19
tanındığına dair dinden bir karşı tepki almıştır. Tabiri caizse, bilim dini zorlayarak deist
öğretiye sebebiyet verirken, din böylece hem kendini makul bir çizgiye çekmiş
eleştirileri büyük ölçüde karşılamış olurken, hem de bilime yerleşip gelişeceği özgür bir
alan açmıştır. Aslında bilimin etkisiyle doğan deizm yarattığı özgür fikri ortamla bu
sefer bilimin gelişmesinde önemli bir fonksiyon da icra etmiştir. Zamanla bilimin batı
toplumunda gelişip kök salmasında, benimsenmesinde, kilisenin otoritesinin kırılması,
taassubun aşılması, toleransın yaygınlaştırılması ve hem dini hem de toplumsal
özgürlüklerin genişletilmesinde çok etkili olmuştur.
Yine Hıristiyan Batı toplumunda Kilise ile bilim adamlarının arası açıldıkça ve din
adamlarının, Tanrı ve din adına, bilim adamlarının faaliyetlerine müdahaleleri arttıkça,
deizmin temsil ettiği görüş, bilim dünyasına bir rahatlık getiriyordu. Çünkü eğer Tanrı,
âlemi yarattıktan sonra ona müdahale etmiyor ve uzaktan izliyorsa, ne bir kişinin, ne de
bir teşkilatın âlem hakkında araştırma yapan bilim adamlarına müdahale hakkı yoktur
46
.
Böylece kilise adına yapılan kovuşturmalar ve cezalandırmalar
47
felsefi temellerini
yitiriyor ve belli ölçüde savuşturuluyordu.
Buna bağlı olarak deizm, gelenekleşmiş anlayış ve yorumların tenkit edilmesine de
olanak sağlıyordu. Madem ki Tanrı aleme müdahale etmiyor, o halde tarihte olup biten
hiçbir şey dokunulmaz, yahut kutsal sayılamazdı. Kilise, Tanrı’nın bedeni değil,
düpedüz bir insan eseriydi. Kimse onun arkasına sığınıp başkalarını mahkum edemezdi,
işte bu anlayıştan güç alan ve tabiatla ilgili taze bilgilere, genel geçer hükümlere ulaşan
birçok Batılı bilgin, dini inançlara başvurmaksızın alemi açıklayabileceğine inandı ve
bu fikre paralel gelişen dışardan müdahale edilmeyen, otonom bir âleme yönelen bilim
adamları bilimin yolunu da açmış oldu. Dolayısıyla bütün bu açılardan bakıldığında
deizm, dini konulara akli metotları uygulayan ve Hıristiyan aleminde taassubun,
baskının kırılmasına yardımcı olan yarı dini yarı felsefi bir harekettir. Onun doğuşu ve
yükselişi ile Batı dünyasında akılcılığın, Almanya’da ise aydınlanmanın ve genel
anlamda bilimin gelişimi arasında bir paralellik vardır
48
.
Son olarak şunu da ifade edelim ki, deist düşünürler her fırsatta geleneksel
Hıristiyanlıktaki yanlış uygulama ve batıl inançları eleştirmiş, taassup yerine tolerans ve
46
Aydın , a.g.e., s.173-174.
47
John Bagnel Bury, Fikir ve Söz Hürriyeti, Çev. Avni Başman, Remzi Kitabevi, 2. Baskı, stanbul, 1959,
s.133-134.
48
Aydın, a.g.e., s.174-176.
20
diğergamlığın yerleşmesine yardımcı olmuştur. Onlar dini ve toplumsal özgürlüklerin
önünü açmaya ve böylece bilimin yerleşip gelişebileceği bir yuva yaratmaya
çalışmışlardır. Nitekim Toland, kurduğu akıl dininin rahiplerini bilim, kahramanlarını
ise insanlık tarihinin büyük şahsiyetleri olan bir akıl dini
49
ve bu fikri canlı tutacağı bir
dernek kurarken
50
hep bilime vurgu yapmış, o bilinci canlı tutmuş; Newton ise bizzat
bir bilim adamı olarak bilimsel çalışmanın içinde yer alarak bilimin gelişmesine hatta
yeni kozmoloji gibi yeni bir dönüm noktasına gelmesine sebebiyet vermiştir
51
.
1. 3. Doğ
al Din Anlayış
ı
Rasyonalizmin etkisiyle aklın dine uygulanmasının, deizmin tabiî bir sonucu olarak
dini geleneklerin, hatta vahyin reddedilip yerine akıl dininin ikame edilmesi gündeme
gelmiştir. Rasyonalizmin tesiriyle aklı ön plana çıkaran deizm kendi içerisinde tutarlı
olmak için kaçınılmaz olarak din konusunda böyle bir sonuca varmıştır. Nitekim Bury’e
göre, Locke ‘un tesirindeki deizmin öncüsü John Toland böyle bir sonuca varmış ve din
alanında aklın her şeyi çözebileceğini sanıp Hıristiyanlık Gizemli Değildir (Christianity
not mysterious)
adlı eseriyle, Hıristiyanlığın esrarlı olmadığını ispata çalışırken büyük
ölçüde onu reddetmeye varan bir deizme ulaşmıştır. Nitekim Locke da Hıristiyan
vahyinin akla zıt olmadığını daha doğrusu makullüğünü göstermek için Hıristiyanlığın
Makullüğ
ü
(The Reasonableness of Christianity) adlı eseri kaleme almış ve bu eser
sonraki yüzyılda ngiltere’de çok yankı uyandırmıştı. Bu dönemde Toland ve benzeri
birçok düşünürün kendine örnek aldığı Locke imanı tamamen aklın hükmü
altına koyuyordu
52
. O Hıristiyanlığın vahiy esasını kabul etmekle beraber, eğer vahiy
en yüksek hâkim olan akıl ile tenakuza düşerse vahyin terk olunacağını; çünkü, onun
bize akıl gibi, kati bilgi veremeyeceğini söylüyordu. Kendi ifadesiyle şöyle diyordu:
“Vahye yer vermek için aklı ortadan kaldıran kimse onların ikisinin de nurunu
söndürmüş olur; Ve yaptığı iş, âdeta, bir kimseyi, pek uzaklardaki gözle görülmez
bir yıldızı teleskopla görmek için gözlerini çıkartmağa ikna etmek gibi bir şey olur
53
.
49
Hasan Küçük, slâm ve Batı Felsefelerinde Sistematik Problemler, Dersaadet Yay., stanbul. 1980,
s.401; Gökberk,
a.g.e., s.363.
50
Paul Hazard, Batı Düşüncesindeki Büyük Değişme, Çev. Erol Güngör, Ötüken Yayınları, stanbul, 1999
s.280.
51
Ayvaz, a.g.e., s.37.
52
Geniş bilgi için bkz. smail Çetin, John Locke’da Tanrı Anlayışı, Vadi Yay., Ankara 1995, s.88-94.
53
Bury, a.g.e., s. 127-128.