GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
169
Bu zenginlik denilince bir maddi zenginlik var, bir de manevi
zenginlik var. İcabında maddi zenginlik hayırsız olursa insanları
manevi kayba uğratır. Ama hayırlı olursa uğratmaz.
Tabii ki biz iman zenginliğini isteyeceğiz. Evet zenginlik, iman
zenginliğidir. Zenginlik amel zenginliğidir. Fakat imanın tabii azı
çoğu olmaz. Fakat maddi zenginlikte çokluk azlık var değil mi?
Ama imanda azlık, çokluk yoktur. İmanda kuvvetli olmak var,
zayıf olmak var. Mesela parlak olmak var, şuleli olmak var. Bir de
şulesi, ışığının az olması var. Bu da neyle oluyor?
Bu da tabii ki imanı güçlendiren amel oluyor. Amele de sevk eden
iman oluyor. Bir insanın imanı ne kadar güçlü olursa, o kadar
amele daha azmi oluyor. İnancı, imanı da kuvvetlendiren amel
oluyor. Takviyeli bunlar, karşılıklı efendim.
Onun için vaaz, nasihat, ilim istersen sabret diyorlar. Çünkü ilimin
başı sabırdır. Her şey sabra dayanıyor.
Bir insan alim olmuşsa ilmiyle amil olması için sabretmesi gerekir.
Sabreden biri ilmi ile amil olur.
Eğer sabretmezse, Allah göstermesin, o ilmi onun için tabiî ki
zararlı olacak, faydalı değil. Kendine de faydası olmayacak
kimseye de bir faydası olmayacak. Niye?
Sabrederse, ilminin sabrı olursa, o ilminin adamı olur, ilmini
taşıyabilir,
ilminden
faydalanabilir.
Sabretmezse,
Allah
göstermesin, o ilminden dolayı onda bir varlık olur, gurur olur,
enaniyet de olur. Ondan sonra veyahut da o ilmini bir maddiyete de
yaslar, menfaate de yaslar.
Tabii ilmiyle, bildiği ile amel etmesi için de sabır lazım. O
bildiğini herhangi maddiyata, menfaate yaslamamak için de sabır
lazım. Zaten öyle, eğer bilgisini maddiyata, menfaate yaslarsa ve
amel de işleyemezse, bilgisi Allah göstermesin onda gurur da olur,
enaniyet de olur.
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
170
Halbuki Peygamber Efendimiz, “Her kim ki Allah için alçalırsa
(yani tevazû gösterirse) Allah onu yükseltir
5
” buyuruyor.
İlim insanlarda bir Sıfatullahtır.
Bu ilminden insanlar geçemezse, ilmini atamazsa alçalamaz ki.
İlmini atmak için de sabır lazım.
İlmini hem yaşayacak, sabır lazım. Hem de ilmine dayanmayacak,
yaslanmayacak, yine sabır lazım.
Onun için bütün her şey sabra dayanıyor. Burada ilmin başı
sabırdır. Zaten kelamı kibarda da öyle;
Bu kesret alemin seyran eyledim
Sabırdan bir büyük kâr bulamadım.
Kesret: Tabi malumunuz kalabalık, yani çok, çokluk.
Bu kesret alemin seyran eyledim
Sabırdan bir büyük kâr bulamadım.
Gezdim çar-ı köşeyi devran eyledim.
Sabırdan bir büyük kâr bulamadım
Dört köşeyi, gezdim dolandım, diyor. Dünyanın dört köşesini
gezdim diyor, yine sabırdan bir büyük kâr bulamadım. Bir de diyor
ki;
Kahraman olanlar hasmını bastı
Kemankeş olanlar yayını astı
Bilmem nedir bende feleğin kastı
Sabırdan bir büyük kâr bulamadım
Burada kahraman, hasmını basan kimdir?
5 Hikmet Goncaları Trc. (500 HadisŞerif) 397
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
171
Burada kahraman da yine nefsini yenendir, nefsini basandır.
Kahraman ol ki nefsine bir şey kaptırmasın. Nefsinin kulu olmasın.
Alim olur da ilmini de nefsi için kullanırsa, işte nefsine kaptırdı.
İşte o insan nefsinin kulu oldu.
Kahraman nefsini yenendir. Çünkü Cenabı Hak bize cihadı
emrediyor. Peygamber Efendimiz bizi cihatta aydınlatıyor.
Peygamber Efendimiz nasıl aydınlatıyor?
Uhud muharebesinden döndüğü zaman “muharebeyi sağîrden
(küçük savaştan), muharebeyi kebire (büyük savaşa) döndük” diye
Hadis-i Şerifi vardır. Sahabe;
—Aman ya Resullullah, biz Uhud muharebesinde yetmiş küsur
sahabe şehit verdik, bilhassa sizin emminiz sizi çok üzdü. Nasıl
olur ki daha bundan büyük muharebe, hangisi olabilir?
Buyurdu ki “nefis ile mücadeledir”.
Büyük muharebe, muharebeyi kebir nefis ile mücadeledir, nefis
mücadelesidir. Demek ki insanlar için büyük muharebe, büyük
mücadele, nefis mücadelesidir.
Evet insanlarda,
Nefsi emmare var,
Nefsi levvame var,
Nefsi mülhime var,
Nefsi mutmainne var.
Bir insan mesela nefsi emmaresinden kurtarmış olabilir. Biraz önce
ifade ettik ki neyle kurtarmış oluyor?
En büyük amel, “emri bil maruf, nehyi anil münker” ile kurtarmış
oluyor.
Fakat levvame’de nefis sinmiş pusuya, savunmaya geçmiş bir
düşman oluyor.
GÜLDEN BÜLBÜLLERE 4 - www.gonullersultani.net
172
Emmare de vücut gösteren bir düşmandır. Halbuki vücut gösteren
bir düşman siner. Vücut göstermeyen düşman (sinmiş), vücut
gösteren düşmandan daha tehlikeli değil midir?
Bir insan düşmanını görür ki karşısında cephe almış geliyor,
vücudu görünüyor, yeri görünüyor. Kendisini ona karşı savunması,
onun oradan defi kolay olur. Fakat sinmiş, görünmüyor,
savunmaya geçmiş. Sinmiş bir düşmana karşı savunma yapmak ne
kadar çetindir. Bilse düşmanını zaten, bilemiyor ki, bu nedir, bu
nasıl?
Ne buyrulmuş;
Yüzleri dost özleri düşmandan usandım
Zerre kadar vefa görmedim ihvan-ı zamandan
Yani zamanın ihvanından burada, Allah’a sığınırız. Hani “innemel
mü’minûne ihvetün
6
, müslümanlar kardeştir”, fermanı var.
Fakat Müslümanlar kardeş değil şimdi birbirlerine düşman
olmuşlar. Bakın şimdi Müslümanlar her ne kadar “ehli sünnet vel
cemaat” itikadını yaşıyor, görüntüde yaşıyor, namazını kılıyor,
orucunu tutuyor, camiye, namaza koşuyorsa da ama bu gün
menfaatten geçemiyor. Bir tek menfaatini düşünüyor. Diyor ki
benim her beş başım mamur olsun da diğeri ne olursa olsun.
Halbuki İslam’da böyle mi?
İslam’da böyle değil. İslam’da “sen tok iken komşun aç
olmayacak
7
”. Sen kendi nefsin için istediğini komşun için de
isteyeceksin.
Bir bu; bir de İslam’da ne var? “olduğun gibi görün göründüğün
gibi ol”.
6 Hucurat 49:10
7 Kenz’ül İrfan 10
Dostları ilə paylaş: |