Dost d jean-François Lyotard



Yüklə 1,8 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/40
tarix17.11.2018
ölçüsü1,8 Mb.
#80921
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   40

rek,  şeyler  karşısında  ne  olduğumuza  dair  tutumumuzun 
berisinde, bilinci olduğu her şeye göre ve her türlü aşkınlığa 
göre  özünde  “heterojen”  olan,  ve  aşkınlığın  anlamının  da 
kendisiyle  belirlendiği,  bir  bilinç  ortaya  çıkardık.  Ayraç 
içine  almanın gerçek anlamı  budur:  bilincin bakışını  ken­
dine yöneltir, bu bakışın yönünü döndürür ve, dünyayı askı­
ya  alarak,  ben’in  hakikatini  kendisinden  saklayan  örtüyü 
kaldırır. Askıya alması, ben’in olduğu şey olarak, yani dün­
yayla “sarmaş dolaş” olarak, ve somut içeriğinin de içinden 
şey’in  belirdiği  A bschatturıgen  akışı  olarak  kaldığını  ifade 
eder.  “Öznel yaşamın somut içeriği felsefi boyuta geçerken 
ortadan  kalkmaz,  orada  asıl  otantikliği  içinde  kendini  or­
taya  çıkarır.  Dünyanın  konumu  yokedilmiş  değil  “eylem 
dışı”  kalmıştır;  bilincin  tam  anlamıyla  kendi  özbilincinde 
olmasına  imkân  veren  “değişikliğe  uğramış”  bir  biçim  al­
tında olmakla birlikte, canlı kalır. Epoche kuramsal bir prob­
lemin  koşullarının  gerektirdiği  mantıksal  bir  işlem  değil, 
yeni  bir  varoluş  moduna  yaklaşım  sağlayan  bir  eylemdir: 
mutlak varoluş olarak aşkınsal varoluş. Böyle bir anlamlan­
dırma  ancak bir  özgürlük  ediminde  gerçekleşebilir.”2
4. 
Saf ben,  psikolojik  ben,  Kant'a göre  özne. 
-   De­
mek ki psikolojik öznelciliğe bir dönüş söz konusu değildir, 
zira indirgemeyle açığa çıkan ben, tam tamına psikolojik ya 
da  psiko-fizik  ben  değildir;  Kantçı  konuma  doğru  bir  geri 
çekilme de söz konusu değildir, zira aşkmsal ben “mantıkla 
tasarlanan  bir  bilinç  değil,  edimsel  bir  bilinçtir”.
2) 
Tran-Duc-Thao, Phenomenologie et materialisme dialectujue, s. 73-74. 
Bu  dikkate  değer  eserin  okunmasını  ne  kadar  tavsiye  etsek  azdır.


1  / Aşkmsal  ben ile  psikolojik ben birbirine  kanştırıla- 
maz,  Karteziyen  Meditasyonlar  da  bunu  kuvvetle  vurgular. 
Gerçi, der Husserl, “doğal tutumda kalan ben, aynı zaman­
da ve her anda  aşkınsal ben’imdir d e...  Fakat  (diye  ekler) 
bunun  farkına  ancak fenomenolojik  indirgemeyi yapmak­
la  varabilirim”.  Empirik  ben  “dünyayla  [organik  olarak] 
ilgilidir”,  orada  doğal  olarak  yaşar;  fenomenolojik  tutum 
bu ben temelinde bir ben in ikileşmesi olayı teşkil eder, bununla 
dünyayla  [organik]  ilgisi  olmayan  seyirci  ben,  fenome­
nolojik ben,  kurulmuş olur.  Fenomenolojik düşünce,  ken­
disi  de  ilgisiz  (yansız)  bir  seyirci  tutumunun  desteğiyle, 
işte  bu  ilgisiz  seyirci  ben’i  inceler.  Demek  ki  söz  konusu 
ben’in,  eşzamanlı  olarak,  hem somut ben olduğunu -çü n ­
kü  psikolojiyle  fenomenoloji  arasında  hiçbir  içerik  farkı 
yoktur-  hem  de  somut  ben  olmadığını -çünkü  ‘dünyada- 
oluş’undan sıyrılmıştır- kabul etmek gerekmektedir. Yöne­
lişse!  psikolojiyle  aşkınsal  fenomenolojinin her ikisi de  co- 
gzto’dan  yola  çıkacaktır,  fakat  birincisi  dünyasal  düzeyde 
kalırken İkincisi, psikolojik ben de dahil dünyayı bütünlüğü 
içinde  saran aşkınsal bir cogito’dan hareketle,  analizini ge­
liştirir.
2 / Öyleyse,  Kant’ın aşkınsal öznesi karşısında mı bulu­
nuyoruz?  Gerek  Ideen  I’de  gerekse  Karteziyen  Meditasyon- 
lar’
da birçok pasaj bunu akla getirmektedir, ve eleştirel fel­
sefeci Natorp’un Ideen I’le aynı görüşte olduğunu söylemesi 
de raslantı değildi.3 Bu çağrışımlar özellikle Husserl’in,  söz 
konusu ben’in bir doğa bölgesi olduğunun  (ki bu,  psikolo­
3) 
Husserls Ideen zu einer reinen Phânomenologie, Logos, V II,  1917- 
1918.


