21
ş
te, aklın din alanına uygulanmasının doğal bir sonucu olarak “Doğal Din” veya “Tabiî
Din” diye bilinen akıl dini doğmuş ve kısa sürede yaygınlaşarak birçok düşünür
tarafından “deizm” diye isimlendirilmiştir. O, Tanrıyla kurulan doğrudan veya dolaylı
iletişime bağlı olan vahiy dini veya doğa üstü teolojiye karşıt olarak, akıl yoluyla
oluşturulabilen veya insanda doğuştan var olduğu düşünülen inançlar bütününü ifade
ediyordu. Yine bu şekilde yapılan, yani insanın salt kendi aklına dayanarak kendi
Tanrısını ve evren teorisini meydana getirebileceğini varsayan teolojiye de “Doğal
Teoloji” adı veriliyordu. Nitekim böyle bir din anlayışının ünlü temsilcileri olan Jean
Bodin ve Herbert of Cherbury, aklı doğal bir ışık olarak görmüş ve dinin, vahyin değil
de, aklın ürünü olduğunu savunmuşlardır. Bu iki düşünüre göre, dinin temel inançlarını
bize akıl gösterir, çünkü bu inançlar bizim doğamızda, aklımızda yerleşiktirler. Onlar,
Tanrı’nın varlığına, O’na inanma, saygı göstermenin gerekliliğine ve bunun insanları
erdemli yapacağına inanırlar
54
.
Bu şekilde Bodin, Herbert ve Toland gibi düşünürler tarafından gündeme getirilen tabiî
din arayışı
55
daha sonra, J. J. Rousseau’da “Uygarlık Dini” ve nihayet ondan etkilenen
Auguste Comte’da da “ nsanlık Dini” şeklinde devam edecektir. Nitekim Rousseau’ya
göre “din, yüksek bir varlığın bizlere verdiği yüksek bir duygudan ibarettir, yeter ki,
tapınma biçimleri, kuralları din adamları gibi gereksiz araçlar onu bozmasın!” işte her
vatandaşa görevini sevdirecek akla uygun böyle bir evrensel uygarlık dini yeterlidir
56
.
Bu din, ilk ve bağımsız bir kaynaktan çıkar gibi, kalpten, duygudan, vicdan ve tabiattan
doğar. Onun gayesi, kalbin ihtiyaçlarını tatmin etmek, ahlâki ve manevi hayatımızı
yüceltmek ve kurtuluşa erdirmektir
57
.
Auguste Comte’da ise din, onun pozitif doğa bilimi yanında pozitif bir toplum bilimi ve
pozitif bir ahlâk biliminin kurulması düşüncesinin bir uzantısı olarak yine pozitif bir
zeminde, sosyolojik bir kaynaktan beslenerek ortaya çıkmıştır. Comte, insanlık üzerinde
yaptığı araştırmalar neticesinde dinin en eski toplumlardan beri her zaman için felsefe
ve bilimden daha etkin olduğunu, dolayısıyla sosyolojinin bu kavramı incelemesi
gerektiğine inanıyor. Daha sonra o, ilâhiyatçıların ortaya koyduğu dinin hayallere
54
Cevizci, a.g.e., s.254.
55
Osman Karadeniz, “Takdim”, zmirli smail Hakkı, slam Dini ve Tabii Din, Sad. Osman Karadeniz, .
F.V. Yay., zmir 1998, s. 14.
56
Küçük, a.g.e., s.402; Hançerlioğlu, a.g.e., c.4, s.237-238.
57
Emile Boutroux, Çağdaş Felsefede lim ve Din, Çev. Hasan Katipoğlu, M.E.B. Yayınları, stanbul,
1988, s.33.
22
dayandığı, metafiziğe gömüldüğünü iddia ederek onun yerine sevgi, diğergâmlık,
başkası için yaşama gibi esaslara dayanan insanlık dinini kurmaya çalışıyor. Bu din
mutluluğun ancak birbirimizi sevip birbirimiz için yaşamakla elde edileceğini ileri
sürerek, insanlığı bu dinin Tanrısı, bilginleri bu dinin ermişleri, insanlık sevgisini de bu
dinin temel prensibi yapar. Böyle bir dinin hakim olduğu toplumda insan kendi kişisel
çıkarını değil, toplumun çıkarını düşünecektir. Böylece bu toplumda bencilliğin yerini
diğergâmlık(özgecilik) alacaktır. Nitekim bu anlayışından olsa gerek, Sorbonne kilisesi
önündeki Comte heykelinin altına, “başkası için yaşamak” sözü kazılmıştır
58
.
Aslında slam dünyasında da tabiî din anlayışına paralel bazı görüşler bulmak
mümkündür. Örneğin, Ebu Bekir er-Razi’nin, âlemi meydana getiren bir Tanrı’ya
inanmakla birlikte peygamberliği inkar eden akli din yaklaşımında
59
, böyle bir fikrin
tohumları veya uzantıları bulunabilir.
Ş
imdi tekrar bu şekillerde uzantısını görmeye çalıştığımız deizme geri dönersek şunu
söyleyebiliriz: Her ne kadar deist diye isimlendirilen filozofları bir çerçeve içinde
toplamak güç olsa da, az çok farklılık gösteren deist tavırların çoğu bu akıl dininden
etkilenmiş ve mucizenin inkarına varan bir aklileşme çabasıyla Hıristiyanlığı tabiî din
anlayışına yaklaştırmaya çalışmış, kutsal metinlerin doğruluğu konusunda ciddi
endişeler beslemiş ve yoğun eleştiriler yapmış, din adamlarının ruhani otoritesini
reddedip, aklın kendi başına Tanrı fikrine ulaşabileceği ve kurtuluşu sağlayan ahlak
kaidelerine ulaşabileceğini iddia etmiştir
60
.
Yine onlardan diğer bir gurup da, özellikle Katolikliğin temsil ettiği Hıristiyanlığı
esrarengiz ve mucizeye gömülü olduğu için reddetmektedir. Yine onlardan bazıları Hz.
sa’nın ulûhiyetinin yani teslisi kabul etmemekte fakat aynı zamanda dinsiz
olmadıklarını belirtmek için çok kere kendilerini “Hıristiyan Deist” olarak
isimlendirmektedirler. Onların temel gayelerinden biri, hatta belki de birincisi,
ortaçağdan beri oldukça yaygın olan “akla, mantığa sığmamasına rağmen inanıyorum”
fikri yerine “makul olduğu için inanıyorum” fikrini getirmek ve inancı mümkün olduğu
ölçüde aklileştirmekti
61
.
58
Adıvar, a.g.e., s.337-338; Cevizci, a.g.e., s.181-182; Geniş bilgi için bkz. Boutroux, a.g.e., s.45 vd.
59
Erdem, “Deizm”, s.111
60
Erdem, “Deizm”, s. 110.
61
Aydın, a.g.e., s. 175.