34
faaliyetlerle bu hatırayı canlı tutmaya çalışan bir grup özgür düşünürü andırmaktadırlar.
Nitekim onlar, daha önce de söylendiği gibi, Paine’nin Akıl Çağı adlı eserindeki
prensiplere bağlı olarak ve yine Jefferson’un “..insanların görüş ve inançları ... gayri
ihtiyari olarak, kendi akıllarına sundukları delilleri takip eder.” (... the opinions and
beliefs of men... follow involuntarily the evidence proposed to their minds.)
sloganıyla
hareket etmektedirler
92
.
4. Deizmin Diğ
er Tanrı Anlayış
larıyla liş
kisi
Bütün bunlar, Tanrı-âlem ilişkisini farklı şekillerde yorumlamaya çalışan, hem dini hem
de felsefi kaygılarla doğan sistemlerdir. Deizm, ezeli, şuurlu ve âlemi bilen mutlak
kudret sahibi bir Tanrı anlayışına dayanan klasik teizmden; Tanrı-âlem ilişkisini ortadan
kaldıran, her şeyi ihtiva eden ve adetâ âlemle özdeşleşen bir Tanrı anlayışına dayanan
klasik panteizmden; zaman içerisinde kalıp değişen ve zaman dışında kalıp değişmeyen
iki ayrı yanı bulunan çift kutuplu bir Tanrı anlayışına dayanan pan-enteizmden; bu
konuda nötr bir tavrı benimseyen ve Tanrı’nın bilinemeyeceğini iddia eden klasik
agnostisizmden ve yine son olarak da negatif bir tavırla Tanrı’nın varlığına inanmayan
hatta O’nun yokluğunu ispata kalkışan ateizmden ayrılır. O, sadece ilk sebep olarak
kabul edilen ve âleme müdahale etmeyen bir Tanrı anlayışına dayanır. Onun Tanrısı,
âlemi bilen irade ve kudret sahibi olan teizmin Tanrısından; zaten yaratma diye bir
problemi olmayan, âlemle özdeş olan ve ne bir zat olan dolayısıyla ne bilgisi ne iradesi
ne de kudreti olan panteizmin Tanrısından; zaman içerisinde insanla ortaklaşa gelişen
bir yaratma fiili içerisinde olan fakat bilgisi, iradesi ve kudreti hakkında susulan veya
henüz bir şey söylenmemiş olan pan-enteizmin Tanrısından farklı olarak, âlemin ilk
nedeni, ilk hareket ettiricisi olan, koyduğu yasalarla kendi kendine mükemmel bir
ş
ekilde işleyen âlemi varlığa getiren ve artık ona hiçbir şekilde müdahale etmeyen,
bilgisi, kudreti ve iradesi silik bir Tanrıdır ve her halde bu yüzden bilime rahat hareket
edebileceği özgür bir alan açtığı düşünülür. Agnostisizm ise Tanrı hakkında susarken,
ateizm zaten bu kavramın insan unsuru olduğunu iddia ediyor. Deizm daha çok Tanrıyı
ereksel bir neden olarak kabul etmekle Aristoteles’e dayanırken; Panteizm, Plotinus’un
geliştirdiği Yeni-Platonculuk’a dayanan ve daha sonra belli bir şekli slam Felsefesinde
“Sudur nazariyesi” olarak ve yine slam Tasavvufunda ise “Vahdet-i Vücut” şeklinde
92
Bkz. http://www.deism.com/
35
gözüken, Batı dünyasında ise özellikle Spinoza’da son şeklini bulan dini ve felsefi bir
karakter taşıyan monist sisteme dayanır
93
. Birincisi tam aşkın, öyle ki yarattığı evrene
müdahale edemeyecek kadar uzak düşmüş; ikincisi, ise tam içkin yani tabiatın içerisinde
eriyen bir Tanrı anlayışına dayanarak, diğer görüşler arasında birbirine en uzak iki
görüşü temsil ederler.
Kısaca deizm, Tanrı’nın dünyayla ve insanla güçlü bir ilişki içinde olduğunu hatta
gerekirse mucizeyle tabiat kanunlarına müdahale edebileceğini kabul eden teizmden,
Tanrıyı doğaya katıştırıp eriten panteizm’den, Tanrı’nın varlığının bilinemeyeceğini
düşünen agnostisizmden ve Tanrı’nın varoluşunu inkar eden ateizmden ayrılır. Feodal
dinsel anlayışların baskın olduğu yerlerde, Deizm, çoğu zaman ateizmin el altından bir
biçimi, maddecilerin dini saf dışı bırakmalarına uygun düşen bir yolu olmuştur
94
. 17. ve
18. yüzyıllardaki deistlerin teizme yönelttiği eleştiriler 19. yüzyılda ateizmin işine
yaramış ve ateizme basamak olmuş ve zemin hazırlamıştır. Nitekim Rönesans’tan sonra
ateizm, gizlilikten kurtulmaya başlamış, daha önceleri genelde deizm olarak gözüken
ateizm artık açıkça tartışılmaya ve savunulmaya başlanmıştır. Bilindiği gibi ateizm,
aydınlanmaya kadar daha çok materyalizmin tabiî bir sonucu olarak ortaya çıkıyordu.
Fakat Kant ve Hume’un teizmi eleştirisiyle farklı bir zemine kök salarak gelişmiş ve
yine Darwin’in Evrim Teorisi, Freud’un Psikanaliz görüşü, Yeni-Pozitivizm ve
Varoluşçuluk ile daha da güçlenmiştir
95
.
Agnostisizmle olan ilişkisine gelince deizm, aklı hem Tanrı hem de âlemin bilinmesi
için yeterli görmesi hatta bunda ısrar etmesi, zaten Newton’da temelini bulan Tanrı’nın
doğa kanunları aracılığıyla faaliyet gösterdiği ve bu kanunların araştırılması ve
keşfedilmesi Tanrı’nın da bilinmesi, eserden müessire gidileceği şeklindeki hem dini
hem de bilimi aynı görüş içinde meczeden yaklaşımla, Tanrı’nın bilinemeyeceği,
birtakım hislerle inanılsa bile böyle bir inancın ispat edilemeyeceği, aklın bu konuda
yetersiz kaldığı şeklindeki bir bilgi sistemine dayanan agnostisizmden ayrılır. Fakat yine
de deizmin, ateizme yol açtığı gibi agnostisizme de yol açtığı, öncülük ettiği
söylenebilir. Ateizme göre daha yeni bir tavrı oluşturan, çünkü ancak ateizmin de
eleştirdiği teizmle aynı temele dayanarak tutarsızlığa düştüğü şeklindeki ince felsefi
anlayışın gelişmesiyle, ciddi bir felsefi zeminde ortaya çıkan agnostisizme özgür
93
Aydın, a.g.e., s.170-208; Topaloğlu, a.g.e., s.19-25; Bolay, a.g.e., s.101-113; Cevizci, a.g.e., s.19-20.
94
Ivan Frolov, Felsefe Sözlüğü, Çev. Aziz Çalışlar, Cem Yay., 2.Baskı, stanbul 1997, s. 100.
95
Topaloğlu, a.g.e., s.20-25.