İlk Dönem İslam Toplumunda Eğlence Hayatına Dair Bazı Tespitler
157
buketi
veya yasemine benzeyen, sanki yakuttan yontulmuş veya parlatılmış
gümüşten üretilmiş cariyeyi mi dinlemek?”
45
10/631 yılında Zeyd el-Hayl’ın başkanlığında Medîne’ye gelen Tay
kabilesi heyetindeki Mâlik b. Cübeyr et-Tâî’nin mugannî olduğundan bahse-
dilirse de,
46
kaynaklarda erkek mugannilere dair örneklere fazla rastlanma-
maktadır. Zira kastedilen zaman diliminde erkek şarkıcılar musikî alanında
faal olmamış, Tuveys, Nâşit el-Fârisî, Sâib ve Hâir gibi İslâm toplumundaki
ilk meşhur erkek müzisyenler, fetihlerin ardından veçhesi değişen eğlence
sektöründe Bizans ve Sâsânî’den getirilen Rum ve Fars menşeli mevâli
arasından çıkmıştır.
47
Bununla birlikte, Arap mûsikisinin en eski türü sayılan
ve müzik aletleri olmaksızın söylenen
nasb’ın başlıca ifacılarının erkek tür-
kücüler olduğu da zikredilmelidir.
48
Nasb’ın, binicilerin müziği (ﻲﻧﺎﺒآر veya ﺎﺒآﺮﻟا ءﺎﻨﻏ
ن
) olarak da adlan-
dırılması,
49
müziğin bu çeşidinin deve sırtında göçebe hayatı süren bedevîler
arasında daha fazla yaygın olmasından kaynaklanmış olmalıdır. Kaynaklar,
Rabî‘a kabilesinin Küleyb b. Yerbû‘ kolundan Nedâh b. Eşyem’in oğulları-
nın bedevî Araplar arasında nasb’ın en iyi icracıları olarak ün saldıklarını,
onun soyundan Zemâm b. Hitâm b. Nedâh’ın en iyi nasb söyleyen kişi
olduğunu ve onun bu yönünün şâir Samme el-Kuşeyrî’nin şiirine konu oldu-
ğunu aktarmaktadır.
50
Öte yandan nasb’ın başlıca türü olan hüdâ’nın köke-
ninin Arapların atalarından Mudâr’a nispet edilmesine dair rivayetler
51
de
bedevîlerle bu müzik çeşidi arasındaki kadîm ilişkiye işaret etmektedir. So-
nuç olarak İslâm öncesinden itibaren sadece erkeklerin söyledikleri şarkı
45
Câhiz, “en-Nisâ”, Resâil, III, 144-145.
46
Bk. İsfahânî, el-Eğânî, XVII, 250; İbn Hacer, el-İsâbe, V, 721.
47
İbn Abdürabbih, el-Ikd, VI, 27-28; Âlûsî, I, 368. Ayrıca bk. Şehâde, s. 191; Ay-
can, İrfan, “İslâm Toplumunda Eğlence Sektörünün Ortaya Çıkışı”,
AÜİFD,
XXXVIII (Ankara 1998), s. 161 vd.
48
Bk. Cevad Ali, V, 113.
49
Bk. Mufaddal b. Seleme, el-Melâhî, s. 29; İbn Abdirabbih, el-Ikd, VI, 8, 27; Âlûsî,
I, 369; Cevad Ali, V, 111.
50
Bk. Belâzürî, Ensâb, XII, 242-243; İbn Kuteybe, eş-Şi’r ve’ş-şu‘arâ (thk. Ahmed
Muhammed Şâkir), I-II, Kahire 1982, I, 326-327.
51
Bk. Mufaddal b. Seleme, el-Melâhî, s. 29; İbn Hurdazbih, s. 40; Mesûdî, IV, 221-
222; Takıyyuddîn el-Cerrâ‘î, Ebû Bekr b. Zeyd (ö. 883/1478)
el-Evâil (thk. Adil
Fureycât), Dımaşk-Beyrut 1988, s. 119.
Elnurə ƏZİZOVA
158
türü olarak
hüdâ’dan ve ifacılarından/
hâdîlerden bahsedilebilirse de,
nasb’ın
bir nevi olan ve binicilerin müziği olarak adlandırılan bu türkü çeşidinin
ifası, eğlence hayatından ziyade bölge taşımacılığında temel unsur olan ker-
vancılık sektörü içinde gelişmiş bir meslek olarak görülmelidir.
Öyle anlaşılıyor ki İslâm öncesi dönemden itibaren Araplarda müzis-
yenlikle iştigal edenler gerek Arap gerekse acem olsun, çoğunlukla köleler-
den oluşmaktaydı. Nesebe önem veren Arapların en eski şarkıcılarının Âd
kavmi zamanında Amalika’dan Muâviye b. Bekir el-Imlikî’ye ait cerâdetân
diye adlandırılan ve Arap edebiyatında dair darbı mesel olarak da şöhret bul-
muş iki şarkıcı cariye
52
olduğuna haberin yer aldığı kaynaklarda, bu mes-
leğin en eski icracıları olarak cariyelerden bahsedilmektedir.
53
Şereflerine
düşkün Arapların akrabalarından herhangi bir hür kadının,
kendilerini
etkilemek için süslendiği izleyicilerinin dikkat ve şehvetinin odak noktası ol-
mayı gerektiren müzisyenlikle uğraşmasını kabul etmediği malumdur.
54
Ni-
tekim ilk dönem kaynaklarında bahsi geçen şarkıcı ve müzisyenlerin çoğu-
nun toplumun ileri gelenlerine ait köleler olması, bu tespitin en azından
52
Muâviye b. Bekir’in iki şarkıcı cariyesine dair “cerâdeteynden daha güzel sesli”
(ﻦﻴﺗداﺮﺠﻟا ﻦﻣ ﻦﺤﻟأ) (Meydânî, Ebü'l-Fazl Ahmed b. Muhammed b. Ahmed en-
Nîsâbûrî (ö. 518/1124), Mecma‘u’l-emsâl (thk. Muhammed Muhyiddin Abdül-
hamid), I-II, Beyrut 1972, II, 256; Zemahşerî, el-Mustaksâ fî emsâli’l-‘Arab, I-II,
Beyrut 1987, I, 314; Askerî, Kitâbu Cemheretü’l-emsâl, II, 180, 224); işret ehline
yönelik “cerâdeteyn’in kendisine şarkı söylerken gördüm” (نﺎﺗداﺮﺠﻟا ﻪﻴﱢﻨَﻐُﺗ ﻪُﺘْآَﺮَﺗ)
(Meydânî, I, 131) veya eğlenceye düşkün şahıslar için “cerâdeteyn sana şarkı
söylerken gün geçti” (ﻦﻴﺗداﺮﺠﻟا ﻚﻴﻬﻠﺗ مﻮﻴﻟا ﺖﱠﻠَﻇ) (Zemahşerî, el-Mustaksâ, II, 154)
şeklindeki darbı meseller Arap edebiyatına geçmiştir.
53
Rivayete göre, Araplarda ilk şarkı söyleyenler Mekke’de Amâlikalıların meskun
olduğu bir dönemde Muâviye b. Bekir’in cerâde diye adlandırılan iki şarkıcı cari-
yesiydi. Bölgelerine uzun bir süre yağmur düşmemesi sebebiyle Âd halkının yağ-
mur duası için Mekke’ye gönderdiği heyet, aralarındaki akrabalık bağı sebebiyle
misafiri oldukları Muâviye b. Bekir’in yurdunda şarkıcı cariyeler eşliğinde şarap
içip geliş sebeplerini unuturlar. Akrabalarını rencide etmek istemeyen
Muâviye’nin isteği üzerine müzisyen cariyeler, şarkılarında Âdlı misafirlere
Mekke’ye geliş sebeplerini andıracak beyitler söyler, böylece asıl görevlerini
hatırlayan misafirler yağmur duasında bulunarak Mekke’yi terk ederler. Bk. Mu-
faddal b. Seleme, el-Melâhî, s. 15; İbn Hurdazbih, s. 42; Mesûdî, IV, 222; İbn Ab-
dürabbih, el-Ikd, VI, 27.
54
Ahmed Muhammed Havfî, el-Mer'e fi'ş-şi‘ri'l-câhilî, Kahire t.y. s. 564.