Bankacılık Sisteminde Mali Bünye Sorunları ve Yeniden Yapılandırmada Ülke Uygulamaları Aydan Aydın Alpan İnan Burçak Tulay Pelin Ataman (*)



Yüklə 351,62 Kb.
səhifə10/10
tarix06.05.2018
ölçüsü351,62 Kb.
#43277
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

Bankacılık Şirketi’nin de sorunlara çözüm olamaması sonucunda Mevduat Garanti Fonu 1980 yılında yeniden yapılandırılmış, özel yasa kapsamında faaliyet gösteren ayrı bir kamu kuruluşuna dönüştürülerek hukuki bir yapıya kavuşturulmuş ve yetkileri artırılarak yönetim, banka aktiflerinin defter değerinden alınması, herhangi bir vade ve koşulda mevduat kabulü, banka borçlarının devralınması, sorunlu bankalara likidite enjeksiyonu, bankaların en fazla bir yıl içinde elden çıkarılması gibi yetkilerle donatılmıştır. Aynı zamanda mevduat sigortası kapsamı da artırılmıştır. 1977 yılında kişi başı 500.000 pesetaya (10.000 dolar) kadar olan mevduatlar güvence kapsamında değerlendirilirken krizin büyümesi sonucu bu tutar 1981 yılında 1.500.000 pesetaya kadar çıkarılmıştır.


Bankacılık krizinden ilk etkilenenler hisse senedi sahipleri olmuştur. Mevduat sahipleri ve diğer alacaklılar tasfiye edilen üç küçük banka dışında krizden doğrudan etkilenmemiştir. Zararlar bankacılık sistemi, devlet ve Merkez Bankası arasında ortaklaşa paylaşılmıştır. Fon’un kontrolü altına giren bankalarda zararlar Merkez Bankası ve bankacılık sistemi arasında ortaklaşa karşılanmıştır.

Fon 1978-85 döneminde 29 sorunlu banka ile ilgilenmiş, bunlardan 24'ünü satmış, 2'sini kapatmış, 3'ünün ise sadece organizasyon yapısının yenilenmesinde rol almıştır. El konulan bir bankanın iyileştirilmesi ile tekrar satılması arasında geçen süre 6 ay ile 3 yıl arasında değişmiştir.

Fon sorunlu bankaya müdahale etmeden önce Merkez Bankası acil likidite desteği sağlama yoluna gitmiştir. Merkez Bankası bankanın kurtarılabilir olduğunu düşündüğü durumlarda kısa vadeli likidite desteği sağlamış ve hisse senedi sahiplerinden sermaye aktarmalarını talep etmiştir. Hisse senedi sahipleri bankalarının kapanması ve kontrolün Fon’a geçmesi seçeneği karşısında yeni sermaye desteğinde bulunmuşlardır. Çıkarılan özel bir yasa ile gerekli sermaye artırımına katılmak için gerekli hisse senedi sahibi sayısı azaltılmış ve Fon’a sorunlu bankalara anında müdahale edebilme yeteneği sağlanmıştır.

Merkez Bankası sorunlu bankanın bilançosunu ayrıntısıyla hisse senedi sahiplerinin bilgisine sunmuş, sermaye artırımına katılmak istemeyen hisse senedi sahiplerine bankanın sermayesinin erimişlik derecesine göre hisse başına nominal değer olan 1 peseta veya daha fazlasını ödemiştir.

Fon’un talep ettiği sermaye banka zararlarını karşılama ve mevduat sahiplerine ödemede bulunulması amacıyla kullanılmıştır. Fon aynı zamanda tüm banka üst yönetimini değiştirerek güvenilir profesyoneller getirmiştir. Yeni yönetim idari reformları başlatmış, operasyonel etkinliği artırmış ve devralınan bankaları yeniden satılabilir konuma getirmiştir. Gelen tekliflerin uygunluğunun Maliye Bakanlığı’nca kontrol edilip milli çıkarlar açısından değerlendirilmesi kontrol mekanizması oluşturması açısından faydalı olmuştur.

İspanya’nın en büyük holdinglerinden Rumasa Holding’e bağlı 20 sorunlu banka ile ilgili olarak holdingin büyüklüğü, iştiraklerinin sayısı ve yarattığı istihdamın boyutu göz önüne alınarak ayrı bir plan ortaya konulmuş, zararlarının karşılanabilmesi amacıyla yirmi yıllık tahvil çıkarılmış, holding ile iştirakleri kamulaştırılmıştır. Yönetimi devralan Milli Miras Departmanı holdingi büyük şirketler, küçük ve orta ölçekli şirketler ve bankalar olmak üzere üç ayrı gruba bölerek derhal bağımsız denetimlerini yaptırarak satış yoluna gitmiştir. Büyük ölçekli işletmelerin satışında yabancı bir yatırım bankası danışman olarak görevlendirilmiş, üretken durumdaki şirketler yerli ve yabancı yatırımcılara satılmış, holdingin en büyük bankası yabancı bir konsorsiyuma ve diğer büyük iki bankası yerli yatırımcılara satılmıştır. Geri kalan on yedi banka ise sektörün en büyük yedi bankası tarafından zararları da devralınmak suretiyle paylaştırılmıştır.

Kamuoyu açısından ise krizin maliyeti Merkez Bankası’nın Fon’a verdiği krediler sonucu yükselen enflasyon, kamu borçlanma ihtiyacının artması şeklinde kendini göstermiştir.

Mevduat Garanti Fonu’nun Organizasyon Yapısı

Fon’un yönetim kurulu Merkez Bankası tarafından seçilen 4 temsilci ve Maliye Bakanlığı tarafından atanan 4 özel bankacı olmak üzere toplam 8 üyeden oluşmuştur. Merkez Bankası başkan yardımcısının başkanlık ettiği kurul Merkez Bankası’nı operasyonlar ve müdahale gerektirebilen sorunlu bankalar konusunda bilgilendirmek, bankaların ödemeleri gereken prim tutarlarını ve müdahale kriterlerini belirlemek, üye bankaların bağlı bulundukları holding ve şirketler de dahil olmak üzere bağımsız denetimini ve denetimin ne sıklıkta olacağını talep etmek gibi çeşitli görevleri üstlenmiştir. Kurul gerektiğinde Merkez Bankası’ndan avans alabilmiştir. Fon ve Merkez Bankası’nın bu yakın ilişkisi kamuoyunda olumlu karşılanmış ve banka operasyonlarına duyulan güveni artırmıştır.

Fon hukuk, idare ve kontrol ve aktif yönetimi olmak üzere üç farklı departman şeklinde örgütlenmiştir. Hukuk departmanı Fon’un ve Fon kapsamı altındaki bankaların çıkarlarını savunmakla sorumludur. İdare ve kontrol departmanı Fon’un ve geçici olarak yönetimi üstlenilen şirketlerin idaresinden sorumludur. Ayrıca Fon’un yıllık bütçesini ve mali planını hazırlamaktadır. Aktif yönetimi departmanı ise tüm aktiflerin etkin idaresi ve satışından sorumludur. İyi durumdaki aktiflerin hemen satılması ve daha az çekici durumdaki aktiflerin cazip duruma getirilerek satılması ile ilgilenmekte, ayrıca Fon portföyünde bulunan donuk aktiflerin değerlemesini de yapmaktadır.

Değerlendirme


İspanya’da bankacılık sektörünün içine girdiği krizin boyutları başlangıçta pek önemsenmemiş ve önlem olarak sadece sınırlı mevduat sigortası uygulaması başlatılmıştır. Ardından sorunun büyüklüğü iyice ortaya çıktığında adil, esnek ve pratik bir yaklaşım geliştirilmiş, bu kapsamda Mevduat Sigorta Fonu’nun yetkileri artırılmıştır. En önemlisi İspanya’nın önde gelen holdinglerinden Rumasa Holding ve bankalarının sorunları ayrı olarak ele alınmıştır.

Çıkarılan çeşitli kanunlar çerçevesinde sermaye yeterliği ve kamuoyuna bilgi açıklanması konuları düzenlenmiş, yeni banka kurulması ve yabancı bankaların şube açması konuları, müdahale sınırları, Merkez Bankası gözetim ve düzenlemelerinin yeniden tanımlanması, bankaların Merkez Bankası gözetimi haricinde dış denetime tabi tutulmaları konuları yeniden gözden geçirilmiştir.

Yabancı bankaların rekabeti yerli büyük bankaları kısa vadede zarar etmelerine karşın yeniden sermayeleri artırılan bankaları satın alma yolunda teşvik etmiştir.

Sonuç olarak 1977-85 İspanya bankacılık krizi ülkede az sayıda ama daha büyük bankaların oluşmasına yol açmıştır. Nitekim 1990 yılında en büyük yedi bankanın bankacılık sektörü toplam aktifler, toplam mevduat ve toplam krediler içindeki payları sırasıyla yüzde 61, yüzde 47 ve yüzde 63 olmuştur.

Yine de tüm bu olaylar etkin bir bankacılık sistemi için yeterli olamamıştır. Faiz oranları yüksek seviyelerini korumuş, kar marjları Avrupa’nın en yüksek kar oranlarını oluşturmuştur. Üst düzey yönetimlerin etkinsizliği, aşırı şubeleşme, yüksek rezerv karşılıkları, zorunlu yatırımlar ve uluslararası sermaye standartlarına uyum zorunlulukları sorun teşkil etmiştir. Birleşik bir Avrupa pazarı içerisinde İspanyol bankalarının daha rekabetçi bir yapıya kavuşması beklenmektedir.

IV. Sonuç

Bu çalışmada gelişmekte olan ülkelerde bankacılık sektöründe yaşanan krizlerin nedenlerine ve çeşitli ülkelerdeki -Endonezya, Malezya, Tayland, Çin, Hong Kong, Kore, Brezilya, Şili, Arjantin, Meksika, Amerika Birleşik Devletleri, İspanya- banka yeniden yapılandırma çalışmalarına yer verilmiştir.



Çalışmaya konu olan ülke deneyimlerinde, bankacılık sisteminde ortaya çıkan ve yeniden yapılandırma çalışmalarını gerektirecek boyutta sorunların ülkelerin veya finans sistemlerinin gelişmişlik derecesi ile doğrudan ilgili olmadığı görülmektedir. Sistemin krize girmesinin belli başlı nedenleri; ekonomik istikrarsızlıklar, sisteme politik müdahalelerin olması, finansal kuruluş sayısının artması sonucu gözetim ve denetim faaliyetinin yetersiz kalması, kötü yönetim ve onun sonucu olarak düşük aktif kalitesi, ekonomik konjonktür, yüksek operasyon maliyetleri, yüksek vergi ve harçlar, hukuki veya zımni tam mevduat sigortası ve buna bağlı olarak ahlaki tehlike olarak sıralanabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik konjonktür, gözetim ve denetim faaliyetinin yetersizliği ve –tam mevduat sigortasının bir sonucu olarak- risk nötr plasman politikaları gibi nedenler ön plana çıkarken; gelişmiş ülkelerde kötü yönetim, yüksek vergi ve harçlar ile ahlaki tehlike gibi sorunlar daha önemli görünmektedir. İncelenen ülkelerde bazı ortak noktalar saptanmıştır:

  • Bankacılık sisteminin krize girmesinin başlıca nedenleri arasında kötü banka yönetimi ve yetersiz denetim ve gözetime rağmen bankacılık sektörünün hızlı büyümesi (ABD hariç) yer almaktadır.

  • Bankacılık sisteminin mevcut yapısal sorunları ülke ekonomisi bir bütün olarak durgunluk veya gerileme dönemine girdiğinde iyice belirginleşmiş, ancak bu noktada sisteme müdahale edilerek bankaların mali yapılarının güçlendirilmesi amacıyla yeniden yapılandırma çalışmalarına başlanabilmiştir.

  • Sistemi yeniden yapılandırmasında görev alacak olan kurumun kurulabilmesi amacıyla gerekli hukuki ve teknik altyapının oluşturulması ABD örneği dışında uzun zaman almıştır.

  • Sorunlar büyük ölçüde benzerlik göstermesine karşın uygulamaya konulan müdahale yöntemlerinde farklılıklar görülmektedir :

  • Bazı ülkelerde yeniden yapılandırma görevini tek bir kurum üstlenirken (örneğin İspanya), bazı ülkelerde ise iki hatta üç kurum görev almıştır.

  • Bazı ülkelerde hiç bir banka iflas ettirilmezken (örneğin Meksika) bazı ülkelerde ise hiçbir müdahale yapılmadan bazı bankaların faaliyetlerine son verilmiştir. (örneğin Çin)

  • Banka birleşmeleri bazı ülkelerde kamu yaptırımı olarak (örneğin Çin) bazı ülkelerde ise bankaların kendi istekleri doğrultusunda gerçekleşmiştir. (örneğin Kore)

  • Bazı uygulamalarda sorunlu banka iyi ve kötü banka olarak parçalanarak iyi aktiflerle tüm mevduat iyi bankaya aktarılmıştır.

  • Bazı ülkelerde bankaların ortaklarına başvurması ya da kamu desteği ile özkaynaklarının artırılması yoluna gidilmiştir.

  • Bankaların mülkiyetinin kamuya geçmesi halinde,

  • Bankaların satılması,

  • Sorunlu aktiflerin kamu desteğiyle tasfiye edilmesi,

  • Sorunlu banka tamamen tasfiye edilerek tasarruf mevduatları üzerindeki hakların korunması,

  • Bankanın sorunlu aktif ve pasiflerinin kamu tarafından yönetilerek zaman içinde tasfiye edilmeye edilmesi (Örneğin Hong Kong),

  • Bankanın sorunlu aktiflerinin uzun vadeli olarak menkul kıymetleştirilmesi (örneğin Çin),

gibi yollarla çözüm aranmıştır.

Yeniden yapılandırmanın maliyeti iflas gerçekleşmesi ve mevduat sigortasının bulunmaması halinde mevduat sahiplerini de içine almak üzere çoğu kez banka ortakları ve kamu otoritesi aracılığıyla kamu tarafından ödenmektedir. Ancak İspanya örneğinde olduğu gibi kamu yaptırımıyla ülkelerin sağlam ve güçlü bankalarının da maliyete ortak olabildikleri görülmektedir. Yeniden yapılandırmanın maliyeti hiçbir ülkede kesin olarak ortaya konamamakla birlikte ABD gibi gelişmiş ülkelerde milli gelirin yüzde 3’ü gibi düşük, Tayland gibi ülkelerde ise milli gelirin yüzde 32’si gibi yüksek oranda olduğu tahmin edilmektedir. Yeniden yapılandırma sonrasında ortaya çıkan tabloda ise az sayıda ama çok daha güçlü bankaların ortaya çıktığı, yabancı bankaların sektör içindeki paylarının arttığı görülmektedir.

Sonuç olarak banka yeniden yapılandırma çalışmalarının başarıya ulaşabilmesi için; ülke şartlarına uygun çözümler gerekmekte, ancak yine de tüm ülkelerde siyasi destek ve istikrar, uygun bir hukuki altyapı, etkin bir gözetim ve denetim mekanizması, şeffaf bir raporlama/muhasebe sistemi gibi bazı ortak gereklilikler de bulunmaktadır.

Dipnotlar


(*) Türkiye Bankalar Birliği, Bankacılık ve Araştırma Grubu.

1 Caprio ve Honohan (1999), s.44. Yeni yapılan tahminlere göre ise, bankacılık krizinin maliyeti GSYİH'in yüzde 20'si ila yüzde 55'ine tekabül etmektedir. Gelişmiş ülkelerde meydana gelen 10 banka krizinin ortalama maliyeti ise GSYİH'in yüzde 4'ünü oluşturmaktadır.

2 Caprio ve Honohan (1999), s.44.

3 Caprio ve Honohan (1999), s.45.

4 Endonezya para birimi.

5 Kore ulusal parası.

6 Arjantin ulusal parası.

Kaynakça


Bank For International Settlements (1999), Bank Restructuring in Practice, BIS Policy Papers, No 6 August 1999.

Caprio Gerard, Honohan Patrick (1999), ‘Restoring Banking Stability: Beyond Supervised Capital Requirements’, Journal of Economic Perspectives, Vol 13, Number 4, Fall 1999.

Daniel James A. (1997), ‘Fiscal Aspects of Bank Restructuring’, IMF Working Paper, WP/97/52, April 1997.

Dziobek Claudia, Pazarbaşıoğlu Ceyla (1997), ‘Lessons from Systemic Bank Restructuring: A Survey of 24 Countries’, IMF Working Paper, WP/97/161, December 1997.

Dziobek Claudia (1998), ‘Market Based Policy Instruments for Systemic Bank Restructuring’, IMF Working Paper, WP/98/113, August 1998.

