Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
76
başından beri, mikroskopla elde edilen verilerin tasarım de-
lili için kullanılmasının örneklerini görüyoruz. Tanrı’nın var-
lığını dünyada yapılan araştırmalara dayandırmak isteyenler
dünyanın iyi düzenlenmiş mekanik bir sistem olduğunu gös-
termeye çalıştılar. İyi düzenlenmiş mekanik bir sistem için en
iyi açıklama ise bilinçle ve kudretle oluşturulmuş tasarımdı.
156
Leibniz ve Malebranche gibi filozoflar mikroskobun mikro
seviyede getireceği açıklamaların bu anlayışa katkıda bulu-
nacağını savundular.
KENDİLİĞİNDEN TÜREME
Canlıların kendiliğinden türediğini (spontaneous genera-
tion
) söyleyen anlayışa göre canlılar, başka canlıların üremesi
veya bölünmesi gibi süreçler olmaksızın, cansız maddenin bir-
leşimi sonucunda bir araya gelmişlerdir. Bu anlayışın izlerine
binlerce yıl öncesinde rastlıyoruz. Örneğin Nil kıyısında yaşa-
yanlar, kurbağaların çamurdan oluştuklarını düşünüyorlardı.
Birçok kişi arıların, sineklerin, farelerin her birinin nasıl cansız
maddelerden elde edilebileceğine dair reçeteler yazacak kadar
ileri gitmişlerdi. Çöpten, çamurdan türemeye inanıldığı gibi,
ölmüş hayvanların vücudunun bozulması sonucunda bu leş-
lerden türemeye de inanılıyordu.
157
Örneğin Aristoteles, siv-
risineklerin ve bitkilerin çürümekte olan maddelerden türedi-
ğine inanıyordu.
158
Daha evvel belirtildiği gibi, her Evrim Teorisi’ne inanan ate-
ist olmadığı gibi her ateist de Evrim Teorisi’ne inanmamıştır.
The Invisible World Early Modern Philosophy and The Invention of The Mic-
roscope, s. 185.
156 Catherine Wilson, The Invisible World Early Modern Philosophy and the In-
vention of The Microscope, s. 178.
157 Elizabeth Gasking, Investigations into Generations, Hutchinson and Co Publis-
hers, London (1967), s. 18.
158 Erik Nordenskiöld, The History of Biology, s. 430.
Evrim Teorisi Ortaya Konmadan Önceki Felsefe, Bilim ve Biyoloji Tarihi
77
Aslında 19. yüzyıldan önce Evrim Teorisi ortaya konmadığı
için bu mümkün de değildir; bunu belirtmemin sebebi, ateizm
ile Evrim Teorisi’ni tamamen özdeş göstermeye çalışan yan-
lış bir anlayışın yaygın olmasıdır. Evrim Teorisi 19. yüzyılda
ortaya konmadan önceki ateistler çoğunlukla ‘kendiliğinden
türeme’ye inanmışlardır. Nasıl arılar, fareler, sinekler kendi-
liğinden oluşuyorsa, aynı şekilde tüm canlıların buna benzer
süreçlerle oluştuğunu; bu süreçlerin arkasında doğanın dışında
bilinçli bir gücün var olmadığını savunmuşlardır. Bundan
‘kendiliğinden türeme’ görüşünün, her zaman için ateistlerin
teistlere karşı savunduğu bir argüman olduğu anlaşılmamalı-
dır. Örneğin İslam felsefesinin ünlü ismi Farabi ve Hıristiyan
düşüncesinin en etkili isimlerinden biri olan Saint Augustine
için de ‘kendiliğinden türeme’ye inanç bir sorun teşkil etmi-
yordu: Tanrı doğaya bu özelliği vermişti ve doğa yeni canlı-
ları türetebilirdi. Teistler, bu şekilde bir yaratılışa inandıkları
zaman, bunu Tanrı’nın baştan düzenlemesinin bir neticesi ola-
rak algılıyorlar ve bu sürecin arkasında Tanrı’nın kudret ve bi-
lincini kabul ediyorlardı. Nasıl Tanrı bir kiraz ağacına kirazın
oluşmasıyla ilgili özellikleri bahşetmişse ve bu ağaçtan kiraz-
lar çıkıyorsa; ‘kendiliğinden türeme’ye inanan teistler, aynı şe-
kilde, bataklıklardan sivrisineklerin veya leşlerden birtakım
böceklerin üreyebileceğini düşündüler. Teistler için, ‘kendili-
ğinden türeme’ye yol açan hammadde ve kanunlar, Tanrı’nın
elinde ‘araçsal sebepler’di ve Tanrı tüm düzenin ve yaratılı-
şın ardındaki ‘Gerçek Sebep’ idi.
Mikroskobun icadıyla ‘kendiliğinden türeme’ ile ilgili tar-
tışmalar yeni bir boyut kazandı. Artık hiç kimse arılar veya
sinekler gibi böceklerin ‘kendiliğinden türediği’ni savunamaz
duruma geldi. Fakat Leeuwenhoek’in mikroskopla yaptığı in-
celemeler sonucunda gözle görülemeyen birçok küçük can-
lının varlığı anlaşıldı. Bu sefer, bu canlıların ‘kendiliğinden
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
78
türediği’ savunulmaya başlandı.
159
Francesco Redi (1626-1697),
çürümüş etin bulunduğu kapları tülle örttü ve böceklerin ete
yumurtlamasını önledi; bu deneyle çürümüş etten kurtçuklar
çıktığını söyleyen ‘kendiliğinden türeme’ anlayışı önemli bir
darbe yedi. Bu deney canlı ile cansız arasındaki ayırımın sa-
nıldığından büyük olduğunu ve Aristoteles’in ve diğerlerinin,
böceklerin cansız maddeden ‘kendiliğinden türediği’ne dair
yaklaşımının yanlışlığını ortaya koydu.
160
Bu deneyden sonra
tekhücreli mikroskobik canlıların ‘kendiliğinden türediği’ni
savunanlar olduysa da bir daha gözle görülebilen büyüklük-
teki canlıların kendiliğinden oluştuğunu savunmak mümkün
olmadı.
İrlandalı papaz Turberville Needham (1713-1781), ağzını
özenle kapattığı bir kaba et suyu koyarak içinde bulunabile-
cek tohumları öldürmek için yarım saat süreyle ısıttı; ne var
ki bu önleme karşın, deney sıvısı içinde hızla çok sayıda hay-
vancığın ürediğini gözledi.
161
Bu deney, Francisco Redi’nin ev-
velki deneyine rağmen mikro organizmalar için ‘kendiliğin-
den türeme’yi mümkün görenleri destekledi.
Diğer yandan modern biyolojinin kurucularından sayı-
lan rahip Lazzaro Spallanzani’nin (1729-1799) yaptığı de-
ney Needham’ın yanlışlığını ortaya koydu. Spallanzani, eğer
Needham’ın deneyi tekrarlandığında sıvı çok daha yüksek
derecede ısıtılırsa ve kabın ağzı iyice kapatılırsa mikro or-
ganizmaların sıvıya doluşamayacağını gösterdi. Spallanzani
‘kendiliğinden türeme’ fikrini yaptığı deneylerle gözden dü-
şürmesinin yanında, kurbağalar ve yarasalar üzerine çalışma-
ları, solunum sistemine getirdiği açıklamalar, döllenmenin ve
159 Ernst Mayr, The Growth of Biological Thought, s. 321.
160 F. S. Bodenheimer, The History of Biology an Introduction, s. 122.
161 Jean Theodorides, Biyoloji Tarihi, s. 52.
Dostları ilə paylaş: |