Demokratik Modernite


Bir Ortadoğu Modeli:  Demokratik Ulus Emine Erciyes



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə71/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   89

144
Bir Ortadoğu Modeli:
 Demokratik Ulus
Emine Erciyes
Soykırım ve asimilasyon kıskacında tutulan 
Kürt Halkı, demokratik ulus anlayışıyla kendi-
sine dayatılan imha ve inkarı politikalarını boşa 
çıkardığı gibi, başta Ortadoğu olmak üzere tüm 
insanlığın önündeki açmazlarına çözüm olacak 
örnek modeli geliştirmektedir. Ki, bu görev sa-
dece güncel siyasal gelişmelerle ilgili değildir. 
Esas olarak Kürt Halkı’nın tarihsel ve toplum-
sal köklerinin belirleyiciliği ile ilgilidir. Çünkü 
tarihin 2500 yıl öncesinde Kürtlerin atası olarak 
kabul edilen Medler de böylesi bir görevi üslen-
mişti. O nedenle bugün yaşanan Çağdaş Med 
Hareketi demek de gerçeği tarihsel zemini ile 
yansıtmak anlamına gelir. 
     İşte bölge açısından böylesi bir tarihsel rol 
üslenmiş olan Kürdistan, başta İngiltere olmak 
üzere hegemon güçlerin iki yüz yıllık politika-
larıyla bölünüp parçalanmış, Kürt Halkı da asi-
milasyon ve soykırımlarla imha ve inkar edil-
mek istenmiştir. Bu inkar ve İmha politikasının 
doruk noktası olma anlamında da Kürt Halk 
Önderi Abdullah Öcalan uluslararası bir komp-
lo ile esaret altına alınmıştır. Bu esaret olayıyla 
sadece Kürt Özgürlük Hareketi etkisizleştiril-
mek ya da tasfiye edilmek istenmemiştir. Aynı 
zamanda yüzyılları bulacak bir Kürt-Türk sava-
şı da başlatılmak istenmiştir. Kısacası Komplo, 
bölge halklarına ve onların kardeşçe bir araya 
gelme zeminine karşı yapılmış bir saldırıdır. 
Ama bugün gelinen aşamada durum hiç de 
komplocuların istediği gibi gelişmemiştir. Aksi-
ne Çağdaş Kawa’ ların öncülüğünde Kürt Halkı 
kendi özgürlüğünü inşa ederken aynı zamanda 
da tüm dünya halklarının özgürlüğünün daya-
nacağı paradigmayı yaşamsallaştırma yolunda 
ilerlemektedir. Paradigmanın mimarı da fiziki 
ya da siyasal olarak tasfiye sürecine alınmak is-
tenen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dır. 
Sayın Öcalan’ın İmralı koşullarında öncülüğü-
nü yaptığı demokratik, ekolojik ve kadın özgür-
lükçü paradigma sadece Kürt ve Türk halkları-
na dayatılan krizi değil,  ulus-devlet gerçeğinde 
tüm insanlığa dayatılan krizin çözümünü inşa 
etmenin paradigmasıdır.
Toplumsal sorunların kökeni, egemenlikçi 
uygarlığın başlangıcında gizlidir.
Bir sorunu çözmek için öncelikli olarak so-
runu doğru tespit etmek gerekir. Çünkü sorun 
tespit edildiği oranda karşı çözüm aranır ve 
alternatif oluşturulmaya çalışılır. Çünkü tespit 
edilemeyen sorunlara cevap arama gibi bir gün-
dem oluşmaz. O nedenle ilk adım olarak sorunu 
tüm yönleriyle, derinlikli tahlil ederken aynı za-
manda onun kadar önemli olan diğer boyut ise 
alternatifini doğru oluşturmaktır. Bu belirtilen 
formasyon tüm sorunlar için geçerlidir. Ama 
toplumsal sorunlar söz konusu olunca çok daha 
hassas bir yaklaşım zorunlu olmaktadır. Top-
lumsal sorunları tahlil edip de alternatif oluş-
turmamak ya da sorunu çözmek adına olum-
suzu yıkarken yerine bir şeyler koymamak, işin 
içinden çıkılmaz bir karışıklığa yol açar. Bu du-
rumda da, ya yıkıldığı sanılan eski güçlenerek 
geri gelir ya da kurulan alternatifin içeriği ye-
terince örülmediği ve aşılması gerekeni aşama-
dığı için, ne kadar alternatif adına yola çıkılmış 
olunursa olunsun aşılması gerekene benzeşilir. 
O nedenle de alternatifi doğru oluşturmak ile 
sorunu doğru tespit etmek birbiri ile sıkı bir bağ 
içindedir. Bundan dolayı da sorun ne kadar net 
tespit edilmişse retler de o denli keskin olur. O 
zaman da eskinin ayrıntılara sinmiş zihniyetin-
den kurtuluş daha güçlü gerçekleşir. Yani kopu-
şun keskinliği, alternatifi oluşturmada netliği 
ve yaratıcılığı getirir.
Toplumlara dayatılan egemenlik ve sömü-
rüyü aşmak için egemenlik tarihinin başladığı 
günden itibaren sadece sınıf esaslı olmayan ol-
dukça zengin bileşimli karşıt direnişler de geliş-
miştir.  İsyan hareketleri, halk ayaklanmaları, 
kültürel-inançsal direnişler, alternatif ideolojik 
akımlar ve farklı sistem arayışlarına kadar tüm 
özgürlük arayışları, tarih boyunca bu temelde 
var oluşu örgütleme çabası olarak süregelmiştir. 


145
Bu anlamda egemenlikçi uygarlık tarihinin bir 
yüzü egemen güçlerin egemenliğini güçlendir-
me-yayma şeklinde görünse de, diğer bir temel 
yüzü de özgürlük arayıcılarının direnişidir. 
Yani tarih Sayın Öcalan’ın da belirttiği gibi iki 
nehrin akışı biçiminde yazılmıştır.  Bu nehir-
lerden Demokratik Uygarlık kolunun özgür-
lük ruhunun yenilmez, yok edilmez oluşu ise 
kaynağını insanların özgür yaşadığı komünal 
yaşam hakikatinden almaktadır. İnsanlık, tari-
hinin %98’ini egemenliğin, baskının, özel mül-
kiyetin, sömürünün olmadığı bir ortamda yaşa-
mıştır. Tarihin bu %98’lik bölümünde insanlık, 
varlığını toplumsallıkla sürdürüp geliştirmiştir. 
Yani  toplumsal aidiyet, komünal yaşam, ortak 
ruhun insanın varlık karakteri olduğu bir ha-
kikat içinde yaşamıştır. Bu süreçte özgürlük ve 
toplumsallık insan hafızasında bir bütün olarak 
ifade bulmuştur. Devletçi uygarlık aşamasına 
geçişle birlikte de bu varlık karakteri yok ol-
mamış, tam tersine direnişe geçerek o günden 
bugüne  özgür varlığını sürdürmek ve kendi 
yaşam sistemini kurmak için mücadele içinde 
olmuştur. Tarihin kaderini elinde tuttuğuna 
inanan egemenler, tarihin bu bölümünü gör-
mezden gelmişler ve aslında kendilerinden çok 
daha büyük bir kesimin tarihi olan bu hakikati 
yazmamayı ya da çarpıtarak lanetli, barbar ilan 
ederek teşhir etmeyi esas almışlardır. Oysa ki ta-
rihi silinmemecesine zihinlere kazıyarak yazan 
ve muhafaza eden toplumsal hafızanın kendisi-
dir. O nedenle de Yazıya dökülmeyenler de ya 
da çarpıtılarak halklar gözünde karalanmak is-
tenenler de halkların direniş ruhu olarak bugü-
ne ulaşmıştır. Bunun için de halklar bu ruhtan 
hiç kopmamışlar, hep bu ruhla beslenmişlerdir. 
Bundan dolayıdır ki, egemenlikçi sistem ve 
onun dayattığı yaşam biçimleri, halkların zih-
ninde aşılması gereken bir sorun olmaya devam 
etmiştir. Egemenliğin başladığı ilk günden bu 
güne bu böyledir. Tarihe damgasını vuran ayak-
lanmalar, direnişler, felsefi akımlar, peygamber-
lik geleneği, ve her türlü alternatif sistem arayışı 
ya da direnişi tarihi de bunun en canlı tanığıdır. 
Buna rağmen egemenlikçi devletçi sistemler, 
sürekli olarak kendilerinin yenilmez, aşılmaz 
olduğu ve her karşı çıkanın yenilmekten baş-
ka şansı olmadığı algısıyla direnişlerin önünü 
kesmek istemektedir. Tarihi yazılmamış olsa 
da yok olmayan direnişler, halkaların yaşamla-
rında bıraktıkları izlerle varlıklarını sürdürerek 
gelecek nesillere aktarılmış ve yeni direniş di-
namiklerince mirasları devralınarak sürdürül-
müştür. Bu da gösteriyor ki, insanlık tarihini 
sadece yazıyla başlatmak bir yanılgı olmaktadır. 
Çünkü yazının öncesi ya da sonrası  yaşanılan 
her gelişme insanlık hafızasında yer etmekte ve 
hiç  kaybolmamaktadır. O nedenle de en küçük 
bir isyan bile halkların tarih ve toplum algısın-
da yerleşir ve sosyolojik yapısında yaşar.
Halkların egemenlikçi devletçi uygarlığa 
karşı geliştirdiği direnişleri henüz zaferle taç-
lanmadı. Uygarlık tarihi boyunca halkların ge-
liştirdiği her isyan, bir taraftan kanla katliamla 
bastırılırken diğer taraftan da sömürü sistemi 
biraz daha inceltilip derinleştirilerek devletçi 
sistem varlığını korumayı esas almıştır. Buna 
karşın demokratik uygarlık güçleri sistemin 
bastırma-katliamları ve kendini biraz daha çe-
kilir kılma politikaları karşısında bir dönem 
sussa da, bu durum geçici olmuştur. Ve halkla-
rın özgürlük talebi tüm engelleyici politikalara 
rağmen bir biçimde gündeme girmiştir. İnsan-
lık tarihinin ve toplumsallaşmanın özü olan 
komünal yaşam formu tekrar kazanana kadar 
bu çelişkili- çatışmalı ya da bundan kaynağını 
alan uzlaşmalı durum devam edecek. O nedenle 
halklar cephesi ya da demokratik uygarlık güç-
leri olarak nerede kaybettiğimizi tahlil etmek ve 
ona göre alternatif geliştirmek  özgürlük direni-
şimizin zaferini getirecektir.
Halkların özgürlük sorununu ve çözüm ola-
cak paradigmayı tartışırken sorunun başlangı-
cına gitmek, doğal olarak da tarihe başvurmak 
zorundayız. Çünkü bugün başlangıçta gizlidir. 
Egemenlik ne kadar derinleşip gelişmiş ya da 
hangi renge bürünmüş olursa olsun asıl karak-
teri başlangıcında gizlidir. Bu anlamda devletçi 
sistemlerin oluşmasında ilk özellik olarak kar-
şımıza çıkan, egemen sınıfın oluşmasıyla özel 
mülkiyetin bir elde toplanması ve tekelciliğin 
gelişmesidir. Bunun üzerinden iktidar zihniye-
Bir sorunu çözmek için 
öncelikli olarak sorunu doğru 
tespit etmek gerekir


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   67   68   69   70   71   72   73   74   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə