134
‘Çözüm Süreci’nde Yaşananlar,
Ortaya Çıkan
Temel Sonuçlar
Ali Sinemilli
Bilindiği üzere 2011 yılında gerçekleşen ge-
nel seçimlerin ardından genel kamuoyu AKP
hükümetinden Kürt sorununun çözümüne dair
beklenti içine girmiş, hükümet ise bu talebi gör-
mezden gelmiş başta siyasal demokratik alan
olmak üzere tüm alanlarda Kürdistan Özgürlük
Hareketi’ne yönelik bir saldırı politikasını dev-
reye koymuştur. 2009 yılında yapılan operas-
yonları kat kat aşacak şekilde demokratik siya-
setle uğraşan kişi ve kurumlara yönelik KCK adı
altındaki operasyonlar, tam bir darbe havasında
gerçekleşmiş, on bini aşkın yurtsever- demokrat
insan tutuklanıp cezaevlerine doldurulmuştur.
Aynı şekilde askeri
ve diplomatik sahada Kür-
distan Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmeye yö-
nelik her türlü girişim geliştirilmiş adeta son bir
darbeyle PKK boğulmak istenmiş ve bunun için
her yol ve yöntem kullanılmıştır. Öyle ki gerilla-
ya karşı kimyasal silah kullanımı artık rutin bir
hal almış, sadece BDP’ ye gidip gelmek bile gö-
zaltına alınmak, tutuklanmak için yeterli gerek-
çe olmuştur. Tabi ki bunlar büyük bir psikolojik
savaş desteğiyle gerçekleştirilmiş ve AKP hükü-
metleri tarihinde belki de ilk defa bu düzeyde
PKK bitti- bitiyor havası yaratılmaya çalışılmış-
tır. O nedenle de bu havayı etkili kılabilmek için
AKP, hükümet ve medyasıyla tüm sahalarda sal-
dırıya geçmiş, irade kırma savaşına yönelmiştir.
Tüm bu gelişmeler doğal olarak 2012 yılında
başta askeri alanda olmak üzere tüm alanlarda
Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt Halkı
ciddi bir direniş göstermiştir. Bu direniş gerçeği
öncelikle
AKP hükümetini, devletini ve giderek
tüm bölgeyi etkilemiş PKK’nin tutumunun öne-
mini bir kez daha dost düşman herkese göster-
miştir. Devrimci halk savaşı olarak adlandırılan
bu süreçte, Türk ordusu başta Şemzinan- Botan
hattı olmak üzere birçok yerde denetimini kay-
betmiş, gerilla güçleri şehirleri kuşatmış, asker
karakollardan çıkamaz hale gelmiştir. Öyle ki
Türk genelkurmayı yenilginin itirafı anlamına
gelen karadan asker sevkini durdurmuş, askeri
personelin havadan yerlerine nakledileceğini
söylemek zorunda kalmıştır. Bir ülkenin ordu-
sunun- ki bu ordu kendisini dünyanın üçüncü
büyük ordusu olarak addetmektedir- hâkim
olduğunu iddia ettiği topraklarda rahatça geze-
memesi kuşkusuz durumu açıklamakta yaşanan
kırılmayı dışa vurmaktadır. Yine legal demokra-
tik siyaset yürüten kurumların tüm baskı ve zu-
lüm politikalarına
rağmen bu dönemde ayakta
durması, direnmesi devletin sindirme siyasetini
boşa çıkarmış, büyük oranda geçersiz kılmıştır.
Bu gelişmelerle paralel şekilde Rojava Kür-
distan’ında yaşanan Halk Devrimi, Rojava Hal-
kı’nın tüm etnik ve inanç kimliklerini içeren Öz
Yönetim ilanı; hem Kürdistan’ın genelinde hem
de dünyada ciddi bir yankı uyandırmış, kapita-
lizmin kriz ve kaos yaşadığı, bundan çıkış için
türlü yol ve yönteme başvurduğu bir dönem-
de halklara büyük bir umut aşılamıştır. Gerek
uluslararası emperyal güçlerin gerek de Ortado-
ğu’daki ulus devletlerin kirli politikaları ile gün
gün karşı karşıya getirilerek birbirlerine boğaz-
latılmak istenen hakların Rojava’da yarattıkları
birlik; özgürlük-eşitlik-adalet ilkeleri temelinde
gerçekleştirdikleri ittifak, egemenlere güçlü bir
cevap olduğu kadar, alternatif bir toplum ve
yaşam iddiasında olan tüm insanlık
için de yol
gösterici olmuştur.
Rojava Halkı gelenekten – ki bu gelenek PKK
ve Kürt Halk Önderi Öcalan’ın yarattığı direniş
geleneğidir- beslendiği oranda alternatif olmuş,
PKK’nin kurucu, inşacı yanını hayata geçirdiği
oranda da öncülük yapmıştır. Böylece herkesin
“en son özgürlüğe kavuşacak yerdir, önünde bü-
yük engeller vardır” dediği bir durumdan Kür-
distan Devrimi’ne oradan da Ortadoğu Devri-
mi’ne öncülük eden bir Rojava gerçekliği ortaya
çıkmıştır.
Yine yılın sonlarına doğru 12 Eylül 2012’de
cezaevlerinde başlatılan açlık grevi dışarda yü-
135
rütülen mücadeleye içerden güçlü, anlamlı bir
cevap olmuş, bir nevi Kürt Halkı’nın ve onun
öncülerinin geldiği noktayı açıklar olmuştur.
Biliniyor ki 1982’de Amed Zindanı’ nda yapılan
büyük ölüm orucu eyleminden sonra cezaevle-
rinde bu düzeyde
bir eylem gerçekleşmemiş, ge-
lişmelere yön veren, devleti zorlayan bir durum
ortaya çıkmamıştır. On bine yakın tutsağın ya-
şamını ortaya koyarak başlattığı açlık grevi tüm
halkı ayağa kaldırmış, toplum adeta patlama
noktasına gelmiş, AKP devleti girişimlerinin
sonuç almaması üzerine tutsakların talebini
dikkate alarak KCK Önderi Öcalan’ın yanına
gitmek zorunda kalmıştır. Kürt Halk Önderi
Öcalan’ın çağrısı ile bitirilen açlık grevinden
Kürtler önemli dersler çıkarmış; bir kez daha
devletin zoru gördüğünde geri adım attığını de-
neyimlemiştir.
Tüm bu gelişmelerin sonunda Öcalan inisi-
yatif alarak devletle kesilen görüşmeleri yeniden
başlatmıştır. Bugün daha iyi görülüyor ki Öca-
lan her zamanki gibi gelişmeleri doğru okumuş,
gerek bölge konjonktürü gerekse özgürlük hare-
ketinin yakaladığı
direniş düzeyini göz önünde
bulundurup tam ipler kopuyor denilen bir aşa-
mada sürece müdahale etmiş ve halklarımız açı-
sından yeni bir kapıyı aralamıştır. Öcalan daha
sonra ‘Eğer müdahale etmeseydim, PKK’nin
önder kadroları katledilecek, milletvekilleri ce-
zaevlerine girecek, büyük bir savaş gelişecekti’
diyerek o günleri değerlendirmiş, diyaloğun ha-
yatiyetini ortaya koymuştur.
Devlet heyetiyle başlayan görüşmeler 3 Ocak
2013 de BDP heyetinin İmralı adasına gitmesiy-
le yeni bir boyut kazanmış, Öcalan heyetle yap-
tığı toplantı da “hakiki bir barışa, Türk- Kürt
birlikteliği ile gidilecek, devlet Kürt halkının
varlığını kabul edecek, sadece dilini değil, be-
denini, gövdesini de kabul edecek,” demiştir.
BDP heyetiyle yaptığı ikinci toplantı da değer-
lendirmelerine devam eden Öcalan “Eski yaşam
alışkanlıklarını topyekûn bırakmak gerekir.
Neden? Çünkü bu bir rejim değişikliği olacak.
Tanzimat,
Meşrutiyet, Cumhuriyet ve 1950’deki
çok partili hayata geçişten çok daha önemlidir.
Bu hepsinden daha derinlikli olacak. Başarı-
lı olursak yepyeni bir cumhuriyete geçeceğiz.
Radikal demokrasi, tam demokrasi, Anadolu
ve Mezopotamya’nın tam demokratikleşmesi!”
diyerek geliştirmek istediği süreci Demokratik
kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa süreci olarak ta-
nımlamıştır.
Diyalog sürecinin daha başında bilinen güç-
ler devreye girmiş PKK Önder Kadrolarından
Sakine CANSIZ ile PKK kadroları fidan DO-
ĞAN ve Leyla ŞAYLEMEZ Paris’de uğradıkları
silahlı saldırı sonucu katledilmişlerdir. Sayın
Öcalan bu durum üzerine 23 Şubat’ta BDP he-
yetiyle yaptığı toplantı da “Ha bizi, ha Sakine’yi
vurmuşlar. Çok karanlık bir olay. Sakine’ye ya-
pılan hepimize yapılabilir.” Demiş; devamında
“Yalnız herkes bilmeli ki, ne eskisi gibi yaşaya-
cağız ne de eskisi gibi savaşacağız.” Açıklama-
sında bulunmuştur.
Öcalan’dan Demokratik
Modernite’ yi İnşa Çağrısı
Bir yandan bu gelişmeler yaşanırken diğer
yandan ise Öcalan durduğu noktadan taviz ver-
memiş, her zaman olduğu gibi kendine güvenle
çizdiği yolda yürümeye devam etmiştir.
Ve tam
da bu zeminde Kürt Halk Önderi 2013 Newroz
’unda Anadolu ve Mezopotamya halklarına ta-
rihi bir çağrıda bulunmuş, “Tüm ezilen halkla-
rı, sınıf ve kültür temsilcilerini en eski sömürge
ve ezilen sınıf olarak kadınları, ezilen mezhep-
leri, tarikatları ve diğer kültürel varlık sahip-
lerini, işçi sınıfının temsilcilerini ve sistemden
dışlanan herkesi çıkışın yeni seçeneği olan de-
mokratik modernite sisteminde yer tutmaya,
zihniyet ve formunu kazanmaya çağırıyorum.
Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu müca-
deleyi bırakma değil daha farklı bir mücadeleyi
başlatmaktır. Yeni mücadelenin zemini fikir-
zikir – ideoloji ve demokratik siyasettir. Büyük
bir demokratik hamle başlatmaktır.” demiştir.
Öcalan’ın çağrısı kamuoyunda ciddi bir
yankı uyandırmış,
toplumun hemen her kesimi
bu sese kulak vermiş, kendi geleceğini bir mani-
festo olarak da adlandırılan mesajın içeriğinde
bulmuştur. Öyle ki AKP tabandan gelen hal-
kın bu istemini görmezden gelememiş, şekli de
olsa geliştirilen süreci sahiplenmiş, hatta halkın
ciddi desteğini görünce, “süreci ben başlattım,”
dahi diyebilmiştir. Fakat pratikte değişen bir
şey olmamıştır. AKP aksine somut hiçbir adım
atmadığı gibi hep psikolojik savaş oyunlarına
başvurmuş, PKK’nin adım atmadığını, kendi-
sinin yapması gerekenleri yaptığı demagojisine
sığınmıştır. PKK’nin elindeki esirleri bırakma-
sı, gerillanın Kuzey Kürdistan’dan Güney Kür-
distan’a çekilmeyi başlatması ardından devlet