42
(theist)
tarafından, Tanrı’nın yaratılmış olan dünyanın ötesinde ve ondan bağımsız
olarak varoluğunu ifade etmek için kullanılır
105
.
Ancak, burada bizim üzerinde durduğumuz içkinlik, panteizm ve diğer Tümtanrıcı
sistemlerin tamamen Tanrı’nın içkinleştirilmesine dayanan görüşünden çok farklıdır.
Klasik Tümtanrıcı sistemlerdeki hulul süreci veya tabiatın Tanrı’yla eşit ve özdeş
oluşunu ifade eden içkinlik anlayışından çok, pratik ve karmaşık beşeri hayatlarımız
sözkonusu olduğunda, dünyanın ilahi, aşkın ve kutsal olandan, yani Tanrı’dan
kurtarılıp, O’nun yerine ikame edilen kategorilerin oluşturduğu içkinlik çeşidinden
bahsediyoruz. Aşağıdaki paragraflarda görüleceği gibi, burada ele aldığımız içkinlik,
sükülerizmle eşanlamlı olan ve hayatı adım adım profanlaştıran, yerine tabiat-madde
paradigmasını koyan bir süreçtir.
Batı modernitesinin gidişatı aslında içkince olmaktan başka bir şey değildir. “Dünya
(insan ve tabiat) maddede içkin tabiat yasalarına tabidir,” “insan ya üretim (Adam Smith
ve Marx) ya da üreme (Freud) cinsinden tanımlanır”, “insan bilinci fiziki bedeninden
ayrılamaz”, “kan ve toprak ulusal özellikleri belirler”, “insan ya tabiî ya da sosyal
çevresi yahut genleri tarafından belirlenir”, “bilim değer yargılarına nispet edilemez,
kendi değerlerini kendinden alır,” vs. ifadelerinden herhangi birini sarfedersek, bilinçli
olarak veya olmayarak, oldukça organik ve tekçi, bütüncül, kendine yeterli, kendini
referans alan kendini açıklayan bir evreni ve bunun dışında bir şey olmadığını yani
Tanrı’ya yer olmadığını, varsa da hayatımıza müdahale etmediğini büyük oranda
varsayarız
106
.
1.4. Kapsamlı Sekülerizm ve çkinlik
Sekülerizm, genelde “kilise ve devletin ayrılması” olarak tanımlanır. A. Elmessiri, daha
öncede belirttiğimiz gibi, sekülerizmi “kısmi sekülerizm” ve “kapsamlı sekülerizm”
olarak ikiye ayırır
107
. Kısmi sekülerizm, hiçbir kapsayıcılık iddiasında bulunmayan,
kendisini siyasetin alanı ile sınırlayan bir dünya görüşüdür, ve insani, ahlaki ve dini
değerlerle bir arada yaşayabilir. O sadece örgütlü ve kurumlaşmış dinin devlet işlerine,
dar anlamıyla siyasi sürece karışmasına itiraz eder. Hıristiyan ve Müslüman pek çok
105
Aynı yer. Ayrıca Bkz. Aydın, Din Felsefesi, s.170-171, 179-190.
106
A.g.m. s. 73-74.
107
Aynı yer
43
dindar düşünür, sekülerizmin bu çeşidi ile bir arada yaşamaya gönüllüdür. Aslında
Elmessiri, kısmi sekülerizme yüklediği bu anlamlarda son zamanlarda çok tartışılan
“laiklik” kavramını açıklamaktadır.
Kapsamlı sekülerizm ise bütünüyle farklı bir bakış açısıdır. Bu sadece kilise ile devletin
ve kamusal hayatın bazı yönlerinin ayrılmasını amaçlamaz. (Dini, ahlaki veya insani)
bütün değerlerin sadece devletten değil, aynı zamanda kamusal ve özel hayattan ve
genelde dünyadan ayrılmasını amaçlar. Başka bir deyişle, değerlerden arınmış bir
dünyayı hedefler.
Ancak, biraz derinlemesine araştırırsak, kapsamlı sekülerizmin aslında tabiat-madde
paradigması ve maddede içkin tabiî yasaları öne alan bir anlayışla işlediğini keşfederiz;
bu maddiyatçı tekçiliğin ve içkinlik metafiziğinin bir çeşidinden başka bir şey değildir.
Bazı insanların iddia ettiği gibi, kapsamlı sekülerizm alenen ya da sürekli Tanrı tanımaz
(ateist) değildir. Sıklıkla ve büyük ölçüde yaradancıdır (deistic) ve bundan dolayı
Tanrı’ya inanma konusunun etrafında dolanmaktadır. Tanrı’nın varlığını inkar etmekten
çok O’nu sınırlamaktadır. Çünkü O epistemolojik, ahlaki, estetik ve ifade
sistemlerimizin oluşumuna müdahale etmemektedir.
108
Sınırlama süreci temelde bir içkinleştirme sürecidir. Hayatlarımızdan çıkartılmış bir
Tanrı önemsiz hale gelir ve insan, ulaşılamaz ve erişilemez olduğu için O’na hiçbir
referansta bulunmaksızın hayatını sürdürebilir.
ş
te, Tanrı’nın bu anlamda sınırlandırılmasından sonra, insan kendini evrenin ve
içkinliğin merkezi olarak ilan etti. Ancak, insanın kamusal hayatının değişik alanları
bütün dini, ahlaki ya da insani değerlerden ve gayelerden ve insanın kavrayışından
ayrılarak içkinleştirildi. Bu alanların her biri kendini referans alan, kendini açıklayan,
kendinden daha temel bir şey tarafından aşılamayan veya daha temel bir şeye
indirgenemeyen mutlak, nihai birer kategori haline geldi. Diğer bir deyişle insan
hayatının her bir alanı (iktisat, devlet, tarih, toplum, bilim, vs.) tabiat-maddenin yapısal
özelliklerini taşımaya başladı ve bunlar Tanrı’nın işlevsel muadili olan tabiat gibi
ilahlaştırıldı
109
.
108
A.g.m. s.75.
109
A.g.m. s.78-79
44
Paralel bir süreç insanın kendi ben’inde ve özel hayatında da sürüyordu. Ben’in değişik
yönleri, insani değerlerden, ilkelerden ve gayelerden kendini arındırma yoluyla
içkinleştirildi.
Kamusal ve özel hayatın bu şekilde içkinleştirilmesi insani olanın tedricen aşınması,
ifsad edilmesi, nihai olarak da ortadan kaybolması ve hem içerden hem de dışardan
tabiat-madde paradigması tarafından tahakküm altına alınması anlamına geldi.
Bu tabiatçı, maddiyatçı tekçiliğin zaferidir. Bu, insanın çözülmesine yol açan, tedrici ve
yavaş cereyan eden bir içkinleştirme / modernize etme sürecidir. Yine bu, deizmdeki
sınırlandırılmış, âtıl Tanrı düşüncesinin (ve profan dünya görüşünün) bir sonucudur
110
.
Batı’da kamusal ve özel alanları içkinleştirmenin paradigma evresini sıralayacak
olursak şu alanlarda cereyan ettiğini görürüz:
ktisadi alanın içkinleştirilmesi, siyasal alanın içkinleştirilmesi, toplumun
içkinleştirilmesi, tarihin içkinleştirilmesi, ulus ve vatanın içkinleştirilmesi, bilimin
içkinleştirilmesi. Fakat içkinleştirme süreci burada bitmedi. nsanın iç varlığının değişik
yönleri de içkinleştirildi: nsanın aklı içkinleştirildi, adı “akılcılık” oldu; kalbi
içkinleştirildi, “romantizm” oldu; sanat da içkinleştirildi ve “sanat sanat içindir” anlayışı
yükseldi. Son olarak, insan bedeni içkinleştirildi ve aile kurumu büyük yara aldı;
eşcinsellik, başıboş sex, vs. artmaya başladı
111
.
nsan hayatı bu şekilde insani, ahlaki, dini ilkelerden, değerlerden, gayelerden ve
endişelerden özgür kılınarak; özerk ve kendini referans alan mutlak kategoriler
tarafından kuşatılmaya yüz tuttu. nsanın, en azından bazı çevrelerde onlar üzerinde
hiçbir kontrolü yoktur. Oysa insan, dini (manevi, değerlerle dolu) bir hayata sahipti.
Ş
imdi ise tabiat-maddenin özelliklerini taşıyan bir hayatı var. Bu yüzden de, tümüyle
kendi özüne yabancıdır bu hayat. Çünkü Tanrı’nın müdahale etmediği insan hayatına,
O’nun yerine ikame edilen başka değerler konuldu, ve bu değerler kontrol edilemeyen
mutlaklar olarak ilahlaştırıldı. Hümanizm, ırkçılık, faşizm, ulus-devlet, iktisat,
proleterya diktatörlüğü, prometheus, Dr. Faustus, vs. bu seküler mutlaklardan bir
kaçıdır.
110
Aynı yer
111
A.g.m. s.79-83
Dostları ilə paylaş: |