Nyberg Peter (1997), ‘Authorities’ Roles and Organizational Issues in Systemic Bank Restructuring’, IMF Working Paper, WP/97/92, July 1997.

Sheng Andrew (1996), Bank Restructuring: Lessons from the 1980s, The World Bank, Washington D.C.

Ek 1: Ülkelere Göre Banka Yeniden Yapılandırma Yöntemleri

Devletten Bankalara Sermaye AktarımıAktif Yönetim Kurumu (ları)

Banka Birleşmeleri

Yabancı Banka DevralmalarıÇinxxxHindistanxİnceleme aşamasında.xİzin verilmiştir.Hong Kong (1980lerde)xxEndonezyaxxxTeklif aşamasında.Korexxxİzin verilmiştir.MalezyaxxxFilipinler(1980lerde)xxxTaylandxxxxArjantinxxBrezilyaxxŞili (1980lerde)xxxKolombiyaxxxİzin verilmiştir.MeksikaxxxxVenezuelaxxÇek Cumhuriyetixxİzin verilmiştir.MacaristanxxxPolonyaxxİzin verilmiştir.RusyaxxSuudi Arabistan (1970'ler ve 80'ler)xxFinlandiya

(1990'ların başında)xxxNorveç (1988-93)xxİsveç (1990'ların başında)xxJaponyaxxAmerikaxxİspanyaxxx Kaynak: Merkez Bankaları, Bank For International Settlements, Ağustos 1999.

EK 2: Banka Yeniden Yapılandırma Teknikleri

Yeniden yapılandırma uygulamaları kamu ve bankacılık kesimi tarafından ancak başka çare kalmadığında kabul edilmektedir. Gerek kamu kesimi, gerekse bankalar çeşitli nedenlerle yeniden yapılandırma faaliyetlerine girişme konusunda isteksizdirler.

Kamu kesiminin isteksizliği; bankaların yeniden yapılandırılmasının büyük bir maliyete yol açması, hukuki altyapıda geniş düzenlemeler gerektirmesi ve dikkatsiz müdahalelerin finansal sisteme güveni büyük ölçüde sarsıp bankalara hücuma yol açma ihtimalinden kaynaklanmaktadır. Bankacılık kesimi ise kamu müdahalesi ve bankalara hücumdan çekindikleri için zararlarını gizleme eğilimindedir. Karlı çalışmak için zaten bir teşvike sahip olmayan kamu bankaları ise devlet desteğiyle zararlarını uzun süre devam ettirebilmektedir.

Yukarıda sayılan nedenlerle, finans sisteminin yeniden yapılandırılması ele alınan örnek ülkelerin çoğunda finansal krizler ortaya çıkıp banka iflasları başlayana kadar uygulamaya geçirilememiştir.

Bir yeniden yapılandırma hareketine girişmeden önce kamunun yapması gereken bir dizi eylem vardır. Bu eylemler, önce iflasın sonra iflas etmiş/edecek olan bankaların tespiti, zararların miktar ve nedenlerinin araştırılması, hatalı banka yönetimlerinin mi, yoksa ekonomi politikalarının mı ortaya çıkan durumda daha etkili olduğunun belirlenmesi ve nihayet ortaya çıkacak olan faturayı kimin/kimlerin ödeyeceğine ve müdahale yöntemine karar verilmesidir.

İflasın Tanımı: Yeniden yapılandırma faaliyetinin en önemli adımlarından birisi yapılandırılacak olan bankanın seçimidir. Bunun için bir bankanın finansal anlamda iflas etmiş olması veya öngörülebilir bir gelecekte iflas edecek duruma düşmesi gerekmektedir.

Bu konuda iki kriter kullanılabilir. Bir finansal kuruluş ;

- Aktiflerinin piyasa değeri pasiflerinin piyasa değerinin altına düşmüş ise,

- Genel kabul görmüş muhasebe standartlarına göre net sermaye ve rezervleri negatif ise

iflas etmiş sayılmalıdır.

Özellikle birinci tanıma gelişmekte olan ülkelerde banka aktiflerinin benzeri malların fiyatlandırılmasının yapıldığı piyasaların olmadığı veya olsa bile tam etkin olarak tanımlanamayacak olan bu piyasaların uygun fiyatlandırma yapamayacağı gibi eleştiriler gelmektedir.



Zararın Nedenleri: Bankalarda ve banka dışı finans kuruluşlarında iflasa kadar gidebilen zararların başlıca nedenleri kötü yönetim ve onun sonucu olarak düşük aktif kalitesi, ekonomik konjonktür, yüksek operasyon maliyetleri, yüksek vergi ve harçlar ile ahlaki risktir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde nedenler değişmemekle beraber nedenlerin önem sırası değişmektedir. Örneğin gelişmekte olan ülkelerde ekonomik konjonktür daha ağırlıklı bir faktördür. Yine de en sorunlu ülkelerde bile iyi yönetim ve yeterli sermaye ile pek çok özel banka varlığını başarıyla devam ettirebilmiştir. Bu anlamda, yukarıda sayılan faktörler içinde kötü yönetimin en önemli nedenlerden biri olduğu düşünülebilir.

Zararın Tazmini: Finans kuruluşları iflas etmeye başladığında, bu durum herhangi bir firma iflası gibi değerlendirilemez. Bir firmanın iflasında doğal olarak o firmanın sahipleri, yatırımcıları, yöneticileri ve çalışanları zarar görmesine karşın bir bankanın iflasında bu kesimlere ek olarak banka müşterileri de zarar görmekte ve sonuç olarak hem finans sistemi, hem de makroekonomik istikrar tehlikeye girmektedir. Özellikle vatandaşların mevduatını ve finans sisteminin bütününü koruma söz konusu olduğunda, kamu kesimi zararı tazmin etme zorunda kalmaktadır. Genelde, her ülkede zararı karşılayanlar aşağı-yukarı aynı kesimler olmakla beraber (kamu, müflis banka yöneticileri ve sağlam bankalar) kimin zararın büyük kısmını karşılayacağı konusunda ülkenin o sıradaki ekonomik koşulları belirleyici olmaktadır.

Müdahale Yöntemleri: Yeniden yapılandırma mekanizmaları genellikle kamu müdahalesini gerektirmesine rağmen, piyasanın bu konuda kendi çözümleri de vardır. Bu çözümler sermaye artırımı, satış ya da birleşme ve mevduat koruması olmadan iflastır.

Doğal olarak bunlar kamuya maliyet yüklemeyen çözümlerdir. Buna rağmen kamu müdahalesi genellikle gerekmektedir. Çünkü çok sayıda mevduat ve kredi kontratının kontrolsüzce iptali hiç de ‘ekonomik’ olmamaktadır. Genellikle bir bankanın likidite edilmesi bile daha az bir maliyete yol açmaktadır. Ayrıca hem borç alan, hem de borç veren sıfatını taşıyan bankaların iflası ekonominin bütünü üzerinde çok sarsıcı bir etki yaratmaktadır. Bir üçüncü neden ise, hemen hemen her ülkede mevduatlar üzerinde devlet garantisinin –yoksa bile- olduğunun zımni olarak düşünülmesidir. Nitekim mevduat garantisinin çok yüksek olmadığı ülkelerde bile küçük tasarruf sahibini koruyacak oranda bir mevduat garantisi vardır. Ya da mevduat üzerine garanti yoksa bile, kamu genelde tasarruf sahibini korumak üzere tedbirler almıştır.

Kamu müdahalesine karar verilmesi durumunda, kamunun elinde kamulaştırma, mevduat sigortalı likiditasyon, banka hastanesi, bölme-birleştirme, bonoya çevirme ve arz yanlı çözümler gibi araç ve yöntemler mevcuttur.

Kamulaştırma: Sorunlu bankanın yönetimine Merkez Bankası, mevduat sigorta fonu vb bir kuruluş tarafından el konularak bankanın sorunlu aktifleri kamu desteğiyle tasfiye edilmektedir.

Mevduat Sigortalı Likidasyon: Sorunlu banka tamamen tasfiye edilerek tasarruf sahiplerinin mevduatları korunmakta ve kamu oluşan ek yükü karşılamaktadır.

Banka Hastanesi: Sorunlu bankanın yönetimine kamu tarafından el konularak, sorunlu aktif ve pasifler zaman içinde tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Yeni ve sorun doğurabilecek nitelikte aktif ve pasifler mümkün olduğunca yaratılmamaya, banka sağlıklı bir şekilde küçültülmeye çalışılmaktadır.

Bölme-Birleştirme: Sorunlu bir bankanın bölünmesi genellikle bir iyi, bir de kötü banka şeklinde olmaktadır. Kötü banka bütün sorunlu aktif ve pasifleri (mevduat hariç) almakta; iyi banka ise bütün iyi aktiflerle iyi pasifleri ve niteliği ne olursa olsun bütün mevduatları almaktadır. Birleştirmede aynı işlem küçük sorunlu bankalar için ters yönde uygulanmaktadır.

Bonoya Çevirme: Bonoya çevirme yönteminde sorunlu bankaların kötü aktiflerini getirisiz yada düşük getirili kamu kağıtlarıyla satın almak ve bu kötü aktifleri deyim yerindeyse konsolide etmek esastır. Bu yöntemle bankaların batık kredileri uzun vadeli bonolara çevrilmiş olur ve –genellikle borçları satın alan Merkez Bankası’nda- bu borçlar ‘Aktif Yönetim Birimi’ adı altında oluşturulan bir komite aracılığı ile tahsile çalışılmaktadır.

Arz Yönlü Çözümler: Arz yönlü çözümler olarak tabir edilen yöntemler iki esasa dayanmaktadır. Bunlardan bir tanesi bankacılık sisteminin sermaye yeterlik oranlarını yükseltmek ve sektöre yeni giriş yapacak olan bankalar için koşulları ağırlaştırarak bankaların güvenliğini ‘baştan’ garantiye almaktır. Diğeri ise bankacılık sisteminde sorun ortaya çıktıktan sonra, reel kesime yönelik teşviklerin ve genelde ekonomik büyümeyi hızlandıracak önlemlerin alınmasıdır. Canlanan ekonomi ve artan iç talep doğrultusunda geri ödeme güçleri yükselen firmalar kesimi bankalar kesimine borcunu ödeyebilecek ve batık kredilerin oranı azalacaktır.

Bu tür çözümlerde iki noktanın altının çizilmesi gereklidir. Birincisi, bu tür önlemler ancak güçlü bir kamu maliyesi ve inandırıcı canlanma programları eşliğinde uygulandığı takdirde başarıya ulaşmaktadır. Bir diğer önemli nokta; bu yaklaşımda bankacılık sisteminde hiç bir yapısal veya mali sorun olmadığı, denetim ve gözetim faaliyetlerinin yeterli olduğu gibi varsayımlar bulunmaktadır.


Yeniden Yapılandırmanın Başarı Şansı

Finans sisteminin yeniden yapılandırılmasında hangi yöntemlerin seçileceği ve seçilenler arasında hangisinin daha ağırlıkla uygulanacağı gibi sorunlar ülkenin ekonomik koşulları, finans sisteminin göreli büyüklüğü, batık kredilerin büyüklüğü, kamu maliyesinin durumu gibi çeşitli faktörlere bağlıdır.Buna karşın yukarıda sayılan faktörlerden bağımsız olarak yeniden yapılandırma faaliyetinin başarılı olabilmesi için gerekli ve ülkeden ülkeye değişmeyen bir dizi koşul daha vardır. Bu koşullar ;


- Siyasi destek ve istikrar,

- İstikrarlı bir makroekonomik konjonktür,

- Uluslararası kabul görmüş muhasebe standartları,

- Şeffaflık,

- Uygun hukuki altyapı,

- Etkin bir denetim ve gözetim mekanizması,

- Etkin bir yeniden yapılandırma birimi,

- Yetişmiş insan gücü,

- Reel sektörde büyüme ve rekabet için gerekli koşulların varlığı

olarak sıralanabilir.Bu koşullar bir bütün olarak ele alındığında ise yeniden yapılandırma faaliyetinin bir ‘normalleştirme’ faaliyeti gibi düşünüldüğü; sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesi için gerekli koşulların oluşturulamadığı durumlarda alınan yeniden yapılandırma tedbirlerinin de başarılı ve kalıcı olmayacağının düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Yukarıda sayılan koşulların herhangi birinin eksikliği zaten bankacılık sisteminde sorunların ortaya çıkması için yeterlidir.




Yüklə 351,62 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə