609
DOĞU DÜŞÜNCESİNDE HERMETİK RUHSAL SİMYA TECRÜBESİ
VE HACI BEKTAŞ-I VELÎ’NİN MAKÂLÂTI
ettiğimizde de, doğu dünyasında batıdan farklı bir düşünce etkinliği olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz (Bıçak, 2009, s. 562).
Nitekim doğu geleneklerinde düşünce etkinliği anlamındaki felsefe, nesnel ve genel
geçer bir bilginin tespit edilmesi veya ifade edilmesi yerine hikmet ve irfan olarak da
ifade edilen ve ilahi aşkınlığa ait bir bilgiye kişinin değişik aşamalardan geçerek ulaşma-
sı, onu tecrübe etmesi şeklinde kabul görmüştür. Bu noktada hikmet, görünür ve bilinir
olanla görünmez ve bilinmez olanı (gayb-şehadet) birleştiren ve kalb ile aklı dengeli bir
biçimde çalıştıran bir disiplin olmaktadır (Açıkgenç, 1990, s. 189). Dolayısıyla hikmet ile
aşkın ve öznel olan bilgiye ulaşılmaktadır.
İlahi öznellikten insanî öznelliğe geçen bilgi ise ilham ve sezgi olarak açığa çıkmak-
tadır. Bilginin kaynağının ilham ve sezgi olduğunu ifade eden bu yaklaşım batıda gnosti-
sizm
10
ile ifade edilirken, İslam düşüncesinde ise kendini ve Allah’ı tanımak, irfan olarak
adlandırılmıştır (Alper, 2000, s. 444). Bu anlamı ile de felsefe bir bilgelik öznelliği olarak
ortaya çıkmaktadır.
Batı düşüncesi ortalama bir bakışla dış dünyanın gerçekliği üzerinden hareket ederken
doğu düşüncesi ise ruhsal dünyanın gerçekliği üzerinden hareket etmektedir (Watson,
2008, s. 7). Böylece mutlak gerçekliğin öznel karşılığı olarak ruh merkeze oturmakta, bu
noktaya kadar öğrenilen şeyler ve hatta ruhun kendini bilmesi dahi reddedilerek, saf haki-
katle aynîleşilmektedir (2008, s. 109-110). “Doğu düşüncesi geleceğe ait yalnızca birkaç
yıllık öngörüye ait batı düşüncesinin aksine, dünyadaki hayatımızı büyük bir yolculuğun
aşaması olarak görmekte ve insanın kısa erimli bakış açısından kaynaklanan hayal kırık-
lığı ve bunalımına düşmemektedir.…Doğu düşüncesinin temel sorunu insanın kendisin-
deki ruhsal cennete en kısa bir şekilde nasıl ulaşabileceği sorunudur” (2008, s. 20).
Doğu düşüncesindeki varlık karşısında öznel olarak duyulan bu iyimserlik modern
batı düşüncesinde nesnelliğe dayalı bir kötümserliğe yerini bırakır. Sartre’nin modern
insanın varlık karşısındaki bulantısından yola çıkan Levinas, bu durumun varlığın nes-
nel olarak algılanmasından kaynaklandığını belirtir. Ona göre, hiçlik öznesiz var oluştur.
Tıpkı gecenin şekilsiz karanlığına benzeyen bu öznesizlik bulantıdan öte dehşet verir.
Varlığın öznelliği karşısında diyalektik olarak yokluğun nesnelliği vardır. Yokluk kişisiz,
adsız varlıktır. Boşluğun yoğunluğu sessizliğin fırtınası gibidir (Levinas, 2010, s. 51-57).
Levinas eleştirisini Heidegger’in “Dasein” kavramı üzerinden de sürdürerek; orada olma-
nın tanımladığı var olma özünün, şiddeti çağrıştıran nesnelliğinin kendisini felsefeye bir
savaş olarak ifşa ettiğini kaydeder (2010, s. 88, 91). Buna göre varlık her durumda orada
olan insan için kendisini dayatmaktadır. Aynı zamanda orda olma insanın kendisinin var-
lığa meydan okuması olduğu gibi varlıkta kendi oluşunu insana dayatmakta ve bundan
bir çatışma çıkmaktadır.
10) Gnostisizm Yunanca bilmek anlamına gelen “gnostikos” kelimesinden türemiştir. Hıristiyan gnostik-
lerine göre gnostisizm, Mesihin mesajının seçilen kişi tarafından açık bir şekilde anlaşılması yolu ile
kurtuluşun bilgisine ulaşma anlamına gelmektedir. J. Gordon Melton, Martin Baumann, “Gnosis”,
Religions Of The World, ABC-Clio, Oxford, 2010, s. 1230.
610 / Yrd. Doç. Dr. Mustafa Said KURŞUNOĞLU
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Doğu düşüncesinin temel niteliği olarak ortaya çıkan ruhsal öznellik, aslında insan
kavramının ve değerinin her şeyin önüne geçirildiğini göstermektedir. Doğayı ön plana
çıkaran batı düşüncesinin aksine insanı merkeze alan doğu düşüncesi tarihsel anlamda
en derinlikli mitolojisini mükemmel ve yer yer de tanrısal bir insan olan Hermes ile bul-
maktadır. Hermetik anlatılarda da Hermetik düşüncenin ve simyanın tarihsel kökeni eski
Mısırlı efsanevî bilge Hermes Trismegistus’a
11
refere edilmektedir.
Bununla birlikte aslında aynı kişilik tiplemesi çerçevesinde üç farklı tarihsel
Hermes’ten de bahsedilmektedir. Bunlardan ilki insanlara ilk bilgiyi ve medeniyeti öğ-
reten eski Mısır’ın bilgelik tanrısı yarı insan Troth ile onun eski yunandaki karşılığı olan
Hermes, ikincisi ise, Pisagor’un üstadı olan Babilli Hermes ve üçüncüsü ise, simya bili-
minin kurucusu olan Hermestir. Bu ilk Hermes Yahudi kaynaklarında Enoch İslamî kay-
naklarda ise İdris peygamber olarak kabul görmektedir (Bladel, 2009, s.125). Böylelikle
antik Mısır’ın Hermes’i Grek felsefesinden İbrani kültürlere değin bilginin öznel kökeni
olarak mitleştirilmektedir. Benzer şekilde Budizm’in Buddha’sı, İbrani Kabbala’sının
Adom Kadmon’u ve tasavvuf düşüncesinin İnsan-ı Kâmil’i doğu düşüncesinde bilgi ve
hakikatın tanımlanmasında insanın öznelliğinin merkezi bir konumda olduğunu göster-
mektedir.
12
İslam düşünürlerinin Hermes’e atfen öğrendikleri önemli bir diğer tema da kâmil ta-
biat (el tıb’a et-tam) kavramıdır. Bu kavram filozofa hâkim olan mükemmel ruhaniyeti
veya meleği temsil etmektedir. Sokrates’in Daimaon’unu da anımsatan bu ikinci kişilik
(alter ego), aynı zamanda göksel bir ben olarak filozofa bilginin ulaşmasını sağlamaktadır
(Corbin, 1993, s. 128, 179). Bu durum da hermetik düşünce geleneğinde öznelliğin ne
kadar güçlü bir biçimde vurgulandığını göstermektedir.
Gerçeğin bilgisinin sürekli ve yukarıya doğru gittikçe de aşkınlaşan öznel kaynaklar-
dan elde edilmesi hermetik gelenekte açığa çıkarken; elde edilen varlık, ruh ve maddeler
ile ilgili bilgilerin aşağıya aktarılması da benzer şekilde bir geleneği meydana getirmek-
tedir. Hermetik kökenden aşağıya dönük bilimlerin başında ise simya gelmektedir. Simya
bilimi öznel bilginin özel bir eğitimle öğretilmesinin tipik bir örneğidir.
Hermetik düşünce ile simya bilimi arasındaki yapısal ilişki ise bize Doğu düşüncesi-
nin temel karakteristiğini vermektedir. İster Mısırlı Hermes olsun isterse de İnsan-ı Ka-
mil olsun bu farklı temaların ortak içeriği bilginin aşkın bir öznelliğe ait olmasıdır. Bu
nedenle bilgiyi aşkın ya da ilahi öznellikte kabul eden ve bu ilahi öznellikten öznel ve
alışılmadık olan bilgiyi edinmeye hermetik düşünce ve bu özel bilgileri uygun seviyeye
gelmiş olanlara aktaran yaklaşıma ise simya diyebiliriz. Yukarıdaki her üç karakterde de
11) “Üç kere büyük Hermes ünvanı Grekler tarafından eski Mısır’ın bilgelik tanrısı Troth’a edebiyat,
eğitim ve bilgeliğin tanrısı anlamında isim olarak verilmiştir. Brian Brown, The Wisdom of The
Egyptians, Forgotten Boks pub. 2003, s. 178. Internetten erişilmiştir. http://www.sacred-texts.com/
egy/woe/woe07.htm (Erişim Tarihi: 22-12-2013)
12) Adom Kadmon düşüncesi ibn Arabî, El Cîli gibi bazı mutasavvıfların insan-ı kâmil anlayışı ile ör-
tüşmektedir. Rene Quenon, Yatay ve Dikey Boyutların Sembolizmi, (çev.F. Topaçoğlu), İnsan yay.
İstanbul, 2001, s. 109.