55
yaşamanın af niteliğinde bir davranış olmadığı gerekçesi ile tarafların boşanmasına
hükmettiği kararları da vardır.
224
Öztan’a göre bu durum hiç kuşkusuz çekilmezliğin belirlenmesinde dikkate
alınması gereken önemli bir kıstas olmakla birlikte, çekilmezliğin ortadan kalkmasına
sebebiyet verecek derecede geçerli mutlak bir ölçüt sayılmamalıdır. Zira hiçbir eş ruh
âlemindeki gelişmeye tam hâkim olamaz. Her eş kendi yeteneği üzerinde yanılabilir.
Bu nedenle affa rağmen söz konusu nedenler evlilik birliğini çekilmez hale getirebilir.
Çok ağır şartlara senelerce tahammül eden eş, bazen küçük bir olaya tahammül
edemeyebilir. Bu durumda ise davanın reddi değil aksine kabulü gerekir.
225
Bizce de evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına esas olayların ortaya
çıkmasından sonra eşlerden birinin göstermiş olduğu bütün barışma girişimlerinin,
önceki olayların affedilmiş sayılacağı anlamını taşımaması gerekir. Gösterilen
barışma girişimlerine rağmen evlilik birliğinde düzelme yolunda herhangi bir aşama
hayatın sürdürülmesinin fiilen mümkün olduğunu gösterdiğine ilişkin Y HGK 2010/2- 343 E.
2010/361 K. no.’lu kararın karşı oy gerekçesi dikkat çekicidir: ”…Aralarında çıkan olaylar
nedeni ile davacı kadın eldeki boşanma davasını açmıştır. Boşanma davasının açılması ile
birlikte tarafların birlikte oturdukları konut ortak konut olmaktan, diğer bir anlatımla aile konutu
olmaktan çıkmamaktadır. Taraflar boşanma davasına karşın bu konutu birlikte kullanmaya
devam edebilirler. Aile konutunun boşanma davasının varlığına rağmen birlikte kullanılması
davacının boşanmaya neden olan ve evlilik birliğini temelinden sarsan olaylara onay verdiği ve
evlilik birliğini devam ettirmek niyetinde olduğunun kanıtı değildir. Bu düşünce kabul edildiği
taktirde "her boşanma davasının açılmasından sonra eşlerden birinin davadan önceki olaylara
dayanabilmesi için ortak konutu terk etmesi gerektiği gibi bir sonuç çıkar ki" bu yasanın temel
ilkesine aykırıdır. Boşanma davasının açılması ile birlikte taraflardan birisi aile konutunu terk
etme hakkına kavuşur, ancak bu muhakkak terk etmesi gerektiği biçiminde anlaşılmamalıdır,
aksine isterse terk edebilir biçiminde yorumlanmalıdır. Özel Dairenin genel uygulaması da bu
yoldadır…” (KAZANCI BİLİŞİM, İÇTİHAT BANKASI).
224
“…Toplanan delillerden; Eşlerin Erciş‟ten tayinlerinin çıkması üzerine Ankara’ya geldikleri,
kendilerine hemen lojman tahsis edilmemesi üzerine 23.10.2003–05.01.2004 tarihleri arasında
orduevinde konakladıkları, davacıya lojman verilmesi üzerine eşlerin ayrıldıkları ve kocaya
tahsis edilen lojmana davalının yerleştiği, davacının eşini dövdüğü, davalının ise eşine karşı ağır
hakaretlerde bulunduğu, yüzünü tırnağı ile yaraladığı anlaşılmaktadır. Eşlerin zorunlu olarak bir
süre beraber orduevinde kalmaları kocanın eşini affettiğini, geçen hadiseleri hoşgörü ile
karşıladığını göstermez. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve
birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Bu şartlar
altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görünmemesine göre, TMK
166/1 gereğince boşanmaya karar verilecek yerde yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru
bulunmamıştır.”Y.2.HD. 22.06.2006, 3770/9958(Gençcan, s. 528, dn. 1866)).
225
Öztan, s. 255.
56
kat edilememişse, artık evlilik birliğinin temelinden şiddetli olarak sarsıldığının
kabulü gerekir.
226
Diğer yandan nasıl ki evlenmeden önce yaşanan olaylar, evlenmeden sonra
devam etmemek veya diğer eş tarafından bilinmemek kaydıyla, evlilik birliğinin
temelinden sarsılmasına dayalı bir boşanma davasına esas alınamazsa
227
; davanın
açılmasından sonra ortaya çıkan olaylar da hükme esas alınamayacaktır.
228
Bu durum
her davanın, açıldığı zamandaki koşullara göre değerlendirilmesi gerekeceği
yönündeki genel ilkenin bir sonucudur.
Bu durum Y HGK.’nin 19.4.1995, E. 1995/128, K. 1995/399 sayılı
kararında
229
“…Dava MK. 134/1. m. kaynaklanan boşanma istemine ilişkindir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, her dava açıldığı tarihteki hukuki ve maddi esaslara
göre çözüme ulaştırılır. Bu husus vazgeçilemez temel bir usul kuralıdır. Somut olayda
ise, boşanma isteğinin kabulüne ilişkin yerel mahkeme kararına ağırlıklı olarak
17.05.1993 gününde açılan davadan sonra, tanık ifadelerinde açıkça belirtilen
19.05.1993 günü cereyan eden olay gerekçe yapılmıştır. Oysa davanın açıldığı tarihe
kadar tarafların arasındaki müşterek hayatı sürdürmeleri kendilerinden
beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığını gösterir vuku bulan bir olay ileri
sürülmediği gibi bir kanıt da getirilmiş değildir. Bu itibarla Hukuk Genel Kurulunca
da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken önceki kararda
direnilmesi doğru değildir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.” şeklinde ifade
edilmiştir.
Ancak Y HGK sonraki tarihli kararlarında evlilik birliğinin sarsılması
sebebiyle boşanma davasında, boşanma davası sırasında ve sonra oluşan olayların
hükme esas alınabileceği gibi, boşanma kararı kesinleşinceye kadar olan olayların da
boşanma hükmüne esas alınabileceğini söylemiştir. Nitekim, Y HGK.’nin
226
Benzer görüş için bkz. İpek, Ali İhsan: Türk Hukukunda Genel Boşanma Sebepleri, Konya 2007,
s. 67.
227
Yargıtay’ın emsal kararlarına rağmen, evlenmeden önceki olayları evlilik birliğinin temelinden
sarsılması nedeniyle boşanma davasında hükme temel aldığı istisnai kararı için bkz. Y 2 HD,
06.03.2008, 5368/2887(Gençcan, s. 534, dn. 1892).
228
Gençcan, s. 533 vd.
229
KAZANCI BİLİŞİM, İÇTİHAT BANKASI.
Dostları ilə paylaş: |