Bibliyografya: 6 Bibliyografya: 7



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə21/33
tarix30.10.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#76033
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   33

BÛZCÂNÎ314




BÛZÎDİYYE

Şâzelİyye tarikatının Derkâviyye kolunun Muhammed b. Habîb el-Bûzîdî'ye (ö. 1327/1909) nisbet edilen bir şubesi.315



BUCEYR B. BECRE

Büceyr b. Becre et-Tâî (ö. 16/637) Şair şahabı.

Kaynaklarda hakkında fazla bilgi bu­lunmayan Büceyr'in ilk olarak Tebük Se-feri'ne katıldığı bilinmektedir. Hz. Pey­gamber Tebük'te bulunduğu sırada Ha-lid b. Veîîd kumandasındaki Büceyr'in de dahil olduğu 400 kişilik bir birliği, Dû-metülcendel bölgesinin reisi Ükeydir b. Abdülmelik'i yakalayıp getirmekle gö­revlendirdi. Hz. Peygamberin önceden haber verdiği şekilde Ükeydir'i yaban sı­ğırı avlarken yakaladılar. Büceyr bu ola­yı anlatan şiirini Hz. Peygamber'in hu­zurunda okuyunca Resûl-i Ekrem onu çok beğendi ve kendisine "ağzına sağlık" diye dua etti. Bu dua bereketiyle dok­san yaşındayken bile Büceyr'in bir tek dişinin dökülmediği rivayet edilir. Hz. Ebû Bekir devrindeki ridde olaylarına dair şiirleri bulunan Büceyr Kâdisiye Sa-vaşı'nda şehid düşmüştür.

Bibliyografya:

Vâkidu el-Meğâzî, ili, 1026-1027; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, 170; İbn Abdülber. el-istfâb, I, 68; İbnü'l-Esîr, üsdü'i-ğâbe, I, 196; İbn Seyyidün-nâs, Minehul-midah316, Dımaşk 1407/1987, s. 53-54; Zehebî, Tecrtdü esma~*i'ş-şahâbe, Kahire 1971, I, 43; İbn Hacer, el-lşâbe (Bicâvî), I, 268-269; Ali Fehmi Câbic, Hüsnü'ş-şahâbe, istanbul 1324, I, 225; Koksal. İslâm Tarihi (Medine), IX, 219.



BÜCEYR b. ZÜHEYR

Büceyr b. Züheyr b. Ebî Sülrnâ el-Müzenî Şair sahâbî.

Câhiliye devrinin yedi büyük şairinden Züheyr b. Ebû Sülmâ'nın oğlu, "Kasîde-İ Bürde" şairi Kâ'b b. Züheyr'in kardeşi­dir. Şiirlerinde hikmet unsuru önemli bir yer tutan Züheyr, Hz. Muhammed'e nü­büvvet gelmeden bir yıl önce vefat eder­ken son peygamberin pek yakında or­taya çıkacağını söylemiş ve ona iman et­melerini oğullarına vasiyet etmişti. Kâ'b ile Büceyr İslâm dinine karşı ancak Mek­ke'nin fethi gibi büyük bir zaferden son­ra ilgi duymaya başladılar. İki kardeş Hz. Peygamber'le görüşmek üzere birlikte yola çıktılar; fakat Kâ'b Medine'ye bir-

kaç menzil mesafede Ebrakul'azzâf de­nilen yerde kalmayı tercih etti; bir riva­yete göre ise onun burada beklemesini Büceyr istemişti, kendisi de Medine'ye gidip Resûlullah ile görüştü ve müslü-man oldu.

