1586
* TAED
57
Hakan SARAÇ
Eş dost görmesin,
Amanın dağlara taşlara! (Saraçbaşı, Minnetoğlu, 2002, s. 213).
b) Dede Korkut Kitabı’nda ve Orhun Abideleri’nde görüldüğü üzere Türklerde, zaman
zaman dağlar kişileştirilmiştir. “Manas destanında da dağlar, büyük bahadırlar gibi
görülmüştür” (Ögel, 1971, s. 295). Bu yüzden, Türk halkı tarafından dağ kavramı kişileştirilerek
insana benzetilmektedir. Bu algının oluşumunun temelinde canlıcılık olarak bilinen Animizmin
5
etkisinin olduğu söylenebilir. Türk dilinde bu benzetme olayının gerçekleştiği ifade ‘güvendiği
dağlara kar yağmak’ deyimidir. Ayrıca, bu deyim Türk halkının kültüründe dağlara sonsuz
güven duyulduğunu ve onların benimsendiğini gözler önüne sermektedir.
Örnek 1) Güvendiği dağlara kar yağmak: ‘Güvendiği kimseden yardım gelmeyeceği,
güvendiği şeyin işe yaramadığı anlaşılmak’ (Aksoy, 2013, s. 832).
– Sen hayatı hala birkaç lokma yiyip yatıp uyumak sanıyorsun. Piyasa her gün
değişiyor. Bir gün güvendiğin dağlara kar yağacak, çoğalmayan para azalmak zorundadır
[Orhan Hançerlioğlu – Ali, 68];
Kar yağdı güvendiğin dağlara,
Balık olmuş takılmışım ağlara,
Medet! Dedim yardımıma gelen yok,
Kara bahtlı, kem talihli garibim
c) Türklerin mitolojik düşünce sisteminde ve dini inançlarında
dağ kavramı, “dünyanın
kozmik merkezi, kutsal yerler, ilahi kuvvetin kendisini gösterdiği mekanlar, hayatın ve ölümün
kaynağı” olarak görülmüştür (Baş, 2013, s. 169). Fakat, bu söylemlere ek olarak dağların
ruhlara, perilere ve devlere ev sahipliği yaptığına inanılmaktaydı. Buradan anlaşıldığı üzere,
Türkler dağlarda iyi ruhlardan başka kötü ruhların da yaşadığına inanmaktaydılar. Başka bir
mitolojik inanışa göre: “dağlardaki kötü ruh, birinin adını söylediğinde dönüp bakmamak
gerekir. Aksi takdirde o insanı alır götürür veya canını alır” (Karakurt, 2012, s. 256). Böylece,
5
“Animiz“ – “Doğa olayları ve güçleri karşısında aciz kalan insanlar onları canlandırma, kişileştirme yoluyla
anlamaya ve meraklarını gidermeye çalışmışlardır; insanı aşan doğa varlıklarının üstünlüğünü kabul edip onlara saygı
göstermişlerdir”
(http://www.acikders.org.tr/pluginfile.php/2491/mod_resource/content/2/4.%20HAFTA.pdf,
14.03.2016)
Rus ve Türk Dil Dünya Görüşünde “Dağ” Kavramı (Kültürdilbilimsel Analiz)
TAED
57* 1587
kötü dağ ruhlara aykırı davranılması durumunda, onların insanlara ciddi zararlar
verebileceklerine inanılırdı. Bu bağlamda, Türklerde
dağ kavramının ‘tehlikenin meydana
gelebileceği, insanların yaşam alanlarından uzakta çeşitli mitolojik tiplerin yaşam sürdüğü bir
yer’ olarak algılandığını söylenebilir. Bu duruma aşağıdaki deyimler örnek verilebilir:
Örnek 1) Dağa kaldırmak: Kaçırıp ıssız bir yere götürmek;
Yalnız Efe’den kimsenin şikayeti yokmuş. Ne kimseyi dağa kaldırmış, ne de fidye istemiş
[Ömer Seyfettin – İlk Düşen Ak. Yalnız Efe];
Emine naz etme gayrı,
Dinsin kalbindeki ağrı,
Ya gel rızanla bağa,
Ya seni kaldıracağım dağa
Örnek 2) Dağa çıkmak: İsyan etmek, asi olmak;
Bu mühendislerden biri… Meşrutiyet ihtilalinde Niyazi Beyle beraber dağa çıkmış,
hareket ordusu ile İstanbul’a yürümüştü [R. Nuri Gültekin – Kavak Yelleri, 68];
Güneydoğu’da dağa çıkmanın yolları kesmeye çalışıyorlar. Dağa çıkmanın yolunu
kesmek mümkün değil. Türkiye’deki siyasi ve hukuki sistem insanların isyan duygularını
hortlatacak
kadar
fazla
(http://hicrandergisi.com/siyaset/daga-cikacak-adam-cok-da.pdf,
08.06.2016).
Örnek 3) Dağdan gelip bağdakini kovmak: Bir yere sonradan geldiği halde
sahiplenmek (Doğan, 2011, s. 335).
Bak sen bak ya…Dağdan gelip, bağdakini kovmaya başlamışlar sahillerimizde…2
haftadır üst üste Gökçe tepe ve İtalyan Koyu’nda Pazar tatilini geçirmek isteyen bir
hemşerimize, tavır koymuş birileri, ‘gidin başka yere!’ diye…
(
http://www.medyakesan.com.tr/,
19.05.2016);
Zonguldak’taki arkadaşların ‘Meslek dayanışması’ anlayışı salt ‘hemşerilikle’ mi
sınırlı? Eğer durum, hemşerilik ve arkadaşlıkla sınırlıysa bu yaptıklarına ne derler? ‘Dağdan
gelip, bağdakini kovmak’… (http://www.caycuma.org/haberoku.asp?id=1636, 19.05.2016).
1588
* TAED
57
Hakan SARAÇ
‘Dağa kaldırmak’ ve ‘dağa çıkmak’ deyimlerindeki dağ sözcüğünde oluşan algının
temelinde ülkemizde meydana gelmiş olan sosyo-politik krizin etkisinin de olduğunu söylemek
mümkündür. Fakat, Türk halkının dil bilincinde yer edinmiş olan bu algının oluşumunda
yaşanılan siyasi krizlerden daha ziyade, eski mitolojik düşüncenin etkisinin olduğu söylenebilir.
d) Yaşanılan yerlerin karakteristik özellikleri bir halkın düşünce yapısını ve yaşam
şeklini etkilemektedir. Bunun doğal sonucu olarak herhangi bir halkın dili de bundan derin bir
şekilde etkilenmekte ve buna göre dilin yapısı şekillenmektedir. Türklerin yaşadıkları
coğrafyalara bakıldığında daha çok engebeli, yüksek dağlık alanlarda hayat sürdükleri göze
çarpmaktadır. Yüzyıllar boyunca iç içe yaşadıkları dağlar, Türk halkının yaşamının bir parçası
haline dönüşmüştür. Yüksek kesimlerde ve sarp yerlerde yaşamaya alışmış olan Türkler dağ
kavramını ‘uçsuz bucaksız, geniş, engin, açık yerler’ olarak algılamaktadır. Çünkü Türk halkı
için dağlar bozkırlardan, geniş ovalardan, alabildiğine düz alanlardan farklı yerler değildiler. Bu
algının yansıması Türk dilinde kullanılan ‘dağ taş’ deyiminde açıkça görülebilmektedir:
Örnek 1) Dağ taş: ‘Geniş bir saha, her taraf’ (Doğan, 2011, s. 335).
Gönül ümidim yoldaşı,
Durmaz gezer dağı taşı;
Son nefeste olsa kişi,
Gine onda umut yaşar [Aşık Veysel Şatıroğlu, Semai];
Türk beyi, kim bilir kaçıncı kez sefere çıkar ordusuyla dağ taş, dere tepe demez aşar da
aşar. Ağustos sıcağı, dudakları çatlatır, damakları kurutur. Bu sırada, boz bulanık tepelerden,
ak
saçlı
bir
ana,
omzundan
ayran
bakracıyla
görünür
(http://abdigm.meb.gov.tr/uzaktaki_yakinlarimiz/8_10_ders_kitabi1.pdf, 08.06.2016).
e) Tabiatın bir parçası olan
dağ kavramının Türk halkının dil bilincinde ‘olağanüstü
büyük, kocaman, kıpırdamaz (sabit)’ gibi nitelik bildiren birtakım kültürel anlamları
çağrıştırdığı görülmektedir. Bu çağrışımın yansıması ‘dağ (dağları) devirmek’ deyiminde
bulunmaktadır.
Örnek 1) Dağ(dağları) devirmek: Güç yetmezmiş gibi görünen büyük, ağır işler
başarmak (Aksoy, 2013, s. 702).