394
III. Uluslararası Türk Dünyası Araştırmaları Sempozyumu
bilhassa atı evcilleştirmek ve süvariler kurmak, uzaklara hükmetmek duygusuyle tarihe sahnesinde
görülen Türklerin, demir madenini ilk olarak keşfettikleri imkan dışı bir hüküm değildir. Gerçekten,
Türkler tarih boyunca demire çok sıkı bağlanmış ve büyük bir millet olma vasfını da demir sayesinde
kazanmıştır. Bu,Türk destanlarına ve folklorlarına da yansımıştır. Örneğin, Oğuz Kağan Destanı’nda ,
demir dağının kazıldığından söz açıldığı gibi, Ergine Kun Destanı’nda, Ergine Kun’a sığınan Türklerin,
demir eritip dışarıya çıkış yolunu açarak o yerden kurtuldukları söylenir. Çin kaynaklarında, Orta
Asya’daki Yarkent vahasında demir dağının varlığından söz açılmakla birlikte aynı dağ ile ilgili
menkıbevî kayıtlar da geçer (Tursun, 1990: 438-439). İran Destanı, Türkleri en eski zamanlardan beri bir
“çeliğe bürünmüş” millet olarak tavsif ediyor ki biz, tarihî devirlerde Türklerin yaptıkları demirciliği,
bunların tarihten önceki zamanlarda dahi inkişaf ettirdikleri bir san’atları olarak kabul edebiliriz (Togan,
1981: 31). Diğer milletlere nazaran demir, Türklerin yaşam, maişet, sanat ve savaşlarında üstün bir yer
tuttuğundan, Türkler onu kutsal bir şey tanımıştır ve yemin ederken önüne kılıç korlardı (Keşkeri, 1981:
469). bütün bu malumatlar da, demiri keşfetmek ve eritmek teknolojisinin Türklere özgü bir buluş
olduğunu belirtmektedir.
Kurganlarda elde edilen malzemelerden demir işleyiciliğinin Orta Asyadakı kesin tarihi tesbit
edilmemiş ise de, bunun her halde M.Ö. 2. bin başlarına rastlanması gerekir, zira daha o tarihlerde
Türklerin geniş sahalara hükmedebilmeleri, sür’at bakımından atın sağladığı üstünlük yanında, vurucu
silah olarak demir alet ve vasıtalarını geniş ölçüde kullanmış olmaları ile açıklanabilir. İlk tarihî büyük
Türk imparatorluğunu kuran Asya Hunlarının ancak atın sür’ati ve demirin vurucu gücünün birada
değerlendirilmesi ile anlaşılması mümkün. Bu başarıların, daha önceki asırlarda, aynı sahadaki imkanlar
ile desteklenmiş olması icab eder. Nitekim, M.Ö. 1.bin olarak tarihlenen Kargalı kurganının (Tanrı
Dağlarında) birinci katında demirden yapılmış eşya bulunmuştur. Bu tesir buraya Yenisey bölgesinden
gelmiştir. Diğer taraftan, en aşağı milattan önce 1400’lerde Altayların garbında bol miktarda demir
istihsal edildiğini söyleyen W.Ruben’e göre, “tarihi vesikalara dayanarak bu eski türk sahasını demir
kültürünün doğduğu yer kabul etmekte zaruret vardır.” (İslam Ansiklopedisi: 249). Bu tarihten sonra
demir işleyicilik Orta Asya’dan dünya’nın diğer yerlerine yayılmıştır. Bazı Hindo-Germenciler tarafından
bile, madencilik bakımından Hind- Avrupalı halk üzerinde Altaylı tesiri kabul edilmiştir. Hindlilerin
milattan önceki 4.yüzyıla çıkan hadiseleri aksettiren destanları Muhabharata’da da demirin Hindistan’a
şimal’den, yanı Orta Asya’dan getirildikleri anlatılmaktadır (Togan, 1981: 30). Çinlilere de demirciliğin
m.ö. ancak 7.yüzyılda Türk kökenli Choular zamanında malum olduğu fikri sanat tarihçisi O.Münsterberg
tarafından ileri sürülmüş. Fakat demirin geniş mikyasta ve silah imali için istimali Çin’de ancak milattan
önce 300’lerde başlamıştır. Çin sanatı mütehassısı Carl .W. Bishop’un 6.5.1937 tarihiyle Columbia
Üniversitesi hocalarından Dr. Thomasread’e yazdığı bir mektubunda, en eski Çin demir silahları Shan- si
eyaletinde ve Chou sülalesinin vatanı olan yerlerde bulunduğundan, demirin, “Steppe corridor”, yani Wei
nehri havzası yoluyla garptan gelmiş olduğunu ve bunu Chou’ların getirmiş bulunduğunu ileri sürmüştür
(Togan, 1981: 30). Demirciliğin Çinlilere Türklerden gelmiş olduğunu Çinli bilim adamları da
vurgulamaktadır. Bu konuda Sen-Zhong-Mien şöyle yazmıştır: “Sibirya’da bulunan her bir bölgede demir
ocakları vardır....Gök Türkler demire “Tamur” adını vermiştir. Aynı sözcüğün birinci hecesi olan “Ta” ile
Çinçedeki “tie”( “demir” anlamında gelen Çinçe işaret) nin eski telaffuzu aynıdır. Bu, Çin’de demir
kullanma teknolojisinin kuzey-batı taraflardan gelmiş olduğunu kanıtlamaktadır.’’ (岑仲免 著, 1981: 24).
Fiilen, Türkler demirin sayesinde özğürlüğe kavuştukları ve usta demir tüccarları olduğu gibi,
demirden yapılmış silahlara dayanarak üstün düzeydeki bir askerlik tekniğini yaratmış ve büyük devletleri
kurmuş, bunun dışında, madencilik sayesinde bol servet sahibı olmuşlar ve yaşam çevrelerini daha da iyi
bir duruma getirmişlerdi. Ezcümle, demir ve at Türklere büyüklük vasfını kazandırmışlardı.
Uygur Bölgesi’nde, M.ö. 400- 800 yıllar arası olarak tarihlendirilen kültür yerlerindeki buluntular
arasında demirden yapılmış saban, bıçak, hançer, çivi, bilezik, yüzük gibi alet ve süs eşyaları ve demir
parçaları da ele geçmiştir. Bu, Doğu Türkistan’da günümüze kadar bilinen ilk demir malzemeleridir. Çin
kaynaklarına ve arkeolojik buluntulara göre, Hun imparatorluğu döneminde Tarim Nehri dolaylarındaki
vahalarda ve şehir devletlerinde maden ocaklarının kazıldıkları ve demir de dahil çeşitli maden
işleyiciliğin ileri bir düzeye ulaştığını söyliyebiliriz. Bu hususta bir Çin kaynağında, Küsen’de kömür ve
petrol madenlerin kazılmış oldukları bildirildiği gibi, tarihçi Ban-Gu şöyle yazmaktadır: “Çarkilik
devletinin dağlarında demir var. harb silahlarını kendileri yapar. savaş yaparken ok-yay, süngü, kılıç,
hançer kullanırlar ve zırh giyerler”, “Yarkent’te demir ve gök renkli yeşim taşı elde edilir”, “Nandu
devletinde demir, bakır ve kurşun gibi madenler kazılır”, “Kum’da bakır, demir, sarı margumuş bulunur”,
“Küsen devleti’nin adamları metal işleyiciliği ile uğraşırlar. kurşun elde edilir”, “Kurudağ devletinin