Kaynaklarda hakkında yeterli bilgi bu­lunmayan Büceyr, daha sonra, birçok İs­lâm düşmanının kaçıp sığındığı Taife gi­dip yerleşen kardeşi Kâ'b'a haber gön­dererek kendisinin müslüman olduğu­nu, artık eski dinlerinin hiçbir hükmü kalmadığını bildirdi. Kardeşinin müslü­man olmasına öfkelenen Kâ'b ona gön­derdiği bir şiirde Hz. Peygamber'i hicve­dince görüldüğü yerde öldürülmesi em­redildi. Bunun üzerine Kâ'b'a tekrar ha­ber gönderen Büceyr, yaptıklarına piş­man olarak Medine'ye geldiği ve Hz. Pey-gamber'den af dilediği takdirde bağış­lanacağını, aksi halde öldürüleceğini bil­dirdi ve kardeşinin Medine'ye gelerek müslüman olmasına vesile oldu.

Tâif Seferi'ne katılan Büceyr'in Mek­ke'nin fethiyle Tâif ve Huneyn seferleri­ne dair söylediği şiirler siyer ve megâzî kitaplarında yer almaktadır.



Bibliyografya:

İbn Hişâm, es-STre, IV, 425, 459, 487, 501-502; İbn Kuteybe. eş-Şı'V üe'ş-şu'arâ3, I, 79-80, 89; Süheylî. er-Raozü'l-ünüf, Kahire 1332, II, 311, 312; İbnü'1-Esîr, Üsdü'l-ğ'abe, I, 197; İbn Seyyidünnâs, Minehu'l-midah317, Djmaşk 1407/1987, s. 51-52; İbn Hacer, el-İşâbe (Bicâvî), I, 269; V, 593; Zürkâ-nî, Şerhu'i-Meuâhib, Kahire 1329 — Beyrut 1393/1973, III, 54-57; Koksal, islâm Tarihi (Me-dine),IX, 43-45.



BÜCEYRÎ

Ebû Hafs Ömer b. Muhammed b. Büceyr e!-Hemedânî es-Semerkandî (Ö. 311/923) Muhaddis.

Dedesine nisbetle Büceyrî veya İbn Büceyr diye anılır. 222'de (837) Mâve-râünnehir'deki Re'sülkantara (Huşûfegan) köyünde doğdu. Bir muhaddis olan ba­bası Muhammed b. Büceyr ile birlikte devrin birçok ilim merkezini defalarca dolaştılar. Mısır'a vardıklarında bu ülke­nin en tanınmış hadis hafızı olan Ahmed b. Salih vefat etmiş olduğu için ondan hadis rivayet edemediler. Bu arada Bü­ceyrî, îsâ b. Hammâd Zuğbe, Bişr b. Mu-âz el-Akadî, Amr b. Ali el-Fellâs ve Bün-dâr gibi hocalardan hadis öğrendi. Ken­disinden de Muhammed b. Muhammed b. Sâbir, Muhammed b. Bekir ed-Dihkan, îsâ b. Mûsâ el-Kisâî gibi muhaddisler hadis rivayet ettiler. Hadis tahsili için yaptığı uzun seyahatleriyle tanınan ve güvenilir bir muhaddis olan Büceyrfnin tefsir ilmiyle de meşgul olduğu anlaşıl­maktadır.

Büceyrî'nin bilinen tek eseri ei-Cd-miVi-müsned'dir Kaynaklarda ei-Cd-mi^u'ş-sahih adıyla da anılan eserin ye­gâne nüshası Dârü'l-kütübi'z-Zâhiriyye'-de bulunmaktadır.318 Ayrıca et-Tefsîr adlı bir eseri oldu­ğu nakledilmekte ise de hakkında hiç­bir kaynakta bilgi verilmemektedir.



Bibliyografya:

Sem'ânî. el-Ensâb, II, 89-90; Yakut, Mu'ce-mü'l-büidân, II, 374; İbnü'i-Esîr, et-Lübâb, I, 122; Zehebî, A'lâmun-ndbetâ', XIV, 402-404; a.mlf., Tezkİretü'l-huffâz, 11, 719-720; Dâvûdî. Tabakâtü'l-müfesslrTn, II, 7-8; İbnü'1-İmâd, Sezerdi, II, 262; îzâhu'l-meknün, I, 361 ; He-diyyetü'l-cârifîn, 1, 780-781; Kehhâie. Mu'ce-mü'l-mü'elliftn, VII, 307-308; Sezgin, GAS, 1,



BÜDDÜ'1-ÂRİF

Endülüslü filozof ve mutasavvıf İbn Seb'în'in (Ö. 669/1270) mantık, felsefe ve tasavvufa dair eseri.

İbn Seb'în'in sayısı tam olarak bilinme­yen kitap ve risaleleri arasında en önem­lisinin Büddü'l-Cârif olduğu ilgili bütün kaynaklarda belirtilmektedir. Eserin adı yazma nüshalarında ve bibliyografik kay­naklarda değişik şekillerde kaydedilmiş­tir. Bugün bilinen üç yazma nüshadan ikisi Büddül-'ârif ve cakidetü'l-mu-hakkıkı'I-mücembi'l-kâşif ve tarîku's-sâliki'l-mütebeW.li'l-câkit biri de İî~ şâ'ü'l-hikmeti!-ilâhiyye başlığını ta­şımaktadır319. Eseri Büddül-eârif adıyla neşreden Corc Kettûre, vak­tiyle İskenderiye'deki el-Mektebetü'1-Be-lediyye'de bulunan, fakat şimdi sadece mikrofilmi mevcut olan el-Makâletü'î-vücûdiyye başlıklı, hayli eksik ve hatalı bir nüshasından da söz etmektedir320. İbn Şâkir el-Kütübî Fevd£ü7-Ve/eydfta (II, 255) eserin adının kısaca el-Büd oldu­ğunu, bunun da "lâ büdde li'1-ârif min~ hü" (arif için gerekli olan) ifadesinin kısal-

tılmış şekli sayıldığını belirtmiştir. Mak-karî ise eseri Bed3ü'i-Cdri/ adıyla kay­detmiştir.321 İtalyali müsteşrik Michele Amari eserin adının Beddü'l- câni diye okunmasını teklif et­miş ve bunu Fransızca'ya "söparation de connaissances" şeklinde çevirmiş, Dani­markalı müsteşrik Mehren de Bed3ü'I-câriî okunuşunu tercih ederek bunu Fran­sızca'ya "le noviciat de soufi" diye tercü­me etmiştir. Ancak Büddül-Câriidışın­daki adlandırmalar kabule şayan görül­memektedir. Çünkü bizzat müellifin, baş­ka risalelerinde bu esere Büddü'l-'ârif adını zikrederek atıflarda bulunduğu Tef-tâzânî tarafından adı geçen eserde gös­terilmiştir (s. 98). Buna rağmen Öyle gö­rünüyor ki araştırmacıları kitabın adın­daki "büdd" kelimesini başka türlü oku­maya zorlayan sebep bu kelimenin söz­lük anlamıdır. "Büdd" Farsça'daki büt kelimesinin Arapçalaştırılmış şeklidir ve Farsça'da olduğu gibi Arapça'da da "put" veya "putların bulunduğu yer" anlamın­da kullanılmıştır. Ancak müellifin "büdd" kelimesinden böyle bir anlamı kastet­mediği, bunu tamamen mecazi anlamda mâbud ve Allah yerine kullandığı açıktır. Nitekim eserin yalnız adında değil için­de de "büdd" kelimesi en az dört yerde geçmekte olup bunların birinde (s. 30) "sâlikin iradesi (kasd) ve şevk ile kendi­sine yöneldiği mâbud", ikisinde (s. 351, 361) "her şeyde tecelli eden Hak", birin­de de (s. 324) "zâtının dışında kalan her şeyin varlığının kendisine bağlı bulundu­ğu vâcibü'l-vücûd" anlamında kullanıl­mıştır.

İbn Seb'în'in bir öğrencisi, hocasının bu eseri on beş yaşında iken telif etti­ğini söylemişse de322, Tef-tâzânî'nin de kaydettiği gibi323, esasen akla yatkın olmayan bu iddianın yanlışlı­ğı, müellifin eseri, yaklaşık 643'te (1245) Endülüs'ten Mağrib'e geçmesi ve Sicilya Kralı II. Frederik'le yazışmasından son­ra kaleme almış olmasından da anlaşıl­maktadır.

Büddul-'ârif'in muhtevasını tam bir tasnife tâbi tutmak zor olmakla birlikte eserin genelinde mantık, akıl ve nefis konularıyla bunların etrafındaki felsefî, kelâmî ve tasavvufî meseleler üzerinde durulmuştur. İbn Seb'în, eserin hemen her yerinde ele aldığı konular hakkında filozoflar, Eş'arî kelâmcılar ve mutasav­vıflar ile zaman zaman fakihlerin görüş­lerini geniş olarak aktarmakta, bunlar­dan kelârncıların ve fakihlerin görüşlerini tamamen reddetmekte, filozoflara ise bazı görüşlerinde, özellikle çıkış nok­talarında hak vermekteyse de ulaştıkla­rı sonuçlara katılmamaktadır. İbn Seb'în bu üç grubu eserin her yerinde ağır bir dille eleştirirken mutasavvıfların görüş ve tutumlarını daha yumuşak üslûpla de­ğerlendirmekte, ancak "mukarreb" veya "muhakkik" adını verdiği zümreyi hem bilgi hem de amel bakımından öteki zümrelerin üstünde tutmaktadır. Bu ara­da kelâma, fakih, filozof ve mutasavvıf­ların düşüncelerini geniş ve açık ifade­lerle aktardığı halde muhakkıkların gö­rüşlerini oldukça kısa, muğlak ve birta­kım sembolik ifadelerle geçiştirdiği dik­kati çekmektedir.

Eserin mantığa ayrılmış olan ilk kısmı tarif (had) konusuyla başlar; ardından varlığın mahiyeti ve varlık hakkında doğ­ru bilgilere uiaşmayı sağlayan on kate­gori üzerinde durur. Mantığın gerekliliği­ne işaret edildikten sonra Porphyrios'un /sdgücf sinin mantıktaki yeri ve önemi vurgulanır, bu eser ve müellifi tanıtılır. Bundan sonra beş külli* incelenir; ayrı­ca Kindî'den beri devam eden telakkiye göre bunlara bir de şahıs küllisi eklenir324. Ka­tegorilerle hareket, şey, söz, haber, zıt­lık, zaman, vacip, mümkin, mümteni', şe­kil, kıyas gibi felsefe ve mantık terimle­ri ayrıntılı olarak ele alındıktan sonra ilim konusuna geçilir. İlim hakkında da­ha önce yapılmış tarifler özetlenir; bun­lar arasında Özellikle fukaha, Eş'ariler, filozoflar ve mutasavvıfların tarif ve açık­lamaları ayrıntılı ve tenkitli olarak ince­lenir. Burada İbn Seb'Tn'in, Mu'tezile'nin anlayışına uygun olarak, şeriatın verdiği bilgilerin aynı zamanda aklî bilgiler ol­duğunu, şeriatın sadece bu bilgileri tekit ettiğini belirtmesi (s. 105) ilgi çekicidir.

İbn Seb'în tabiat ve varlık tabakaları konusunda küllîler ve cüz'îleri inceler­ken Aristo, Hipokrat, Jbn Sînâ ve Gazzâ-jî gibi düşünürlerin görüşlerine de temas etmekte ve bunları yer yer eleştirmek­tedir. Eserde felsefenin tarifi ve ilimlerin tasnifi yapıldıktan sonra tasavvuf hak­kında özlü bilgi verilir; sûfîlerin merte­beleri ve bilgilerinin değeri üzerinde du­rulur. Müellif, mutasavvıftan daha üst mertebede gördüğü mukarrebin ulaştı­ğı ilmin tarifini ve sınırlarını bu kitabın kaldıramayacağını belirttikten sonra ken­disinin "asrın muhakkiki ve reisi" oldu­ğunu [s. 135) söyler; fakih, Eş'ari, filozof, mutasavvıf ve mukarreb (veya muhakkik) şeklinde sıraladığı beş zümrenin akıl an­layışlarının özetini verir. Burada Pisagor'-dan İskender Afrodisî'ye kadar çeşitli Yunan filozoflarımla Fârâbî, İbn Sînâ, Gaz-zâlî, İbn Bâcce ve İbn Rüşd'ün görüşleri üzerinde durulur ve bunlar tenkit edilir. Özellikie Gazzâlî tasavvuf, felsefe, kelâm ve fıkıh arasında gidip gelmek, bazan da şaşırıp kalmakla suçlanır ve görüş­lerinin tutarsızlığına örnekler verilir (s. 141-145).

Günümüzde Büddü'I-cârif'ln üç yaz­ma nüshasının bulunduğu bilinmektedir. Bunlardan biri Berlin Kütüphanesi'nde325 mevcuttur326. Süleymaniye Kütüphanesi'nde327 kayıtlı bulunan nüsha 124 va­raktan ibaret olup müellifin vefatından on yıl sonra 14 Receb 679'da328 Muhammed b. Muhammed el-At­ta r tarafından kûfî kırması hattıyla is­tinsah edilmiştir. Bu iki nüsha arasında­ki benzerlik bazı araştırmacılarda bun­lardan birinin diğerinden veya her ikisi­nin aynı asıldan istinsah edilmiş olduğu kanaatini uyandırmıştır329. Ayrıca her iki nüsha. İbn Seb'în'in öğren­cisi Ebü'l-Hasan et-Tüsterî'nin istinsah ettiği başka bir nüsha ile mukabele gör­müştür. Corc Kettûre, yukarıda sözü edi­len el-Makâletü'l-vücûdiyye adlı yaz­manın Tüsterî nüshasından eksik ve ha­talı bir istinsah olabileceğini belirtmiş­tir. Üçüncü yazma nüsha da Süleymani­ye Kütüphanesi'nde bulunmaktadır330, Diğerlerinden farklı olarak İfşa'ü'î-hikmeti'l-ilâhiyye adını taşıyan bu nüsha 396 varak olup nesih hattıyla yazılmıştır. Bu son nüsha­da müstensih ve tarih kaydı bulunma­makla birlikte yazı stili ve yaldızlı oluşu onlardan sonra istinsah edildiğini göster­mektedir. Eserin hangi asıldan istinsah edildiğine dair de bir kayıt yoktur. An­cak diğer iki nüshaya göre hayli metin farklılıkları taşıması, onlardan veya on­ların dayandığs asıldan istinsah edilme­diğini ortaya koymaktadır.

Büddü'!-Cârif, Corc Kettûre tarafın­dan Berlin nüshası ile Cârullah nüsha­sına dayanılarak yayımlanmıştır.331



Bibliyografya:

Lisânü'l-'Arab, "bdd" md.; İbn Seb'în, Büd-dü7-cân332, Beyrut 1978; Kindî. Resâ'il, s. 126; İhvân-ı Safa. Resâ'il, Beyrut 1376-77/1957, I, 395; Kütübî. Feüâtü'l-VefeyÛt, II, 255; Makkarî, Nefhu't-tîb, II, 199; Brockel­mann. GAL, I, 465; EbiH-Vefâ el-Ganîmî et-Teftâzâm, İbn Seb'în ue felsefetühü'ş-şûfıyye, Beyrut 1973, s. 94, 98-105.




Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə