktığı ve diğer tikel olguların kendi-

sinde eridiği üst kavram devlettir. Ve adalet 

olmaksızın devletten bahsedilemez. Devlet 

bu anlamıyla adalet ilkesinin belirişidir. Ada-

let olmaksızın düzenden, olgusal akıldan vs. 

bahsedilemez.

Platonik dizgede belirtilen diğer erdemler; 

Yöneticilerin bilgeliği, koruyucuların ce-

sur ve gözü pek oluşları, üreticilerin sahip 

oldukları ölçülülük adalet ile denetlenir ve 

korunur. Böylece erdem; bilgelik, cesaret 

ve ölçünün adalet ile içselleşmesi anlamına 

gelir. Platonik sistemde bunların bir öznede 

değil ama bir mekanizmada birbirlerinden 

ayrı olarak gösterilmesi devlet düzeni ve er-

kin yapısıyla ilgilidir.



Platon’un ideal devleti:

Platon ideal devletinde demokrasiyi sert bir 

dille eleştirir. Demokratik yönetimler halkı 

ikna edebilen belagati güçlü tiranların eline 

geçmeye mecburdur 

[6]


. Hikmet ve erdem 

sahibi olmayan kişilerin, yöneticiliğin gereği 

olan erdemliliği belirlemeleri, yani halkın 

yöneticilerini seçmesi anlamsızdır. Platon’a 

göre yöneticiler, yöneticiliğin gereklerini bi-

len erdemli kişiler tarafından seçilmelidir. 

[7]

Bu önerisi ile ideal bir erdemli sınıfın varlı-



ğını kabul etmiş olur. Böylece erdem doğuş-

tan erdemlilik (bir nevi aristokrasi) ve eğiti-

me bağlı erdemlilik (özel eğitimden geçenler, 

üniversite eğitimi almış, şuuru evrensellerle 

biçimlenmiş kişiler) olarak ayrılacaktır. Hâl-

buki kendi önermelerinde erdemin eğitimle 

doğrudan ilintili olmadığı belirgindir. Yine 

de örneğin teokratik yönetimler erdemin ken-

di özel ilâhlarına bağlılık olduğu savunurlar. 

Ve nihayetinde erdemli olduğu kabul edilen 

sınıfın diğerlerine egemen bir tiranlığa dö-

nüşmesi hiç bir rejimde engellenemeyecektir. 

[5] 


 

Buna örnek olarak Copleston’un işaret ettiği nokta 

dikkat çekicidir: “Platon’da tüm güzel şeylerin evrensel 

Güzelliğe, Güzelliğin kendisine katılmaları nedeniyle 

güzel oldukları kabul edilir... Böyle bir öğretinin açık 

sonucu güzelliğin dereceleri olduğudur. Çünkü eğer 

olgusal bir kalıcı güzellik varsa, o zaman güzel şeyler az 

ya da çok bu nesnel ölçüne yaklaşacaklardır.” Copleston, 

Felsefe Tarihi. İdea Yay., cilt 1, bölüm 1b, s.129.

[6] 


 Platon, Devlet 303a2-8, 297b7-c2

[7] 


 Platon, Devlet 412c9, 413c7

Her ideoloji kendi ilkelerini evrensel kabul 

eder ve kendi oluşturduğu yönetici sınıfın bu 

erdemlerle donandığını öne sürer. Bu tutum-

ları ise daha başlangıçtan ideal olanın yad-

sınmasıdır ve bir fikri diğerlerinden koşulsuz 

üstün tutmak tiranlığı hazırlar. Gerçekte ise 

üstün olan kapsayıcı olandır. 

Platon devleti tümellerle düşünebilen, felse-

feye yetenekli akılların yönetmesini ve bu 

akıl sahiplerinin nefsani arzulardan uzaklaş-

mış, hatta mümkünse yaşlı kişilerden oluş-

turulmasını önerir. Ve yönetici olacak sınıfın 

aklı ve adaleti temele alarak devleti yönet-

mesi gerektiğini savunur 

[8]


. Bu niteliklere 

uyan yöneticilerin özel mülkiyet edinmeleri 

ve evlenmeleri de men edilmelidir. Zira 

bunlar adil ve doğru yönetimi engelleyici 

koşullardır. Tüm bu nitelikleri karakterinde 

bulundurabilen ideal devlet adamlarının var-

lığına, üstelik bu erdemlerin nesillerce akta-

rılarak sürdürülebildiğine insanlık tarihinde 

rastlanmadığından Platon’un devlet görüşü 

ütopik, gerçekleşmesi olası olmayan şeklinde 

yorumlanmıştır. Yine de bu ütopik devlete en 

yakın yönetimin demokratik ülkelerde sağ-

landığı görülmektedir.



Platon’un bilgi kuramı:

Platonik bilgi kuramına göre erdemliliğe 

ve aydınlanmaya, doğru eylemlerle ulaşılır. 

Bu doğruluğun kıstası ise ahlâktır. Bilginin 

ahlâkla temellenmesi Pitagoras’ın ve Sokra-

tes’in düşünce sistemlerinde temel rol oynar.

Platon’da bilgi (episteme) kendini ideal 

olanda, erekte bütünler. Platonik idealar ya 

da biçimler öğretisinin özü yalın olarak şu-

dur: Evrensel kavram nesnel içerikten ya da 

işaretlerden yoksun soyut bir biçim değildir 

ve her gerçek evrensel kavrama nesnel bir 

olgusallık karşılık düşer 

[9]


. Bu olgusallığın 

tümelliğine telos kavramı ile işaret edilir. 



Telos, idealar denilen tümel biçimlerin birlik 

ilkesidir.

Sonunda tüm tikel İdeaların nasıl tek 

bir evrensel İdeale ya da telosa, kendin-

de-İyiye alt güdümlü olduklarını kavra-

maya ve böylece bu evrensel güzelin ve 

iyinin “biliminden” haz duymaya vara-

bilir. Ussal ruh İdeale yakındır 

[10]

, ve 


bir kez tensel istek dizginlenir dizgin-

lenmez İdeali seyretmeye ve onun seyri 

içinde sevinç duymaya yeteneklidir. 

[11]


Eğer İyiye başlıca İdeal ya da telos 

olması yanından bakarsak, Eros pekâlâ 

yalnızca insanın yüksek doğasının İyiye 

ve Erdeme doğru dürtüsü olarak anlaşı-

[8] 

 Bu yönetici için “filozof kral” terimini kullanır. 



Ayrıca, Platon, Devlet 483d5-6; Copleston, Felsefe 

Tarihi. İdea Yay., cilt 1, bölüm 1b, s.107.

[9] 


 Copleston, Felsefe Tarihi. İdea Yay., c. 1, böl. 1b.

[10] 


 Platon, Fedon.

[11] 


 Platon, Fedrus.


11

Aylık Düşünüyorum Bülteni

Anadolu Aydınlanma Vakfı

 

labilir (ya da, ön varoluş ve anımsama 



öğretisinin dilinde, insanın yüksek 

doğasının onun ön varoluş durumunda 

seyretmiş olduğu İdeale doğru doğal 

çekimi olarak). 

[1]

Platon’un çağdaşı olan Sofistlerin eleştirile-



rine göre ideal olan bir bilinemezdir (agnos-

tik). Biliniyor olsaydı insanın böyle bir ideali 

araştırma ihtiyacı olmayacaktı. Ve ideal olan 

bilinmiyorsa kendisine ulaşmanın bir yolu 

olamayacağı gibi ulaşılsa da tanınmayacak-

tır. Zira tanınıyorsa zaten biliniyordur. Sofist 

eleştiri ideal olanın zihinsel bir kavramayla 

bilinemeyeceği yönünde olduğu açıktır. Ne 

var ki Platonik idealar zaten zihne değil, 

etkin usa aittirler. Bu eleştiriden Sofistlerin 

Platon’un tümden gelim yöntemini anlaya-

madıkları sonucu çıkmaktadır. Öyle ki;

Platon daha en baştan itibaren bilginin 

erişilebilir olduğunu ve bilginin yanıl-

maz ve olgusalın olması gerektiği görü-

şündeydi. Gerçek bilgi bu iki ırasala da 

iye olmalıdır ve bu iki ırasalı da taşıdığı 

savını aklayamayan hiçbir ansal durum 

gerçek olamaz. Platon ne duyusal algı-

nın ne de doğru inancın bu iki özelliği 

taşımadığını gösterir; ikisinden hiçbiri o 

zaman gerçek bilgi ile eşitlenemez. 

