le kültürel nesneyi (bir çakıltaşıyla bir dolmakalemi) bir-
birinden ayıran, birincinin hiçbir şey ifade etmemesine
karşılık, İkincide bir işe yarayış yöneliminin billûrlaşmış
olmasıdır. Tabiî kültürel nesnenin durumu nispeten ayrı
calıklıdır, çünkü o,
açıkça bir ihtiyacı gidermeye yönelik olarak
tasarlanmış maddesel bir “konfigürasyon”dur: emeğin, yani
bir hammaddeye önceden düşünülmüş bir formun “basıl
masının” ürünüdür. Fakat Yontmataş devrinden kalma bir
çakmaktaşı ya da bir Fenike sunağı karşısında bulunduğu
muzda, bu nesnelerin yapılış amacına hemen nüfuz ede
mez, bu amaç üstüne sorular sorarız; ancak böyle bir ama
cın mevcut olduğunu ve bu nesnelerin bir anlamı oldu
ğunu kabule devam ederiz. İnsan fenomenlerinde daima
anlam bulunduğunu anlarız, bu anlamın ne olduğunu he
men bilemesek bile, hatta özellikle bilemediğimiz zaman..
Yukarda söz-yitimi konusunda söylediklerimiz de böyle bir
savı içeriyordu: özetle, doğru olarak betimlenmiş gözlem
lerden hareketle, konuşamama davranışının da bir davranış
olduğunu, yani içinde bir anlam sakladığını göstermek söz
konusuydu; ve o zaman psiko-patolojik problem de artık
sadece söz-yitimi sendromunu ıralayan koşulların iliş
kilerini saptamak değil, bu koşulların tümünü, söz-yitimi
davranışının birliği içinde, söz konusu davranışın derin ve
deyim yerindeyse bilinç-öncesi anlamını da
anlayarak ye
niden kavramaktı. Bir insan olgusuna, yani bir davranışa,
asla şu sorgulamayı yöneltmeden yaklaşmayız: ne anlama
geliyor? İnsan bilimlerinin gerçek yöntemi bu davranışı,
taşıdığı anlamla birlikte, koşullarına indirgemek ve orada
eritmek değil, eninde sonunda, nesnel yöntemlerle açık
kılınmış koşullanma
verilerini kullanarak, o soruyu yanıtla