GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
246
Allah'a, ahirete iman eden gözlerini yasaklardan korusun;
koruyamıyorsa kapatsın."
Bak kelamı kibar da bunları ifade ediyor.
Gökte uçar iken indirdin meni
Vâdî-i vîrâna kondurdun meni
Vahşî hayvânlara döndürdün meni
Eyledin dilimi lâl kara bahtım
Demek ki bir insanın ameli ibadeti yoksa, günah sevap, hayır şer
bilmiyorsa o vahşi hayvan sayılıyor, vahşi hayvandır.
Çünkü zaten Cenabı Hak: "Biz Kur'an'ı insanlara gönderdik,
peygamberi
insanlara
gönderdik
3
",
buyuruyor.
Kur'an'ı,
peygamberi tanımayan insan sayılmıyor.
İşte bu kelamı kibarda da ki evvelki kelamı kibarda da,
Arifin Hak iledir Hak'tır özü (Burada şüphede
kalmayın)
Anların Kıblesidir şeyhin yüzü
Arif olanların iki kıblesi vardır. Birisi cesedinin kıblesi
Beytullah’tır. Her ibadette oraya yönelecek, yönelmezse ibadet
makbul olmaz.
Ama ruhunun kıblesi de Allah'ın zatıdır, behtidir.
Burada şeyh niye ifade ediliyor? Şeyhin yüzü niye?
Şeyhin yüzü mirattır, Allah'ı gösteren bir aynadır. Değil mi?
Evliyaullah mirattır. Evliyaullah Allah değil, Allah'tan da gayrı
değil. Allah'a bir aynadır.
Ben Hazret-i şeyhim gibi mir'âtımı buldum
3 İsra 17:105
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
247
Mir'ât-ı musaffâyı görüp zâtımı buldum
Hem sûre-i İhlâs ile isbâtımı buldum
Bir böyle, bir de buyuruyor ki;
Gönül fehm edeli "lâ"dan "illâ"yı
Mecnûn-veş biz de bulduk Leylâ'yı
Nûr-ı cemâlinde seyr et Mevlâ'yı
Bir rûh-ı musaffâ mir'âtımız var
Mirat burada aynadır. Musaffa silinmiş, parlatılmış bir ayna.
Bir ayna var ki kirlenmiş, tozlanmış, paslanmış, o göstermez. O
ancak kendi cismini gösterir.
Ama silinmiş bir ayna kendi cismini göstermez, karşısına geçen
cisimleri gösterir.
Onun için işte burada tarikatı anlamış, yaşayanın; şeriatı ve tarikatı
olanın iki kıblesi vardır. Birisi Beytullah, cesedinin kıblesi. Her
ibadette oraya yönelecek. Fakat bir de ruhunun kıblesi vardır ki
Allah'ın zatıdır.
Fakat Allah'ın zatına bak Allah'ın sıfatları var, esmaları var.
Esma; bin bir ismi var, bin bir isminin nuru var.
Sekiz sıfatı var, sekiz sıfatının nuru var.
Ama Zatı birdir.
Zaten sıfatları zatının âsârıdır,
Bu halkiyet de sıfatlarının âsârıdır.
Evet, ama Cenabı Hak mekândan münezzehtir. Kutsi hadisinde:
"Ben yerlere, göklere sığmam ama mümin kulumun kalbine
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
248
sığarım
4
" buyuruyor. Değil mi? "La yesevni arzı vela semai ve
lakin yesevni kalbe abdiyel müminin".
Ama mümin kulunun kalbi Allah'ı zikreder, zikreder ve bu esma
nuruna ulaşır. Esmâ nûruna ulaşmak için Allah'ın bin bir isminin
herhangi bir ismiyle zikir yapacak. İnsan zikirsiz esma nuruna
ulaşmaz, ulaşamaz.
Onun için bu tarikatlar ayrılmışlardır ki burada hepsinin Allah'ı
zikirleri değişir. Birbirine uymaz, tutmaz. Ama bütün esmalar
toplanıyor, yani Allah'ın hep o bin isimlerinin nurundan insan
geçiyor en son Lafza-i Celal'in nuruna geliyor. Orada sondur.
Çünkü bu bin isim Allah'ın sıfatlarının isimleridir, sade Allah'ın
zatına mahsus olan Lafza-i Celal'dir. Orada sona eriyor.
İşte Nakşibendî Efendimizin emri de budur:
—Sair tarikatların nihayetteki kârlarını biz bidayete getirdik. Sair
tarikatların nihayette ulaşacağı, elde edeceği bir kârı biz bidayette
veriyoruz.
Burada işte insanlar bütün esma nurundan geçer. Hangi esmayı
zikretmişse onun nuru tecelli eder, geçer ama en son Lafza-i
Celal'de nihayet bulur.
Burada çünkü;
Tecelli sûri var,
Tecelli manevi var,
Tecelli zat var.
Bir de;
Esma nuru var,
Sıfat nuru var,
Zat nuru var.
4 Alusi Ruh’ul Me’ani XX..101
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
249
Evet, onun için Lafza-i Celal'de sona erer.
Bir insanda, bir müritte Lafza-i Celal nuru tecelli ederse; bütün bu
halı nasıl yere döşenmişse bütün bu eşya hepsi Allah, Lafza-i Celal
Allah, böyle bir nur halinde, Allah ismiyle döşenmiş olur. Bu
tecelli manevidir.
Bundan da mürit geçiyor. Allah'ın tecelli manevisinden, yani ismi,
ondan da geçiyor. Bundan da geçip zat nuruna ulaşınca o da yok
oluyor.
O zaman ne oluyor?
Bir derya, bir okyanus. Daha bir şey yok, kimse yok, kendisi yok,
eşya yok.
Tarikatın en son nimeti de budur ki zat nuruna ulaşan için bütün
her şey onda yok oluyor. Kendisi de yok oluyor.
İşte bunu Kırşehir'de yaşamış Âşık Paşa isminde bir zat "Küllü
şeyin halikun illa veçheh
5
" emri fermanının manasını nazımla,
makamla söylemiştir. Reşahat'te yazılıdır, okuyanlar rastlamıştır.
Hemen hemen bir sayfa mısra doldurmuş. Mesela ne buyuruyor
orada?
Orta yerden götürürler seni ben
Ol denizde garka vara can u ten
Orada demek ki insan canından geçiyor, teninden de geçiyor.
Ten ise ceset,
Can ise ruhtur.
Orta yerden kalkar. Yani orta yer şimdi görünen, bak bu insanlar,
görünenler. Seni ben ise; hem kendi varlığı, hem bütün eşyanın
varlığı yok olur.
Orta yerden götürürler seni ben
5 Kasas 28:88
Dostları ilə paylaş: |