[2]

İdeal düşünce veya tümden gelim ussal bir 



olguyu tam anlamıyla anladıktan ve onu us 

için açık seçik kıldıktan sonra vargılara git-

meyi savunur. Örneğin hukukun ne olduğu, 

hak ve adalet kavramları ile bileneceğinden, 

us için bu kavramlar tüm açıklığı ile belirtik 

olmalıdır ki bir vargıya veya yargıya ulaşa-

bilsin. Adaletli olmak ilkin adaletin ne oldu-

ğunu anlamayı zorunlu kılar.

[1] 

 Copleston, Felsefe Tarihi. İdea Yay., cilt 1, 



bölüm 1b, s.76. Ayrıca Copleston şu ifadeyi de ekler: 

Eros’un dürtüsü altında insanı çeken değersel bir telos 



doğasını taşıyor oldukça, içsel birliğini yada çokluğunu 

ilgilendiren sorun böylesine açık olarak ortaya çıkmaz: 

O Birdeki iyi ve güzeldir. Ama insanın ve deneyimimizin 

öteki tikel nesnelerinin İdeaları bir kez kabul edilir 

edilmez, İdeal dünya bir Çok olma, bu dünyanın bir 

eşlemi olma sakıncasını yaratır.” Copleston, Felsefe 

Tarihi. İdea Yay., cilt 1, bölüm 1b, s.61.

... insanın yüksek doğasında gerçekten iyi ve güzel 



olana doğru bir çekim vardır. Eğer insan yanlışlıkla 

duyulur güzelliği ve iyiyi, örneğin fiziksel nesnelerin 

güzelliğini gerçek iyisi olarak alırsa, o zaman Eros’un 

çekiminin dürtüsü bu alt iyilere doğru yönelmiştir, ve 

önümüzde dünyasal ve tensel insan durur.” s.77.

[2] 


 Platon, Theaetetus ve Copleston, Felsefe Tarihi

İdea Yay., cilt 1, bölüm 1b, s.29

“Bir insana türe (adalet) nedir diye 

sorulduğunda, türenin eksik somutlaş-

maları, evrensel ideale erişemeyen tikel 

örnekleri, söz gelimi tikel bir insanın 

eylemini, tikel bir anayasayı ya da ya-

salar kümesini gösteriyor ve bir saltık 

türe ilkesinin, uzlaşımsal bir ilkenin ve 

ölçünün bulunduğu konusunda en kü-

çük bir kavrayış göstermiyorsa, o za-

man o insanın ansal durumu bir doksa/



sanı durumudur: İmgeleri ya da eşlem-

leri görmekte ve onları kökenseller ile 

karıştırmaktadır. Ama bir insan türeyi 

kendinde anlamışsa, imgelerin yukarısı-

na, tüm tikel örneklerin yargılanmaları-

nın ilkesi olan Biçime, İdeaya, evrense-

le yükselebiliyorsa, o zaman onun ansal 

durumu bir bilgi durumu, bir episteme 

ya da gnosis durumudur.” 

[3]


Buna göre Platon ruhun formasyonu anla-

mında insan usuna önsel (a priori benzeri) 

bilgi kuramını öne sürer. İnsanın usu ile 

ulaşacağı tümel biçimler (idealar), en tam 

biçimiyle ruhunda (arı bilinçte) bulunmak-

tadır. İnsan bilgiyi öğrenmekten ziyade onu 

hatırlar. Bu hatırlama (anamnesis) ile özsel 

birliğine geri döner. Bu nedenle ömür hiçbir 

anının boşa geçirilmemesi ve daimi olarak 

tümellerin düşünülmesi ve aslî varlığın hatır-

lanması gereken bir fırsattır.

Arı bilgi ve ruhun ölümsüzlüğü:

Platon ruhu kendini başlatan devim ya da 



devimin kaynağı olarak tanımlar. 

[4]


Bu kendini başlatan devim olarak arı bilinç

kişinin doğumuna önsel olduğundan beden-

sel ölümün de ötesindedir. Buradan hareketle 

ruhun ölümsüzlüğü fikrine ulaşır. Ruh son-

radan olmadığından ideal denilen arı bilme 

/ arı bilgi (ilm-i külli) onda örtük olarak bu-

lunmaktadır. Bu ruhî varlığı ile temas halinde 

olup, düşünce yoluyla ideale ulaşılacaktır. 

İdeale ulaşmayı sağlayacak olan düşünce, 

bunu kendisini meydana getiren ve tüm et-

kinliğinin kaynağı olan kavramlarla; idealar-

la başarabilmektedir. Kişi ideaları (yasaları

ve aralarındaki ussal birliği (telos) kavradığı 

[3] 


 Copleston, Felsefe Tarihi. İdea Yay., c. 1, böl. 1b.

[4] 


 Platon, Yasalar 896 a 1-2. Ruh üç parçadan 

(fazdan) oluşur – ussal parça (to logistikon), yürekli 

yada atılgan parça (to tumoeides) ve itkisel parça (to 

epitumetikon).

ölçüde ideal olana, arı bilince, dolaysız öz-

gürlüğe kavuşabilecektir.

Ancak her bilgi bilinci ideal olana taşımaz. 

Arı düşünce ile işaret ettiği öz bilgi yoluyla 

idealar, ideal denilen erekte bütünlenirler. 

Veya özsel bütünlüğü erekte kendini tam 

olarak açımlar. Nihayetinde ideal olan ruhta 

örtük olanın tecellisinden ibaret olduğu için 

Platon buna ereksel bilgi anlamında “episte-

me” demektedir.

Episteme; töz-erek bağlamında kurulan / 

idrak edilen ontosun (varlığın) bilgisidir. 

Bütünsel ve dinamik bir yapıdadır. Bunun 

karşısında dinamik olmayan, sonsal ve belir-

siz olan bilgi (doxa) bilinci ideal olana taşı-

mayan sanılara işaret eder.

Hayata dair olduğu ve bunun için de dolay-

sızca biliniyor olduğu kabul edilen neredey-

se tüm bilgi bu sanılar temeline dayalıdır. 

Felsefe ise samimi düşüncenin ve tutkulu 

istencin etkinliğidir. Doksa inanç ve kabul 

temelindeyken, felsefe tefekkür ve bilgi ile 

ilgilenir. Platon erdemin bu nedenle ancak 

felsefi etkinlik içinde olanlarda bulunduğunu 

savunur. Yine de Sofistlerden farklı olarak 

felsefeyi akıl oyunları veya belagat yeteneği 

şeklinde değil, hakikatin arayışı olarak görür. 



Felsefe en temel niteliğiyle bu arayışın veya 

hatırlamanın adıdır. 

Bu anlamıyla bilgi kuramını iki noktada 

temellendirir. Fizik bilgi algılara dayalıdır 

ve bilmek algılamaktır 

[5]

. Şeyleri oldukları 



gibi algılama yeteneğinde olan insan bu fizik 

bilgisiyle veya algısıyla diğer canlılardan 

ayrılır. Ancak idealar fizik temelli bilgi ile 

anlaşılmamaktadırlar. İdeaların kendi iç iliş-

kileri ve edimsellikleri fizik üstüdür. Onun 

alanı salt düşünce olduğundan idealar metafi-



ziğin konusudur.

Yine de bu iki bilgi tipi metafizik olan dü-

şüncede temellenir. Öyle ki fizik, metafizik 

olanın yani algılanır olan, ussal olanın yan-

sımaları, görünür, algılanır olmalarından 

ibarettir.



izzeters80@gmail.com

[5] 


 Copleston, Felsefe Tarihi. Cilt 1, Bölüm 1b, s.24; 

Sokrates tarafından yüreklendirilerek Theaetetus 



sorulan soruyu yanıtlamak için bir girişimde daha 

bulunur ve “bilgi algıdan başka bir şey değildir” der.


12

Aylık Düşünüyorum Bülteni

Anadolu Aydınlanma Vakfı

 

Üçüncü Göz Ajna



Nilgün Çevik Gürel 

Hindu geleneğinde aydınlanma arayışı içinde yüksek bilinç 

âlemine götüren kapı, üçüncü göz kapısı olarak bilinir ve 

bilgeliği simgeler.

Ajna Sanskrit dilinde emir, komut, irade anlamındadır. İrade 

gücüne sahip olmayan hiçbir zaman özgür olamaz, beden emir 

verir ve o da uyar. Duyu organları pasif hale geldiğinde, aklın 

sınırlamaları aşılarak içsel, sezgisel biliş ve psişik deneyimler 

gelişir, duyu organlarının algılayamadığı, kulağın duyamadığı 

ses frekansları, gözün göremediği renk spektrumu ve ışınımları, 

burnun koklayamadığı molekülleri algılayan beş duyu ötesi 

bilincin merkezi, gerçekliğe ulaşmayı sağlayan içsel göz “ajna 

çakra” öz ile bağlantı kurabilme yolunu sağlar.

Ajna çakra çivit mavisi renk ile ilişkilendirilir. İki taç yapraklı 

beyaz lotus çiçeği (taç yaprakların her biri 48 yaprak ve toplam 

96 yapraktan oluşur), boşluğu ifade eden bir çember ve lotusun 

içinde yoni simgesi ters bir üçgen; üçgenin ortasında ise Aum 

(om) hecesinin bulunduğu sembol ile gösterilir.

İki gözün arasında enerjetik olarak bulunduğu var sayılan 

üçüncü gözün epifiz bezi ile bağlantılı olduğu düşünülür. Epifiz 

bezi, beynin iki lobunun ortasındadır ve ışığı algılar, fakat 

gözlerde olduğu gibi ışığın varlığına değil, yokluğuna, karanlığa 

duyarlıdır. Karanlıkta melatonin hormonu salgılar. Bu hormon 

bedenin biyolojik ritmini ayarlar, bağışıklık sistemini güçlü 

tutar, bedenin genç kalabilmesinde ve uyumamızda etkili olur.  

Ajna Çakra varlığımızın içsel boyutları ile bedeni 

anlayabildiğimizde öze ulaşıp, kendi gerçeğinin farkına vararak 

sadece bedenden oluşmadığımızı algılamamızı sağlar, kendini 

bilme deneyimini ifade eder. Kendini bildiğinde ise Tanrı'ya 

yaklaşmış olunur, evrensel bilinç ve aydınlanmaya ulaşılır.

Hint kültüründe üçüncü gözden sık sık bahsedilir ve özellikle 

hatırlamak ve üçüncü gözü uyarmak için iki kaşın ortasına 

işaretler yapıştırılır. Hint efsane ve hikâyelerinde üçüncü göz 

anlatımı önemli bir yer tutar. Şiva’nın kaşlarının ortasında 

bulunan üçüncü göz resim ve heykellerde de sık sık vurgulanır. 

Parvati efsanesinde Şiva’nın eşi Parvati, Şiva’nın arkasından 

yaklaşarak gözlerini elleriyle kapatır ve  o anda Şiva’nın 

kaşlarının arasında üçüncü bir göz belirir. Bu gözden çıkan ışık 

o kadar güçlüdür ki her şeyi yakıp kavurmaya başlar. Parvati bu 

yıkımı durdurabilmek için Şiva’ya yalvarır ve Şiva tekrar eski 

gözleri ile evrene bakmaya başlar. Evren tekrar eskisi gibi olur. 

Üçüncü gözün dışarıdan içeriyi değil, içeriden dışarıyı 

aydınlattığını anlatan bu efsaneye göre doğan bir güneş gibi her 

şeyi aydınlatan özdeki cevher, bilgisizliğin karanlığından, 

aydınlığa çıkararak her şeyi görülebilir kılar; duyularla 

algıladıklarımızı ise yakıp yok eder.  



nilcvk@gmail.com

www.yogaada.com

Kaynaklar:

Harvey Day, Yoga Illustrated Dictionary, Kaye&Ward Ltd, 1971

Kathryn Wilkinson, Semboller ve İşaretler, Alfa Yayınları, Ocak 2010

Mircae Eliade, Yoga, Kabalcı Yayınevi, Şubat 2013



Orhan Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü, Remzi Kitapevi, 1993

Yüklə 242,07 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə