GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
265
gelenlere birer tabak içerisinde birer tane bıçak, birer tane elma
dağılıyor. Ama diyor ki;
—Sakın ben kesin demedikten sonra kesmeyeceksiniz.
Bütün dağılıyor elmalar hizmetçilere soruyor.
—Tamam mı, herkesin elması verildi mi?
—Verildi.
—Hadi kesin.
Perde açılınca Yusuf aleyhisselamın yüzüne nasıl baktılarsa
gözlerini ayıramadılar. İşleme geçmişler elmaları kesiyorlardı, o
elmaları kesmediler ellerini doğradılar. Cenabı Hak bunu bize
Kur'an'da bildiriyor
19
. Ellerini doğradılar ve acısını da duymadılar.
Ondaki olan güzellik onların gönlünü öyle aldı ki ellerini
kestiklerini bilemediler ve acısını da duymadılar. O da yine onda
beşeri olan bir güzellikti. Cenabı Hak zahirde, beşerde onun kadar
güzel bir kimseyi halk etmemişti. Görenler bütün onu melek, beşer
değil diyorlardı.
Demek ki şimdi burada Evliyaullah’ın hayali rabıtası, rabıta-i nakşi
hayal var, rabıta-i nakşi cemal vardır.
Rabıta-i nakşı hayal zahir görünen tarafı. Bize lazım olan odur. Biz
ancak onu hayal ederiz, onu düşünebiliriz.
Rabıta-i nakşı cemali biz göremeyiz. Bunu zamanımızda
göstermezler. Ama niye göstermiyorlar?
Bir insan rabıta-i nakşı cemali görürse ne olur?
Maişetten dûr olur, yemekten, içmekten dûr olur, hareket yapamaz.
Bu zamanda şimdi onun için hâli gizlemişler, hâlinden haberdar
etmezler. Onu da gizli geçirirler. Rabıta-i nakşı cemali gizli
geçirirler, göstermeden geçirirler. Onun için gizlemişlerdir. Bu
zamanımızda o taşınmaz, anlaşılmaz. Yaşayan da taşıyamaz,
19 Yusuf 12:31
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
266
taşıyan da yaşayamaz ki anlaşılmaz, anlamayı bilmeyen de onu
anlayamaz.
Ne olur buna?
Götürürler doktora, doktor bir şey anlamaz. Götürürler hocaya,
hoca bir şey anlamaz. Ne olmuş derler? Deli olmuş, tımarhaneye
götürürler. Ne yaparlar? Ona eziyetten başka bir şey yapamazlar.
Bir çare bulamazlar.
Onun için burada Rabıta-i nakşı cemali biz göremeyiz, bizimki
hayaldir. Ama insan hayalden nakşa geçiyor. Hayal ede ede nakşa
geçiyor. Hayal demek unutmamak veya da gözünün önünden
kaçırmamaktır.
Onun için burada her içtiğinizi, her aldığınızı, her verdiğinizi
onunla; kalktığınız zaman, oturduğunuz zaman, namaz kıldığınız
zaman, yemek yediğiniz zaman, bir vasıtaya bindiğiniz zaman,
şeyhiniz rabıtanızla beraber, rabıtayı unutmayacağız, şeyh
efendimizi unutmayacağız. Bize lazım olan budur.
Çünkü burada Nakşibendî Efendimizin emri böyle;
—Bizi taklit edin ki unutmayasınız. Bizi taklit etmezseniz
unutursunuz. Bizi unutursanız bizden ayrı düşersiniz. Bizi
unutmazsanız biz sizinle beraberiz.
Evet, Cenabı Hak Evliyaullah’a çok yetki vermiştir. Cenabı Hak
kutsi hadisinde “biz velilerimizi yeşil kubbemizin altında gizledik,
onları bizden başka kimse bilmez” buyuruyor. Biz nasıl bileceğiz?
Bilen vardır ama demez, dese de inandıramaz.
Salih Baba ne buyurmuş?
Arşı muazzam başıdır..
Demek bunu görmüş, görmese söyleyemez.
Arş-ı muazzam başıdır hem "Kâbe kavseyn" kaşıdır
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
267
Bu görmüş. Ama her kim dese ki şeyh efendimi gördüm vücudu
dünyadan büyük, başı arş-ı ala'dan daha büyük, kim inanır, kim
inanacak buna?
Kimse inanmaz. Kimse inanmaz deyince ama tabii ki inanan da
olur. Hâşâ tarikatı gören inanır; görmeyen buna inanamaz. Yaşayan
bilir, yaşamayan bilemez, bunu anlayamaz. Çünkü Peygamber
Efendimiz miraçtan döndüğü zaman;
“Ya Rabbi ben bu miracı söyleyeyim mi?”
“Söyle, söyle habibim.”
“Kim inanır ya Rabbi?” Cenabı Hak;
“Ebubekir Sıddık’a anlat, inanır?
20
”
Evet, rabıta-i nakşı hayal zahir görünen tarafıdır, Rabıta-i nakşı
cemal ise görünmeyen bir tarafıdır. Onu biz göremeyiz, onlar
kendileri gösterirlerse görürüz. Ama onu görmek için de bir
tahammül lazım, sabır lazım.
Madem Evliyaullah da Cenabı Hakk'ın sıfatlarıyla sıfatlanmıştır,
onda celal sıfatı da vardır, cemal sıfatı da vardır. O görünmese de
müritlerini celal sıfatıyla terbiye eder, cemal sıfatıyla terbiye eder.
Celal sıfatı terbiye edecek olursa o müridin çok belalı, çileli,
meşakkatli günleri olur. Çok gönül meşakkatinden kurtulamaz.
Cemal sıfatıyla terbiye ederse o hiçbir darlık, sıkıntı görmez. Ama
nasıl ki bir anne baba için her çocuk okşamayla hepsi bir olmaz.
Birçok çocuk var ki ne kadar sevilse o kadar şımarır, şımarık olur.
Ona sevgini gizlesen, muhafaza etsen de, sevsen de gönlünden, ona
sevdiğini bildirmesen, ona biraz sert davransan şımarık olmaz.
Ama bazı çocuk da var ki sevilse de şımarmaz. Bu da kabiliyet,
halkiyet hesabıdır. Onun Cenabı Hak kabiliyetini nasıl halk etmişse
öyledir.
20 Ebu Cafer Er Riyadün Nadrati 1/403 (322)
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
268
İnsanlar da böyle; bazı insanlar var ki ona sen iyilik yaparsın,
okşarsın, seversin, översin o ondan çok mahcubiyet duyar, bir
nedamet duyar daha böyle şımarma değil de kendini daha o
mahviyete, yokluğa düşürür.
Bazı insanlar da var ki sen onu sevdikçe, okşadıkça o şişer, kabarır,
böyle.
Bu da işte Evliyaullah’ta iki sıfat vardır: cemal sıfatı, celal sıfatı.
Müridi hem celal sıfatı ile terbiye eder, hem cemal sıfatı ile terbiye
eder. Terbiye eder ama ruhunu terbiye eder.
Eğer müride celal sıfatını göstermiş olsa ödü patlar, ölür. Cemal
sıfatını göstermiş olsa mürit iradesini kaybeder, bayılır bir vecd
âlemine girer daha da ayılamaz.
Bunlar olmuştur ki Reşahat'ta yazılı olan bir yerde vardır. Azizan
hazretleri hatmi hacede Aliyir Ramitini okuyoruz, “Ve ila ruhul
valihi fi muhabbeti mevlahül ganiyyül maruf bi hazreti Azizan
Havace Aliyir Ramitini” işte bu zatı mübarek fakirmiş, ama çok
fakirmiş. İcap ediyormuş ki gelen misafirine bir tas çorba
koyamıyormuş. Bir gün iki tane böyle çok şahsiyetli, müridi veya
müritlerinden hatırlı kimseler misafir olarak gelmiş. Azizan
hazretleri bu misafirlerine böyle çok ilgi göstermiş, hürmet etmiş
almış içeri. On sekiz yaşında bir genç, Deli Yusuf, sokaklarda
hopluyor, geziyor. Böyle ameli bir şeyi de yok. Bu genç bakmış ki
Azizan şeyh efendi bunlara çok iltifat ediyor. Aldı içeri girdi. Bu
hemen gidiyor annesine. Diyor ki;
—Anne şeyh efendinin iki tane misafiri geldi ve şeyh efendi onlara
çok hürmet ediyordu, iltifat ediyordu. Şeyh efendinin onlara ikram
edecek bir şeyi yoktur. Sen bir yemek pişir götüreyim, onlara
ikram etsin.
Annesi de demiş ki;
—Benim işim var, ben şimdi yapamam.
Bırakmamış annesinin eline sarılmış, ayağına sarılmış.
—İlla yapacaksın.
Dostları ilə paylaş: |