Aşkın Gözyaşları I -şems Tebrizi



Yüklə 0,68 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə17/50
tarix15.10.2018
ölçüsü0,68 Mb.
#74403
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   50

nefes  almaya  başladı.  Sen  ne  buyuruyorsun?  Konuşarak  alevleri  artırmak  mı  istiyorsun?
Onların  susmaları  kimi  zaman  ateşe  su,  kimi  zaman  ateşe  rüzgâr  olmuştur.  Sustu.
Suskunluğumuz öyle bir hal aldı ki soluğumuzun sesi hücreden avluya ulaşıyor, avluda yankı
bulup tekrar hücreye giriyordu.
Halvetten  çıktığımızda  dervişlerin  şaşkın  bakışları  homurtulu  seslerine  karışıyordu.  Şok
olmuşlardı.  Herkes  birbirine  bakışları  ile  “Neler  oluyor?”  diye  soruyordu.  Ne  Mevlâna’ya  ne
de  bana  soracak  halleri,  cesaretleri  kalmıştı.  Sanki  başlarına  helâk  taşları  düşmüş,  sayha
sesinde kulakları patlamış asına afallamışlardı.
— Şimdi sen ailenle ilgilen. Ben avluda biraz oturacağım.
—  Hava  soğuk  ve  üzerinde  de  ince  feracenden  başka  da  kıyafet  yok.  Sana  elbise
göndereyim.
— Yakacak olan üşümez. Sen çoluk çocuğunla eğleş. Öğle namazına yetiş.


 
 
Gel bakalım ateşle nasıl oynanır göstereyim.
Gör bakalım ateş mi seni yakar, sen mi ateşi?
 
Mevlâna ailesi ile birlikte yemeğe beni davet ettiğinde gözlerimle hayır dedim. O ailesi ile
yemekte  iken  avluda  bağdaş  kurup  oturuyor,  etrafa  göz  gezdiriyordum.  Avlunun  kıble
tarafındaki mutfak kapısının önünde ilginç halleri ile bir adam dikkatimi çekti. Avlu ile mutfak
arasında ışık hızı ile alel acele gidip gelen kimse ile bir kelime konuşmayan bu adam sanki
benimle seneler önce tanışmışız gibi bakıyordu. Oradaki dervişlerden birisine:
— Kim bu garip dedim.
Derviş:
—  Biz  ona Ateşbaz  deriz.  Mevlâna’nın  meşhur  talebelerinden  ve  dervişlerindendir.  Esas
ismi: Yusuf bin İzzeddîndir. Mevlâna Efendimizin hizmetinde bulunmak için gayret göstererek
aşk  ve  samimiyetinden  dolayı  Mevlâna’nın  yareni  olmuştur.  Mevlâna’ya  ve  dergâhta
dervişlere yemek pişirmek için gönüllü olmuş, bu isteği Mevlâna tarafından kabul edilmiştir.
— Eeee devam et bakalım. Niçin Ateşbaz namı olmuş?
—  Yusuf  bir  gün  yemek  pişireceği  esnada  depoda  hiç  odun  kalmadığını  görür.  Yemek
vakti de yaklaşmış olup, odun temin etmek çok zaman alacaktı. Mahcup bir hâlde Mevlâna
Hazretlerinin  huzuruna  varır  ve  “Efendim  mutfakta  hiç  odun  kalmamış  ne  yapayım?”  diye
sorar.  Mevlâna’nın  nükteli:  “Kazanın  altına  ayaklarını  sokarak  kazanı  kaynat!”  demesi
üzerine, Yusuf Efendi derhâl mutfağa girer ve söyleneni aynen yapar. Ayak parmaklarından
çıkan  ateşle  aşı  pişirir.  Ancak  Mevlâna  Hazretleri  bunu  duyunca  kerametin  açıklanmasını
uygun  bulmayarak;  “Hay Ateşbaz  hay!”  der.  Böylece  Yusuf  bin  İzzeddin  bu  olaydan  sonra
ateşle oynayan mânasına gelen “Ateşbaz” unvanıyla anılmaya başladı.
—  Ateşbaz  nereden  geldi,  ne  zamandan  bu  yana  Mevlâna’nın  refakatindedir,  diye
sordum.
—  Ateşbaz’ın  doğum  yeri  ve  tarihini  ne  kendisi  ne  de  bizlerden  kimse  biliyor.
Söylenildiğine  göre  çocukluğu  ve  gençliği  Larende’de  geçmiştir.  Mevlâna  Efendimizin
babasının eteğini öperek kendilerine katılmak için istekte bulunmuştur. Bahaeddin Veled’in:


— Dergâhımızda ne yapmak istersin, elinden bir iş gelir mi? sorusuna,
— Siz gönüllerimizi doyuran Pirimizin ve yarenlerinin midelerini doyurmak için yemeklerinizi
pişirmek  isterim  der.  Mevlâna  Hazretlerinin  babası  Bahaeddîn  Veled  vefat  ettiğinde
matbahtan  günlerce  çıkmadan  ağlamıştır.  Bunu  duyan  Mevlâna  yanına  giderek  sırtını
okşamış:  Bizleri  o  lezzetli  sofrandan  mahrum  mu  edeceksin  kardeşim?  Gel  yaren  soframız
gönüldaşımızla  şenlensin,  diyerek  ailesinden  bir  candaş  olarak  onu  taltif  etmiştir.  Kendisini
Mevlâna  Hazretleri  çok  sevdiği  için  dergâhtan  hiç  çıkmak  istemediğinden,  ona  dergâhın
aşçılığı verildi.
— Çağır yanıma da Mevlâna’dan ne almış neler almamış bir öğrenelim.
Dervişler Ateşbaz’ı yanıma getirdiler.
— Ateşbaz abdestli misin?
— Abdestsiz yere basmam.
—  Bana  abdest  suyu  getir  soğuk  olsun,  dedim  gitti  ve  bir  ıbrık  ile  geldi.  Dökmeye
başladığında suyun kaynar olduğunu hissettim, neredeyse elimi haşlayacaktı.
Yüksek sesle:
—  Ne  yapıyorsun  be  şaşkın  sana  su  soğuk  olsun  diye  tembih  etmedim  mi?  Elimi
yakmaya mı niyetlisin?
— Estağfurullah, özellikle sebilden doldurdum buz gibi sudur.
— Ne yani ben yalancı mıyım, diye çıkıştım ve dervişlerden iki tanesini çağırdım. İbrikten
su dökün birbirinizin eline. Dediğim üzere yaptılar. Her ikisine de;
— Su nasıldı?
— Buz gibi keskin... Parmak uçlarımız donacaktı.
Ateşbaz  hayretle  olup  bitenleri  seyrederken  yüzü  mahcubiyetten  nar  kızılı  halinde
terliyordu. Dervişlere uzaklaşmalarını söyledikten sonra;
— Söyle! Ateşin oynaşı âlimlerin namazı ile âşıkların namazı arasındaki fark nedir?
—  Halkı  aydınlatan,  yol  gösteren  âlimlerin  namazı,  beş  vakittir.  Fakat  âşıklar  devamlı
namaz içindedir.
— Hiç tövbe atına bindin mi?
— Tövbe bineği ne acayip binektir. Bir lâhzada sahibini zeminden semalara eriştirir.
Dedim ki ateşle oynaşan garibe:
— Beni ateşine götür. Birlikte mutfaktaki ocağın yanına geldik. Ateşle oynayışını görmek
isterim,  dediğimde  birden  ocağın  içine  doğru  eğildi. Alevler  yüzünde  yalazlandı.  Sakalında
kızıla çalan gölgeler oynaştı. Eski bir pırıltının izi okundu gözlerinde.
“Aşk” diye tekrarladım, “Aşk ateşte yanmaktır.”
Alev onayladı, meşe odununun beline hırçın dilini uzattı, odun kavradı, geri çekildi. Alevin
ilk  hamlesine  engel  olan  su,  “cısıldadı”  kora  düştü,  buhar  oldu.  İkinci  defasında  odunun
gövdesi kızardı, duman oldu gözenekleri. Ağlamaya başladı.


Yüklə 0,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə