Eylül 2016 İstanbul/Türkiye



Yüklə 4,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə236/238
tarix14.06.2018
ölçüsü4,91 Mb.
#48762
1   ...   230   231   232   233   234   235   236   237   238

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî 

 669


geldi. Buğdayı indirdi, erenler dedi, bana himmet ettiği nasibi verin, buğday gerekmez 

bana. Halifeler gidip Hünkâr’a bildirdiler, Hünkâr, o iş bundan böyle olmaz, o kilidin 

anahtarını  Taptuk  Emre’ye  sunduk,  ona  gitsin,  nasibini  ondan  alsın  dedi.  Halifeler 

Hünkâr’ın sözünü Yunus Emre’ye bildirdiler. O da Taptuk Emre’ye gitti, Hünkâr’ın 

selamını söyledi, olanı biteni anlattı. Tapduk; selamı aldı, sefa getirdin, kademler getir-

din, halin bize malum oldu, hizmet et, emek ver, nasibini al dedi.

Yunus, Taptuk Emre’nin tekkesine odun çeker, arkasıyla getirirdi. Yaş ağaç kesmez, 

eğri odun getirmezdi. Kırk yıl hizmet etti. Günün birinde Taptuk Emre’ye neşe geldi, 

hallendi. Meclisinde Yunus-ı Gûyende adlı bir şair vardı, ona söyle dedi. O, mırın kı-

rın etti, söylemedi. Taptuk, Yunus dedi, sohbet et şevkimiz var, işitelim. Yunus gene 

söylemedi. Bu sefer Taptuk Yunus Emre’ye döndü: Hünkâr’ın nefesi yerine geldi, vakti 

tamam oldu, o hazinenin kilidini açtık, nasibini verdik, hadi söyle dedi. Hemen Yunus 

Emre’nin gözünden perde kalktı, söylemeye başladı, söylediği nefesler büyük bir divan 

oldu.

6

Hikâyelere yüzeysel olarak bakıldığında bile birçok ortak bağlantılar kur-



maya uygun unsurlar içermektedir. Bunlara kabaca şu şekilce işaret edebiliriz: 

Hikâyede bir iş ve görev icrası söz konusudur. Görev bir mürşide hizmet gibi 

görünmekle birlikte, müşterek bir yaşamın idamesi için bir iş bölümünü anış-

tırmaktadır. Zira tekkenin oduna gereksinimi vardır ve bu gereksinim, birileri 

tarafından giderilmelidir ya da karşılanmalıdır. Yapılan hizmet de daha çok 

tekke  müessesesinde  mutfak  bölümüne  ait  görünmektedir.  Hikâyenin  her 

ikisinde de kahramanlar, dergâh geleneklerine göre müptedi durumdadırlar, 

dolayısıyla  henüz  eğitilmeleri  gereken  bir  durumda  olup  eğitim  araçları  da 

mutfağa odun taşımaktır. Doğal olarak odunların kuru olmaları önem arz et-

mektedir. Süleyman bunu, yağan yağmurdan odunları üzerindeki elbiselerine 

sararak göstermekte, Yunus da yaş odunları kesmeyip kuru odunları keserek 

göstermektedir. Her iki hikâyede de söz konusu belirli bir eğitimden sonra 

kendilerine  verilen  bir  esinle,  her  iki  kahraman  da  “hikmetler”  söylemeye 

başlarlar. Özellikle her iki dervişte de hikmet söylemenin ortaklığı, dergâh-

lardaki farklı bir ruh hâline işaret etmek bakımından oldukça önemlidir. Zira 

her ne kadar bu yapılar dinî-mistik görünümlü yapılar olsalar da kurumsallaş-

maları dikkate alındığında cami ve mescitlerin hemen yanı başında inşa edil-

meleri, onların hem mescide yani ibadete yakınlıklarına ve hem de din algıları 

6

   Vilâyetnâme Manâkıb-ı Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî, Hazırlayan: Abdülbâki Gölpınarlı, Inkılâp 



Kitabevi, Istanbul 1958, S. 48-49.


670  

Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî

bakımından resmî din algılarından farklılaştıklarına ve belirli bir gruba has 

din algılarının oluştuğuna delalet eder.  Diğer bir açıdan da camilerdeki iba-

detlerin evvel emirden beri bir derece siyasi otorite ile bağlantılı olduklarını 

dikkate aldığımızda, mescitlere göre tekkelerin başından beri fevkalade özel 

kuruluşlar daha iyi anlaşılacaktır. Dahası tekkeler, bir emir tarafından özel ba-

ğışlar yapıldığında bile, bu özerk hâllerini devam ettirmişlerdir. Bu bağlamda 

tekkeler, ibadetin daha özel, şahsi tarafının odak noktası hâline geldiklerinde, 

Müslüman toplumlarının gayri siyasi sosyal biçimler içinde parçalara ayrılma-

sını hızlandırmışlardır.

7

 



Sufiler, dergâhların kurumsallaşmasıyla birlikte hem şekil hem de mana 

olarak kendilerine has bir takım ritüeller üretmişlerdir. Zikir, tekke usul ve 

ahlakı, hikmetler okumak ve sema. Işte yukarıdaki hikâyelerde ortak bir un-

sur olarak geçen “hikmetler”, tekkelerdeki ruhî coşkunluğu göstermekte olup 

bunların, şeyh-mürid ilişkisi içerisinde lütfedilen bir ilahî esinle gerçekleşti-

ğine şahit olmaktayız.

Işin doğrusu, gerçekten de Süleyman Hakîm Ata ile Yunus Emre’nin Di-

vanları,  hem  muhteva  hem  de  üslup  bakımından  oldukça  birbirine  benze-

mekte olup meşrep birliktelikleri söz konusudur.

Hikmetler bakımından hikâyenin görünen tarafı bu iken, bir de biraz daha 

dolaylı olmakla birlikte hikâyede, Islam ümmeti içerisindeki birtakım rekabet 

ve mücadelelerin bir yansımasını görmekteyiz. Islam ümmeti içindeki hâkim 

unsurların Acem, Arabî ya da mevali sınıflandırmalarının dışında Orta Çağ 

Islam toplumları, bir takım erdemler bakımından da birbiriyle mukayese edil-

miştir. Söz konusu rekabet, esas itibarıyla yabancısı olduğumuz bir rekabet 

değildir. Miladi sekizinci yüzyıldan başlayıp onuncu yüzyılda zirveye ulaşan 

ve çeşitli literatürlerde gündeme gelen bir sorundan bahsetmekteyiz. Bu tar-

tışmalarda Yunan, Arap, Çin, Iran, Türk, Kürt, Hint ve Zenci gibi unsurlar, 

bazı erdemler bakımından karşılaştırılırlar.

8

Biz burada söz konusu rekabet üzerinde duracak değiliz. Bizim dikkat çek-



mek istediğimiz husus, tekkelerde vücut bulan “hikmetler” üzerinden, Islam 

ümmeti içerisinde geçmişte vaki olan ve bugün de esas itibarıyla devam eden 

7

   M. Hodgson, Islam’ın Serüveni, II/233.



8

   Ismail Taş, Ebu Süleyman es Sicistanî ve Felsefesi, Kömen Y., Konya 2006, S.76-81.




Yüklə 4,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   230   231   232   233   234   235   236   237   238




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə