Din psikolojiSİ BİLİm dali



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/38
tarix20.09.2017
ölçüsü5,01 Kb.
#674
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   38

24 
 
 
koklamanın, ağız tatmanın yeri olduğu gibi nefs de kötü ahlakların kaynağı, ruh ise 
güzel sıfatların merkezidir. 
Nefsin bütün ahlak ve sıfatları iki asıl şeyden kaynaklanır: Birincisi hafiflik, 
ikincisi aşırı iştah ve arzudur. Hafifliği cehaletten, aşırı arzusu da hırsındandır. 
Sühreverdî’ye  göre,  her  kim  nefsinin  mayasında  olan  şeyleri  ve  onun 
yaratılışındaki  huyları  yakından  bilirse,  onunla  ancak  onu  yaratan  ve  ona  sahip  olan 
Allah’tan gelecek yardımla baş edeceğini anlar. 
Nefs şu üç sıfatla zikretmiştir. Bunlara şu ayet-i kerimeler işaret etmektedir: 
Nefs-i Mutmainne: 
“Ey mutmain olmuş (sükûnet ve ilahi huzura kavuşmuş) nefs! Rabbine dön!” 
(Fecr 89/27) 
Nefs-i Levvame: 
“Kıyamet  gününe  ve  devamlı  kendisini  levmeden  nefse  yemin  ederim  ki…” 
(Kıyame 75/ 1, 2) 
Nefs-i Emmare: 
“Muhakkak ki nefis, devamlı kötülüğü emreder.” (Yusuf 12/53) 
Aslında  ayetlerde  bahsedilen  nefs  bir  tanedir  fakat  değişik  sıfatlara  sahiptir. 
Kalp  sükûnet  ve  manevi  huzur  ile  dolduğu  zaman  nefse  mutmaine  elbisesi  giydirir. 
Çünkü kalp huzuru ve sükûnet, imanın artmasıdır. Onda kalbin kendisine ihsan edilen 
yakînden  dolayı  ruhun  makamına  yükselme  durumu  vardır.  Kalp  ruhun  mahaline 
yönelince nefs de kalbe yönelir. Bu durunda kendisinde sükûnet hali meydana gelir. 
Nefs tabiatının arzularından ruhun bulunduğu makama doğru çekildiği zaman 
levvame  yani  kendini  kınama  mertebesindedir.  Çünkü  o  mutmain  mertebesinin 
yüceliğini  idrak  edince  kendisini  devamlı  kötülüğe  çeken  nefsini  kınamaya  başlar. 


25 
 
 
Nefs  en  alt  mertebede  çakılıp  kalınca  ilim  ve  mafiret  nurundan  mahrum  kalır.  Bu 
durumda o sıkıntı içinde kalıp devamlı kötülüğü emreder. 
Nefs  ve  ruh  kalpten  birbirlerini  kovmaya  çalışırlar.  Kalbe  bazen  ruhun 
arzuları bazen de nefsin arzuları sahip ve hakim olur.
25
 
4-  Ebû  Talib  El-Mekkî  “Kûtu’l  Kulûb”  adlı  eserinde  nefsin  bir  takım  aşırı 
hareketleri  yapma  kabiliyetinde  yaratılmış  olduğunu  ama  kendisine  sükûnet  üzere 
olmakla  emredildiğini  belirtir.  Bu  durum  nefsin  Yüce  Yaratıcı’ya  olan  ihtiyacını 
hissetmesi, kendi kudret ve kuvvetinden sıyrılarak O’na yönelmesi için imtihandır. 
Şu ayet-i kerimeler nefsin özelliklerini tanıtmaktadır: 
“İnsan, çok acelecidir.” (İsra 17/11) 
“İnsan, acelecilik özelliğine sahip olarak yaratılmıştır.” (Enbiya 21/37) 
“Size ayetlerimi göstereceğim, acele etmeyiniz.” (Enbiya 21/37) 
“Allah’ın emri, mutlaka gelecektir. Onda acele etmeyiniz.” (Nahl 16/1) 
Görüldüğü  gibi, insanın  aceleci  olduğunu haber verilmiş ama bir imtihan 
olmak  üzere  aceleci  olmaması  emredilmiştir.  Eğer  nefse  huzur  inerse,  o  zaman 
nefs  hevâya  karşı  sükûnet  bulmuş  olur.  Ama  kalbi  gaflet  perdelerse,  nefs  kendi 
tabiatıyla  hareket  eder.  Onun  sükûnet  içinde  olması  Allah’ın  nimeti  ve  fazlı 
sayesindedir.  Kendi  özelliği  ile  hareket  etmesi  ise  imtihan  ve  ilahi  adalet 
sebebiyledir. 
Nefsin  ilk  imtihanı  muhalefet  etmesidir.  İlk  muhalefet  ise  hakka  ters 
hareket edip günaha meyletmesidir. 
Nefsin  bütün  özellikleri  özetle  iki  halde  toplanır.  Bunlardan  biri  nefsin 
azması, istikrarsız ve dengesiz olmasıdır. Buna Arapça’da “tayş” denir. Diğeri ise 
                                                           
25
 Şihâbuddîn Sühreverdî, Gerçek Tasavvuf (6. Baskı), Tercüme ve Tahric: Dr. Dilaver Selvi, İstanbul, 
Semerkand Yayınları, 2008, ss. 585-587.
 


26 
 
 
kendi isteklerine çok düşkün ve hırslı olmasıdır. Buna da “şereh” denir. Birincisi 
cehaletten  kaynaklanır.  Diğeri  ise  aşırı  hırstan  doğar.  Her  ikisi  de  nefsin 
fıtratındandır. 
Nefsin  yaratılıştan  gelen  ve  “cibilliyet”  ismi  verilen  dört  temel  özelliği 
vardır.  Bunlar  hevâsından  doğan  isteklerinin  kaynağıdır.  Bu,  Allah’ın  onu 
yaratmış olduğu fıtratının bir gereğidir.  
Birincisi “zayıflıktır”. Bu onun topraktan yaratılmış olmasının sonucudur.  
Sonra  “cimrilik”  gelir.  Bu  insanın  yapışkan  çamurdan  yaratılmasının 
sonucudur.  
Üçüncüsü  “şehvet”  tir.  Bu,  pişirilmiş,  kızgın  çamurdan  yaratılmasının 
sonucudur.  
Dördüncüsü  “cehalettir”.  Bu  ise  insanın  kuru  balçıktan  yaratılmış 
olmasından kaynaklanır.  
Bu  özellikler  ona  imtihan  için  verilmiştir.  Onda  zayıflığın,  güçsüzlüğün, 
düşüklüğün ve eğriliğin asılları vardır. Bu her şeye gücü yeten ve her şeyi en iyi 
bilen Allah’ın takdiridir. 
Sonra  nefs  dört  farklı  sıfat  ile  mübtelâ  (hasta,  sıkıntılı,  düşkün,  tutkun) 
edilmiştir.  
Bunların ilki kibir, zorlama, övülmeyi sevmek, onur ve zenginliği sevmek 
gibi sıfatlardır. 
İkincisi şeytani huylardır. Aldatmak, hile, haset gibi huylar bu kısma girer.  
Üçüncüsü,  hayvanlarda  bulunan  sıfatlardır.  Bunlar,  aşırı  derecede  yeme-
içme, şehvet gibi sıfatlardır. 


27 
 
 
Bütün bunların yanında dördüncü olarak neftsen kulluk (ubudiyet) sıfatları 
istenmektedir. Mesela ilahi korku ve tevazu bunlardandır.  
Nefs  hareket  halinde  çeşitli  davranışlarda  bulunmak  ister  çünkü  bu 
özellikle yaratılmıştır. Bununla birlikte kendisine sükûnet emredilmiştir.  
Kişi yukarıdaki ilk üç sıfattan tam kurtulmadıkça ihlaslı bir kul olamaz.  
Nefsine  malik  olmanın  ilk  yolu  her  zaman  onu  hesaba  çekmek,  kontrol 
etmek ve onun gizli arzularını durup değerlendirmektir.  
Kulun gafletinin uzaması kalbinin Allah tarafından mühürlenmesinden ve 
kalbin  bozuk  karakterinden  kaynaklanır.  Zâhirde  gaflet  batında  kalbin  örtülmesi 
ve kilitlenmesidir. 
Kalbin  mühürlenmesi  ve  olumsuz  bir  yapı  kazanması  devamlı  günah 
işlemekten meydana gelir. Nihayet günahlar kalbe hakim olur ve ardından yapılan 
şeyler  onun  için  bir  ceza  sebebi  olur.  Bu  konuda  Yüce  Yaratıcımız  şöyle 
buyurmuştur: 
“Hayır, aksine onların işlemekte olduğu günahlar, kalplerine hakim olmuş 
ve kalplerini kirletmiştir.”(Mutaffifin 83/14) 
Günahların  ardı  ardına  devam  etmesinin  asıl  sebebi  murakabeden  gaflet 
etmek, muhasebeyi ihmal etmek, tövbeyi geciktirmek, istikamet üzere olmayı hep 
sonraya bırakmak, istiğfar etmemek ve pişman olmamaktır. Bunların hepsinin aslı 
da dünya sevgisidir. Ayrıca dünyanın Allah’ın emirlerine karşı tercih edilmesi ve 
kalbe kötü arzuların galip gelmesidir. 
 
Nefsin  hevâsına  uymak  (haz  düşkünlüğü),  kalbin  mühürlenmesinin  bir 
sonucudur. Bunun sonucu ilahi hitabın anlaşılmasından yana sağır kalmaktır.
26
 
                                                           
26
  Ebu  Talib  El-Mekki,  Kalplerin  Azığı  (Kutu’l-Kulub)  (3.  Baskı),  Çev:  Prof.  Dr.  Yakup  Çiçek;  Dr. 
Dilaver Selvi, İstanbul: Semerkand Yayınları, 2004, ss. 345-348, 350-353, 355, 356. 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə