Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə27/70
tarix12.10.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#73162
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   70

63 
nedenle isteğin  reddi  gerekirken Yasa hükümlerinin  yorumunda  yanılgıya düşülerek 
boşanmaya  karar  verilmesi  Usul  ve  Kanun’a  aykırıdır”  şeklindeki  dosya  içeriğine 
Yasa’nın  özüne  ve  sözüne  uygun  olan  Özel  Daire  bozma  kararına  uyulmasının 
yerinde olacağına, bu anlamda önceki kararda direnilmesinin Usul ve Yasa’ya aykırı 
olduğuna karar vermiştir. 
Yargıtay  2  HD’nin  güncel  kararlarının
244
  da,  HGK’nin  EMK  döneminde 
verdiği  bu  kararla  benzer  doğrultuda  olduğu,  Yargıtay’ın  davacının  tam  kusurlu 
olduğu ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanarak açtığı boşanma 
davasının reddinin gerekeceğini düşündüğü görülmektedir. 
Yargıtay’ın  bu  tavrını  eleştiren  yazarlardan  Dural/Oğuzman
245
  boşanmaya 
karar verilebilmesi  için  davalının  az da olsa belli  bir kusurunun varlığının ve bunun 
ispatlanmasının  aranıyor  oluşunun  kanunun  hükmüyle  bağdaşmayacağını,  davalının 
bu  durumu  ileri  sürmesi  halinde  davacının  münhasıran  kusurlu  olmasının  davanın 
reddini gerektireceğini belirtmiştir. 
Benzer şekilde Burcuoğlu
246
, Yüksek Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin  yerleşik 
hale  gelmekte  olan  TMK  Md.  166/1  bağlamında  boşanma  kararı  verilebilmesi  için 
davalının az da olsa kusurlu olması koşulunun aranmasının, bir ölçüde önceki Medeni 
Kanun’da  3444  sayılı  Kanun  ile  yapılan  değişiklikten  öncesine  dönüş  anlamına 
geleceğini,  kusur  ilkesi  tamamıyla  terkedilmeden  çağdaş  ve  adil  bir  boşanma 
düzenlenmesinden söz edilemeyeceğini dile getirmiştir. 
İpek
247
  de  evlilik  birliğinin  fertler  ve  toplum  bakımından  bir  getirisinin 
kalmamasına rağmen kusurun tamamının davacıda olduğundan bahisle davanın retle 
sonuçlanmasını  öngören  Yargıtay  uygulamasını  isabetli  bulmamaktadır.  Zira  O’na 
                                                           
244
   Y  2  HD,  14.02.2008,  21374/1572:  “…Mevcut  olaylara  göre  evlilik  birliğinin,  devamı  eşlerden 
beklenmeyecek  derecede,  temelinden  sarsıldığı  kuşkusuzdur.  Ne  var  ki  bu  sonuca  ulaşılması 
tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir 
kusur  gerçekleşmemiştir.  Bu  durumda  açıklanan  nedenle  isteğin  reddi  gerekirken  yasa 
hükümlerinin  yorumunda  yanılgıya  düşülerek  boşanmaya  karar  verilmesi  usul  ve  kanuna 
aykırıdır…”(KAZANCI BİLİŞİM, İÇTİHAT BANKASI). 
245
   Bkz. Oğuzman/Dural, s. 125, 126, dn. 33.
 
246
   Burcuoğlu, (Gözlemler), s. 610.
 
247
   İpek, s. 86, 87.
 


64 
göre eşit kusurlu ya da daha ziyade kusurlu eşin açmış olduğu davalarda “kimse kendi 
kusuru nedeniyle bir menfaat  elde edemez”  şeklindeki  kuralı uygulamayıp tamamen 
kusurlu eşin açtığı davalarda bu ilkeyi uygulamak açık bir çelişki teşkil etmektedir. 
Köseoğlu
248
 ise Türk boşanma hukukunda, gerek uygulamada, gerek mevzuat 
anlamında  kusur  ilkesinin  geçerli  olduğunu,  bunun  hem  boşanmaya  yol  açan 
sebepleri  sayan  hükümler  açısından  hem  boşanmanın  mali  sonuçlarını  düzenleyen 
hükümlere göre savunabileceğini, sonuç olarak kusur ilkesinden soyutlanmış bir Türk 
hukuku  boşanma  sistemi  düşünülemeyeceğini  belirtmekle  birlikte  Y  2  HD’nin 
uygulamasında bir usul kuralı olarak  yerleşmiş bulunan davalının  az da olsa kusuru 
bulunması gerektiğine ilişkin uygulamanın çok katı olarak uygulanmaması gerektiğini 
savunmuştur. 
Bizce  kusur,  boşanmanın  sonuçlarından  olan  maddi,  manevi  tazminat  ile 
yoksulluk nafakasının tayininde önem arz eder. Bu bağlamda, eşler eşit kusurlu ise, 
eşlerden hiçbirisi maddi ya da manevi tazminat talep edemeyecek, ancak şartları varsa 
yoksulluğa düşen eş adına nafakaya hükmedilecektir. Diğer yandan, kusurun tamamı 
davacı  eşte  ise  ve  bu  durum  davalı  tarafından  ileri  sürülmüşse,  kimse  kusurundan 
dolayı  menfaat  elde  edemez  ilkesi  gereğince  açılan  dava  reddedilecektir.  Ancak 
evlilik  birliğinin  temelinden  sarsılmasına  dayalı  boşanma  davalarında  eşlerin 
boşanmalarına  karar  verilebilmesi,  mutlaka  eşlerden  birinin  kusurlu  olması  şartına 
bağlı tutulmadığından Yargıtay’ın davalının  kusursuz olması  durumunun re’sen  göz 
önünde bulundurulması gerektiğine ilişkin görüşünü doğru bulmuyoruz. 
 
 
2.   Davacının  Kusurunun  Davalı  Tarafça  İleri  Sürülmesinin  İtiraz  mı 
Yoksa Def’i mi Olduğu Sorunu 
Evlilik  birliğini  temelinden  sarsan  olayların  her  iki  eşin  de  kusurundan 
kaynaklandığı  durumlarda,  davalı  eşin  aralarındaki  geçimsizlikte  davacının 
kendisinden daha fazla kusurlu olduğu yolunda itiraz etme hakkı vardır. Davalının bu 
                                                           
248
   Köseoğlu, Bilal: “Boşanma Hukukunda Kusur İlkesinin Önemi”, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Y. 
1, S. 1, 2006, s. 7 vd.
 


65 
haktan yararlanabilmesi için hiç kusurunun bulunmaması aranmaz. Ancak fıkra açık 
olarak “davacının daha kusurlu olduğunun ileri sürülebileceğinden” bahsettiğine göre 
kusurlar  arasında  bir  derece  farkının  arandığı;  bu  anlamda  iki  tarafın  da  kusurunun 
bulunmadığı  haller  ile  iki  tarafın  kusurunun  eşit  olduğu  hallerde  davalının  bu 
imkândan yararlanamayacağı söylenebilir.
249
 
Bu  konuda  doktrinde  EMK  zamanında  hâkimin  kusur  meselesini  re’sen  mi 
yoksa  davalı  tarafın  davacının  daha  kusurlu  olduğunu  def’i  yoluyla  ileri  sürmesi 
üzerine  mi  nazara  alacağı  konusunda  tartışma  bulunmaktaydı.  Bir  kısım 
hukukçular
250
, burada bir def’i hakkının söz konusu olduğunu, Kanunkoyucunun bu 
genel  boşanma  sebebini  kabul  edişinde  kusur  prensibini  değil,  evlilik  birliğinin 
temelinden sarsılması prensibini esas aldığını, bu şartın sadece davalı tarafı korumak 
amacıyla  konulduğunu,  bu  nedenlerle  davalı  eş  tarafından  def’i  olarak  ileri 
sürülmedikçe  hâkimin  kendiliğinden  bu  hususu  dikkate  alamayacağını 
savunmuşlardır.  Diğer  bir  kısım  hukukçular
251
  ve  Yargıtay
252
  ise  davacının  daha  az 
kusurlu olması şartının hakimce re’sen araştırılacağı ve duruşma sırasında davacının 
daha çok kusurlu olduğu sabit olursa, hakimin davayı reddetmesi gerektiği görüşünü 
savunmuşlardır. 
Önceki Medeni Kanun zamanında doktrinde oldukça tartışmalı olan eşlerden 
birinin  diğerinden  daha  fazla  kusurlu  olmasına  karşın  dava  açmış  olması  halinde, 
davacının daha fazla kusurlu olduğunun def’i yoluyla mı ileri sürüleceği yoksa itiraz 
olarak hâkim tarafından kendiliğinden mi dikkate alınacağı tartışmasının; 3444 sayılı 
kanunla EMK Md.  134
253
’de itirazın doğrudan doğruya davalıdan gelmesi gerektiği, 
                                                           
249
   Dural/Öğüz/Gümüş, s. 116.
 
250
   Schwarz, s. 156; Velidedeoğlu, s.185, 186; Karahasan, Mustafa R.: “Boşanma Hukukunda Kusur 
Meselesi ve Bir Genel Kurul Kararı”, İBD, C. 36-37, S. 3, İstanbul 1967, s. 18 vd.; Tandoğan, s. 
86.
 
251
   Tekinay, s. 189; Hatemi/Serozan, s. 233. 
 
252
   Bkz. Y HGK, 24.03.1969, 664/200(Feyzioğlu, s. 257, dn. 49’dan naklen).
 
253
   EMK Md. 134/2 hükmü, 3444 sayılı kanun ile değişmeden önce “ Eğer geçimsizlik iki taraftan 
birine  daha  ziyade  kabili  isnat  ise  boşanma  davasını  ikame  hakkı  ancak  diğer  tarafa  aittir.” 
şeklinde  iken;  3444  sayılı  kanun  ile  yapılan  değişiklikle  birlikte  “Yukarıdaki  fıkrada  belirtilen 
hallerde,  davacının  kusuru  daha  ağır  ise,  davalının  açılan  davaya  itiraz  hakkı  vardır.  Bununla 
beraber  bu  itiraz,  hakkın  kötüye  kullanılması  niteliğinde  ise  ve  evlilik  birliğinin  devamında 
davalı  ve  çocuklar  bakımından  korunmaya  değer  bir  yarar  kalmamışsa  boşanmaya  karar 
verilebilir.” halini almıştır.
 


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   70




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə