Eylül 2016 İstanbul/Türkiye



Yüklə 4,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə237/238
tarix14.06.2018
ölçüsü4,91 Mb.
#48762
1   ...   230   231   232   233   234   235   236   237   238

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 671


farklı bir mücadeleye dikkat çekmektir. Bu mücadele, aynı zamanda kolektif 

bilinçaltının en sert unsuru olan “dil” üzerinden yapılan bir rekabettir.

9

Ilk dönemlerde dil üzerinden yürütülen rekabet, Araplar ve Arapça lehine 



o  kadar  baskındır  ki  Arapçayla  herhangi  bir  dilin  rekabet  etme  şansı  nere-

deyse  söz  konusu  değildir.  Kur’an’ın  Arapça  nazil  olması  ve  anlaşılabilme-

sinin de Arapça bilgisine bağlı görülmesi, hiç şüphe yoktur ki bunda etkili 

olmuştur. Dahası ilk dönemlerdeki usul eserlerinde Kur’an’ın lafzına yapılan 

vurguyla birlikte sadece dilin lafız olarak baskınlığı değil, aynı zamanda dili 

kullananların yaşantılarının da lafza eklemlenerek dâhil edilmesi, Arap kül-

türünü, yaşamını ve insanını doğal olarak en yüksek mertebeye oturtmuştur. 

Islam  düşüncesinin  buna  bağlı  olarak  gelişmesi  ve  Islami  ilimlerin  benzer 

doğrultuda Arapçaya bağlı olarak sistem ve usullerini kurmaları, Arapçanın 

bu hâkimiyetini perçinlemiştir.

10

 Dolayısıyla Islam düşüncesinde ilmî dil, yani 



nesir dili Arapça olmuştur. 

Hikmetlerin tekkelerde üretilmesinde mistik dünya görüşünün etkili ol-

masıyla birlikte, aşağıda değineceğimiz gibi, hikmetlerin tekke çevresinde or-

taya çıkmasının, tekkelerin maddi ve manevi oluşumlarıyla doğrudan bir iliş-

kisinin olduğunu düşünüyoruz. Fiziki olarak mescitlerin hemen yanı başında 

kurulan tekkeler, mescitlerdeki ritüellerden daha bağımsız ve esnek birtakım 

açılımlara  da  imkân  sağlamıştır.  Işte  biz  tekkelerde  üretilen  hikmetleri,  bu 

açılımların bir devamı olarak değerlendiriyoruz. Tekkelerde her ne kadar din 

merkezli bir yaşam sürdürülmüş olsa da farklı din ve kültürel geçmişe sahip 

olan uluslar, orada, dâhil oldukları yeni dinleriyle eski inanç ve kültürlerini 

uzlaştırma fırsatı bulmuşlardır. Mescitlerin ve Arap dilinin kendilerine ver-

medikleri imkânı, sufiler bu anlamda tekkelerde elde etmişlerdir. Dahası bu 

kapıyı nesirle değil, ilk önce şiirle zorlamışlardır. Bunun ilk öncülüğünü de 

Farisiler  Farsça  ile  gerçekleştirmişlerdir.  Daha  sonra  da  bu  yoldan  Türkler 

devam etmişlerdir. Bu, bir din değiştirme ya da bir din tahrifi değildir. Örne-

ğin, bir sufinin Islam dinini yaşarken ulaşmış olduğu coşkunluğu, manevi bir 

9

  Bu hususta Kaşgarlı Mahmud’un Divânü Lügâti’t Türk’e yazmış olduğu mukaddime oldukça 



önemli ve anlamlıdır. Bu hususta bizim “Kaşgarlı Mahmud’un Biliçaltı” adlı makalemize ba-

kılabilir. Ismail Taş, “Kaşgarlı Mahmud’un Bilinçaltı”, Türk Islam Düşüncesi Yazılar, Kömen 

Y. Konya 2011, ss. 207-226; Ismail Taş ,  “Kaşgarlı Mahmud’un Bilinçaltı”, Doğumunun 1000. 

Yılı Dolayısıyla Uluslararası Kaşgarlı Mahmud Sempozyumu 17-19 Ekim 2008, Rize Bildiri 

Metinleri, Rize 2008, ss.507-516.

10

   Ilk usul kitabı olarak kabul edilen Şafii’nin “er Risale”si bunun güzel bir örneğidir.




672  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

hâli kendi dilindeki hikmetlere döküvermesi, böyle bir uzlaştırmanın ürünü-

dür. Yesevî’nin, Süleyman Hakîm Ata’nın, Hacı Bektaş Velî’nin, Taptuk Emre 

ve Yunus’un Türkçe olarak terennüm ettikleri “hikmetler”, tekke yaşamının 

kazandırdığı edebî ürünlerdir. Dolayısıyla yukarıdaki hikâyemizde ortak bir 

unsur olarak geçen “hikmetler”, Hâkim Ata ve Yunus arasında tekke yaşa-

mındaki dünya görüşüyle birlikte, kolektif düşüncenin köklerine dönüşüyle 

de ilişkili görünmektedir. Bu yönüyle tekkeler, Islam içerisinde halk dindarlı-

ğının gelişmesine oldukça katkıda bulunmuş görünmektedir.

   

Benzerliklerle birlikte hikâyelerin birbirinden farklılaşmış unsurlar içerdi-



ğini de görmekteyiz. Bunlar:

Hikâyenin arkaik olanı ile Anadolu’da güncellenmiş olanı arasında, kaba-

ca bakıldığında, bir fark görünmemekle birlikte, hikâyenin unsurları dikkatle 

gözden geçirildiğinde hikâye kahramanlarının hem maddi hem de ruhi ola-

rak bir takım farklı değişim süreçlerini geçirdikleri anlaşılacaktır. Her şeyden 

önce benzer hikâyelerin inanç ve ideolojik referanslarında bir takım “sapma-

lar”  meydana  gelmiştir.  Hikâyenin  arkaik  olanı,  daha  kadim  köklere  sahip 

olup hikâyeyi yönlendiren ve kuran inanç ve ideolojik yapı, Mecusilik ya da 

geleneksel Iran ve Türk inançlarının izlerini sürebileceğimiz bir görüntü arz 

etmektedir. Nedir bu görüntüyü sağlayan unsurlar?

Her ne kadar hikâyede toplanan odunların kuru olmaları önem arz ediyor 

olsa da bu hususta iki hikâye vurgu bakımından birbirinden farklıdır. Arka-

ik olan hikâyede, odunun ıslanmaması için çok daha özel bir gayret vardır. 

Hikâyede bunun öne çıkarılması için çerçeveye “iklim/yağmur” unsurunun 

dâhil edildiğini görüyoruz. Odunların ıslanmaması için Süleyman Hakim Ata, 

kendisi ıslanma pahasına, topladığı odunları elbiselerine sarmıştır. Buradan 

çıkarılması gereken anlam, her hâlükârda odunlar ıslanmamalıdır.  Bu anla-

yış, müridin şeyhe olan itaatine vurgu olarak değerlendirilebileceği gibi Islam 

öncesi Iran ve Türk inanç sistemlerindeki sönmemesi gereken ateş kültünü 

de akla getirmektedir.

Hikâyenin arkaik olan tarafında durum bu iken Anadolu sahasında hikâye 

daha dinî ve ahlaki bir renge bürünmüştür. Süleyman Hakim Ata’da önemli 

olan, odunun yanması için gerekli olan kuruluğa, yani odunun yanabilecek bir 

nitelikte olmasına vurgu yapılırken hikâyedeki “odun” figürü, Yunus’un dilin-

de ana kökeninden bir sapmaya uğramış, daha ziyade doğruluk ve dürüstlüğü 



Yüklə 4,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   230   231   232   233   234   235   236   237   238




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə