Bu çalışmada doğu düşüncesinin öznel olan doğası tanımlanarak; hermetik düşünce



Yüklə 348,09 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/10
tarix17.11.2018
ölçüsü348,09 Kb.
#80327
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

607

DOĞU DÜŞÜNCESİNDE HERMETİK RUHSAL SİMYA TECRÜBESİ 

VE HACI BEKTAŞ-I VELÎ’NİN MAKÂLÂTI

Hegel’in idealist bakış açısı batı düşüncesinin ne denli nesnel bir öze sahip olduğunu 

göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Zira başlangıçta tamamen nesnel ve bağımsız 

olan tinin kişiselleştiği ancak bu süreçte yine de nesnel kalmaya devam ettiği ve sonuçta 

kendisinin tarih, toplum ve evrende mutlak olarak bilincine varırken; yeniden kendisini 

üstelik mutlak olarak nesneleştirdiği bir döngüsel süreci konu edinmektedir. 

Dolayısıyla Marx’ın bu açık nesnelliğe dayalı bir tutarlılıkla Hegel’in diyalektiğinden 

yola  çıkarak  materyalizme  ulaşması  anlamlı  olmaktadır.  Bir  bakıma  idealist  nesnellik 

somut nesnelliğe indirgenmiştir.

4

 Oysa bu nesnel ve bilimsel de diyebileceğimiz tavır, 



felsefe yapmanın yalnızca bir tarzı olmalıdır.

5

 Aksi takdirde Descartes’in öznesinin ve 



özellikle de Berkeley tarafından da güçlü bir biçimde vurgulanan öznel idealizmin anlamı 

olmayacaktır. Özellikle Din Felsefesi açısından öznellik ve nesnellik tartışması yapısal 

anlamda karşımıza çıkmaktadır. Batı düşüncesinde dini iddiaların öznel gerçeklikler ol-

duğu olgusu modern dönem ve post modern dönemde güç kazanmıştır. Yaran’a göre bu-

nun en önemli nedeni Kant’ın rasyonel teistik delillere getirdiği eleştiri ile Protestanlığın 

kutsal metine dayalı bir dindarlık geliştirme çabasıdır (Yaran, 2007, s. 28). Bunun yanı 

sıra ateist saldırıya karşın geliştirilen teistik savunma, inancın rasyonelliğine tarih boyun-

ca kaçınılmaz olarak başvurmak zorunda kalmıştır. Oysa tarihsel olarak dinin ortaya çıkı-

şı sıra dışı kişiliklerin dönemleri itibariyle genellikle reddedilen iddialar biçimindedir. 

Perennial felsefenin

6

 spekülatif bakış açısı farklı dini öznelliklerin temelinde paylaşı-



lan evrensel bir nesnellik olduğunu iddia etse de (Carlson, 2008, s. 3); bunun nesnellikten 

çok tanrının mutlaklığı karşısında paylaşılan bir öznellik olduğu daha tutarlı gözükmek-

tedir. Bu nedenle Perennial felsefe farklı dinler arasında ortak nesnel bir diyalog özünün 

varlığına inanmaktadır (2008, s. 268-269). Görüldüğü gibi batı düşüncesi spekülatif yak-

laşımda dahi nesnel bir öz bulma gayretindedir. Levinas’a göre “Batının felsefî söylemi 

nihai bir kavrayışın veya tam bir kapsayışın genişliğini talep eder. Rasyonel teoloji bu ba-

ğımlılığı kabul eder” (Levinas, 2010, s. 163). Ona göre, “Batılı teoloji Tanrıyı tema haline 

getirmek suretiyle onu olmanın akışına taşır. Oysa Kitabı mukaddesin tanrısı gerçeklikten 

münezzeh olarak olmanın ötesini, aşkınlığı ifade eder” (2010, s. 164). Burada münezzeh 

4)  Konuyla ilgili bkz; Arslan Topakkaya,  “Tarihsel Materyalizm Bağlamında Max’ı Yeniden Okumak”, 



UluslarArası Sosyal Araştırmalar Dergisi, c.1, sayı.3. 2008.

5)  Nitekim Fichte felsefe yapmanın nesnel ve öznel olarak ayırımını yaparak; nesnel tarzı özgürlüğe 

aykırı bulduğu için tercih etmediğini ifade eder. Ona göre öznelci bakış, yaşam hakkındaki bilginin 

tecrübe edilmesi için sadece bir araçtır. Daniel Breazeale, Fichte, Early Philosophical Writings, Cor-

nell University Press, New York, 1993, s. 433, 434. Konuyla ilgili bkz. Arslan Topakkaya, Fichte, 

Say Yay. İstanbul, 2011.

6)  Augustine Steuch tarafından geliştirilen bu felsefe hakikatin sürekliliğini savunmaktadır. ve Leibniz 

tarafından devam ettirilmiştir. Buna göre şeylerin hem ruhsal hem de dış dünyadaki kökenleri öteki-

nin aşkınlığında birleşmektedir. İnsan psikolojisi metafizikten bilime tüm farklı şeylerin ana buluşma 

yeridir. Budizm’den Hinduizm’e, Hristiyanlıktan İslam’a değin kökende aşkın ve aynı zamanda ha-

zırda olan bir hakikat birliği vardır. Aldous Huxley, The Perennial Philosophy, Harperperennial, New 

York, 2009, s. vii, 1.2.3, 51. Bkz. http://www.theosophy-nw.org/theosnw/world/general/ge-wtst.htm 

(Erişim Tarihi: 06-01-2014).



608 / Yrd. Doç. Dr. Mustafa Said KURŞUNOĞLU

EKEV AKADEMİ DERGİSİ

olunan gerçeklik nesnellik olgusudur. Buna göre bir doğu geleneği olan İbrani düşünce 

tanrının öznelliğini tanrı olmaya tahsis kılınmış özel bir tekillik olarak algılamaktadır.

Öznel idealizm batı düşüncesindeki istisnai konuma karşın doğu düşüncesinde genel 

olanı temsil etmektedir diyebiliriz. Doğu düşüncesinde kültür ve medeniyet ya da hikmet 

ve irfan, tinin kendi bilincine varması olarak değil de tam tersine kendi bilincine mutlak 

olarak sahip ilahi öznelliğin kendini açması olarak tanımlanmaktadır.

7

 Örneğin Budist 



düşüncede Samsara döngüsünden kurtulan bilincin durumu Nirvana olarak anlatılır. Nir-

vana hayatın ölüm ve doğum zincirinden kurtulmuş aydınlanmış bir zihin durumudur 

(Leaman, 1999, s. 255). Ya da hakikatin kendisinde temsil edildiği bireysellik doğasının 

adı olan Buddha (1999, s. 55) gerçekliğin doğu düşüncesindeki öznel, hususi ve istisnai 

özünü göstermektedir. 

Yine Hind düşüncesinin temel eserlerinden olan Upanişad’lar Hindu kutsal kişileri 

olan Rişiler’in öğrencilerine öğrettikleri özel bilgileri ihtiva etmektedir. Yanında oturmak 

anlamına gelen bu Upanişhadlar’da, varlığın pek çok değişik gerçekliği içerisindeki nihai 

gerçeklik olan Atman’ın varlığının insanda ve doğada oluşu anlatılmaktadır (Sing, 2012, 

s. Foreword).

8

 Böylelikle Hind düşüncesi de gerçekliğin aşkın ve indirgenmiş formlarını 



tanrısal öznellikle kurgulamaktadır.

 Berkeley’den çok önce doğu felsefesindeki Budist Yogacara düşüncesine göre zihin 

tarafından yönetilen insan tecrübesinden başka, zihin dışında bir şey yoktur. Yine Hindu 

düşüncesinde de her şeyi kapsayan ilahi zihnin tüm gerçekliğin kaynağı olduğu iddia 

edilmektedir.

9

 Dolayısıyla gerçekliğin daha çok kendi başına mutlak bir varoluş olarak 



algılandığı Batı düşüncesinin aksine Doğu düşüncesinde gerçeklik insanda ya da tanrıda 

özneleşen tekil bir hakikatten başka bir şey değildir. Bu noktada İslam dini tarafından 

Allah’ın zatı, sıfatları gibi ulûhiyetle ilgili metafizik meselelerin bilinemez (gaybî) olu-

şu vurgulanarak; bunların bilgisinin Allah’ta olduğu ve bu bilgiyi elçisine vahiy yoluyla 

bildirmedikçe bilinemeyeceği ifade edilmektedir (Bakara: 1-5); (Mülk: 12); (Kaf: 339). 

Bu durum da mutlak gerçeklik olarak kabul edilen ilahi varoluşun şahsiliğini, öznelliğini 

ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Gazali (1058-1111)’ ile başlayan Tehâfüt eleştirileri de 

gerçekliğin ilahi öznelliğe mi yoksa doğal nesnelliğe mi ait olduğu ikileminin İslam dü-

şüncesinde güçlü bir şekilde tartışıldığını göstermektedir. Bir bakıma Gazali Antik Grek 

üzerinden gelen tabiatçı nesnelliğe karşın öznel hakikat anlayışına dayalı doğu düşünce-

sini savunmuştur da diyebiliriz.

Ayrıca felsefeyi toplumların kendi teorik sorunlarını çözmek için kendi tarihsel tec-

rübelerine dayanan çözüm yolları olarak değerlendirdiğimizde ya da medeniyetlerin te-

mel değerleri ile onların düşünce üretimleri arasında nedensel bir bağ olduğunu kabul 

7)  İbn-i Arabî  varlığın  doğuşunu  “ben  gizli  bir  hazine  idim;  bilinmek  istedim”  mealindeki  Hadis-i 

Kudsi’ye dayandırmaktadır. Muhyiddin İbn Arabî, Fütühatı Mekkiyye, c. II, Mısır, 1329, s. 322.

8)  Bkz.  A.  Topakkaya,  “Klasik  Hint  Felsefesinden  Bir  Örnek:  Upanişadlar”,  Yeditepe’de  Felsefe

Sayı:10 (2011), s. 213, 214.

9)  http://www.newworldencyclopedia.org/entry/Yogacara (Erişim Tarihi:22-09-2013).



Yüklə 348,09 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə