17
13- Frank Gills, Merriam Alain P.Wesleyen Ethno-Musichology and Folk Music:
And international bibliography of dissertations and theses/compiled and annotated
University Press For The Society Of Ethnomusicology 1992 Indianapolis
Bu çalışmalar şarkı söylemede kullanılan formların araştırılmasında ve genel anlamda
bu tezi etkileyen halk-bilim ve etno-müzikoloji perspektifleri için yararlı olmuştur.
Metod
Alan çalışması olanağına sahip olunmadığından, araştırma kayıtlı ve müzik örneği
temelli olarak yürütülecektir. Bu kaynakların bağlamlarının anlaşılmasında ise, Moğol
toplumunun yaşayışına ilişkin videolar ve yazılı kaynaklardan yararlanılacaktır.
Toplumsal kavramların ve müziğe ilişkin kavramlar ile, kayıtlı müzik örneklerinin
ilişkilendirilmesi temel metodu teşkil edecektir.
Khömmei pratiğinden söz edildiğinde, çoğu kez, söz konusu müzik etkinliğinde hangi
türün, hangi stilin egemen olduğuna dikkat edilmemiştir. Oysa, bu türler ve stiller
Moğol toplumu tarafından ayırd edilmiş olup, işlevsel, kavramsal, değerler olarak
kullanılmaktadırlar. Bu tezde kullanılan metoda, tür’ler dikkatle ayırd edilecektir.
Böylece, kavramların gerçekten ait oldukları bağlamların dışında kullanılması yanlışına
düşmekten kaçınılacaktır.
18
Amaç
İlgi çeken bir müzik pratiği haline gelen khömmei, genellikle, bir tuva pratiği olarak
tanınmaktadır. Moğolistan’da da, bu tür müziğin kendilerine Tuva’dan geldiği
yolundaki bir inanç mevcuttur. Aslında, Asya’nın en kuzeydoğusundaki Sibirya’ya
komşu olan Tuva kavmi üç devlete bölünmüştür: Batı Moğolistan-Rusya-Çin. Bu müzik
pratiğinin, Moğolistan devleti açısından, “Batı’dan gelen bir yenilik” olarak
kavramlaştırılması, köken olarak, akla İ.Ö. 1.yy’ın budist Türklerini getirmektedir. Bu
tezde, ayurvedik tıp bilimi ile khömmei’nin muhtemel ilişkisinin araştırılması, batıda
İran’a dek uzanan, doğuda Kore ve Japonya’nın devlet olarak kuruluşlarını belirlemiş
olan, Oğuz Türklerinin Turfan çukuru ve Kaşgâr’da büyük bir uygarlık
oluşturmalarında öncülük etmiş olan, Budizm’in, kuzeyde ve batıda da, Batı Moğollar
ve Tuvalılar arasındaki rolüne dikkat çekmektir.
“Altaylı” kavimlerin önemini vurgulayan bir yaklaşım benimsenecektir. “Batı
moğollar” grubuna dahil olan bu grubun, Cengiz Han’ın temsil ettiği Doğu
moğollar’dan ayrı ele alındığı, bu anlayış Tuva’nın gerçek kimliğinin anlaşılmasına
yöneliktir.
Model
Batı Moğolların kültürünü, hem kardeşleri olan Doğu Moğollardan, hem tatarlardan,
ayırd edebilmek, mevcut literatürün sağladığı verilerle pek mümkün değildir. Tersine,
onları Cengiz Han’ın Doğu Moğollarının bir bölüğü olarak gösterme çabası yaygındır.
O yüzden, bu tezde, Batı Moğollarına ait bir müzik öğesi olan khömmei’yi gerek müzik
alanındaki, gerekse doktriner alandaki karakteristikleriyle tanımlama gereksinmesi
belirmektedir. Bu iki alanın aynı olgu içinde gözlenebileceği bir continuum olarak,
ayurvedik tıbbın kimliğinden yararlanılabilir. Yani, “canlı varlıkların, birden fazla nefis
tarafından yönetildiği” yolundaki bir varsayım khömmei’nin temel paradigması olarak
benimsenebilir.
19
“Sesin çatlaması” yoluyla üretilen sesler, son elli yıldır, batı sanat müziği’nde de önemli
bir estetik değer oluşturmuşlardır. “ Multiphonics” adı verilen bu müzik öğesi ortaya
çıktığından beri, tuva kültürü Batı müziği dünyasının yüzünü döndüğü önemli sanat
merkezlerinden biri haline gelmiştir. (Aslında, kargyra türünde “sesin çatlaması
( diphony)”ndan söz edilemez. Kargyra’da, ses üretimi boğazda değil, midede yapılır; bu
türde de duyulan iki ses vardır, ama bunların ikisi de midede üretilir--bitonal bir ses
üretimi söz konusudur. Oysa, öbür türlerde, kafa boşluklarının, dilin, vb.,
manipülasyonu önemlidir).
Khömmei’nin temsil ettiği ikinci bir önemli çağdaş estetik kavramı ise, “indeterminacy
(belirlenmemişlik) ” denilen, kendiliğinden üreyen müzik yapılarıdır. Gerçekten,
kuantum fiziği’nin incelediği türden, pozitivist-lineer şemalara uymayan, benzer
durumlarda her sefer değişen sonuçlar veren, bir pratik olarak, khömmei kaotik bir
estetiğin en önemli uygulamaları arasındadır.
Khömei örneklerinin incelenmesinde, hangi türe ait olduğunun ön planda
değerlendirilmesine dikkat edilecektir. Çünkü, müzisyenin seçtiği bu kullanım
özellikleri doktriner yaklaşımın hangi türüne yönelmekte olduğunun belirtileridir.
Türlerin, ait oldukları bağlam temelinde, inceden-inceye tahlil edilmeleri sayesinde,
müziğin kendiliğindenliği tanımlanabilecektir. Buna bir çeşit “ ayurvedik tahlil” dense
yeridir.
Özetle, bu tezin modeli, eldeki kayıtlı khömmei örneklerinin ait oldukları türe göre
değerlendirilmesi olacaktır.
20
Hipotez
Khömmei pratiğinde bazen difoni (iki ses birden çıkarma, diphonia), bazen de üçüncü
bir sesi bu ikisine ekleme, yoluyla, çok dikkat çekici teknikler kullanılmaktadır. Bu
yolla sözlü anlatımdan uzaklaşan--“tek-sesli bir ezginin üstüne bindirilen şiirsel
sözler”den çok farklı olan-- khömmei geleneğini bir çeşit “şarkı söyleme” olarak görmek
yanlış olacaktır. Khömmei söyleyen kişi, doğaya, kendi vücudunu bir araç gibi
kullanarak, söylemini seslendirme olanağını vermektedir. Gökteki bulutlar, akan sular,
sallanan ağaçlar, hayvanlar, böylece, Moğol müziğinde ifadelerini bulmaktadırlar.
Asya kültüründe, canlı varlıkların, bir değil, üç kendiliğindenliği (yani, üç dosha’sı, üç
“nefsi” de denebilir) olduğunu ileri süren Ayurveda tıp geleneği çok yaygındır. Doğanın
çeşitli nefislerinin gözlenmesinde, örneğin “nabız dinleme” yolu kullanılır. Ayrı-ayrı üç
nabzın, dolayısıyla üç nefsin, varlıklarının gözlendiği Ayurveda’ya benzer başka bir
pratik de khömmei’dir. Müzisyenin birbirinden farklı nefislerinin anlatımı olan
khömmei’de söze gerek yoktur. Bu tezde, bu bakış açısını destekleyen, ya da çürüten,
bilgiler tartışılacaktır.
Dostları ilə paylaş: |