jizmin bir postülasıdır)  sanılmasından kaçınmak için, bilin­
cin mutlak varlığını vurgulamasından ileri geliyordu.  Hus­
serl,  tam  tersine,  doğanın  ancak  ben  sayesinde  mümkün 
olduğunu gösterir: “Doğa ancak içkin bağlantılar aracılığıyla 
bilinçte  temellenmiş  yönelişsel  bir  birim  olarak  mümkün­
dür... Mutlak öz olarak yaşanmışlıklar alanı... özü itibariyle, 
dünyaya  ve  doğaya  ait  her  türlü  varlıktan  bağımsızdır,  ve 
varoluşu  için  bile  onu  gerektirmez.  Bir doğanın varlığı bi­
lincin varlığını koşullayamaz, çünkü zaten bizzat doğa ken­
dini  bilincin  bir  korelatifi  olarak  dışa  vurur”  (Ideen,  95- 
96).  Eleştirel  felsefeciler  (Natorp,  Rickert,  Kreis,  Zocher) 
bu aşkınsal felsefeye dayanarak, Kant için olduğu gibi Hus­
serl  için  de  nesnelliğin,  a priori  koşulların bütünü  demeye 
geldiğini ve fenomenolojinin ana probleminin de  [Kant’ın] 
Eleştm’sininkiyle  aynı  olduğunu  gösterirler:  Bir  veri  nasıl  ' 
mümkündür?  [Görüşün]  sezgici yönüne, özellikle yaşanmış­
lığın içkin algı içinde  kendini saf olarak  kavraması olayına 
gelince,  Kreis’e  göre  bunun  kökeninin empirist bir önyar­
gıda  olduğuna  hiç  kuşku  yoktur:  Gerçekten  de,  mümkün 
her türlü nesnelliğin a priori koşullarının bütününden iba­
ret olan bir öznenin, aynı zamanda, radikal kuşkulanılamaz- 
lığını  kendisi  için  kökensel  bir  mevcudiyette  kavramaya 
yetenekli  empirik  bir  yaşanmışlıklar  akışı  olması  nasıl 
mümkün olabilir?  Kant şöyle yazıyordu:  “Ben’in mantıksal 
anlamının  dışında,  altyapı  olarak  bütün  düşüncelerin  ol­
duğu  gibi  ben’in  de  temelinde  bulunan  “kendinde  özne” 
hakkında  hiçbir  bilgimiz  yoktur.”  Husserlci  içkinlik  ilkesi 
empirist  bir  psikolojiden  çıkan  sonuçtur,  nesnelliğin 
kuruluşuyla  bağdaşabilir  değildir.  Bu  çekince  bir  yana 
bırakılırsa,  Husserl  oldukça  iyi  bir  Kantçı  sayılabilir.


Yüklə 1,8 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə