1600
* TAED
57
Cengiz GÖKŞEN – Rukiye GÖKŞEN
of its characteristics, is among the most common types of folk culture
products. All characteristics of the Turkish nation and almost all constitutive
material and spiritual elements of Turkish culture can be seen in the folk song.
In this context, also mountains which have a separate position in Turkish
culture from past to present we encountered with in various roles and
functions in folk songs.
Mountains, is one of the nature-related elements within the pre-Islamic
Turkish belief system. Due to the earth huge hump properties that have all
long it has been a mysterious place and presence for mankind. Mountains
whit its heights, glory,snow on top, always with snow and rain, presentations
of sheltering and feeding facilities to the animals that live in, along side being
an indispensable element of the Turkish nomadic lifestyle, Depending on
many reasons they create an alive and supreme asset belief in Turkish people
social life. This belief, naturally, the Folk songs are products that originating
from the people life.
The people, Due to experienced events how did they perceive mountains
reflected it on the song in the same way. Usually mountains, emerge as a
sublime, holy, possessed of the will and power entity. People are begging the
mountains to meet the part of demands and wishes. In the some of the songs
mountains either itself is an obstacle or they prevent the realization of the
wishes of the people with what they do. Furthermore, mountains are an entity
that sometimes can be as ancestor, protective, sustaining, confidant, an entity
that asylum in it, an entity that get the news from the sublimes or from distant
lands. In this context, “mountain” symbol in the folk songs are examined and
as a mystical element in the songs of Turkish folk culture has been
determined that continue to exist.
Keywords: Folk songs, mountain, mountains in the Turkish culture.
Giriş
Türküler, halk kültürü içinde en yaygın ve sevilen türlerin başında gelir. Bu kadar
sevilmelerinin ve yaygın olmalarının sebebi kendi özelliklerindendir. Türküler, halkın günlük
yaşantısından kaynaklanan, halkın duygu ve düşüncelerini, dileklerini, nefretlerini, hasretlerini,
umutlarını, alkışını-kargışını halkın kullandığı dille anlatan bir türdür. Türkülerde duygu ve
düşünceleri daha etkili, daha güzel ifade etmek amacıyla sembollerden de istifade edilir.
Temaların seçimi, işlenişi, kullanılan malzemeler, renkler, simgeler, o milletin kültürü, düşünce
sistemi ile şekillenir. Türküler, kültür malzemeleri içinde hususi yerini biraz da kullandığı
dilden almaktadır (Köksel, 2005, s. 82). Türkülerin birçoğu acının, hasretin, gurbetin, hüznün
dile gelmesidir. Bu bakımdan coğrafyaya bağlı türlerdendir. Türkülerdeki coğrafi unsurların
başında ise dağ gelmektedir. Bu bağlamda halk türkülerinde sıkça ve birçok fonksiyonla
karşımıza çıkan sembollerden biri de dağdır. Gürbüz-Şahin tarafından TRT repertuvarında
kayıtlı 4440 türkü üzerinde yapılan coğrafi isimlerle ilgili bir çalışmada 875 kez ile en çok
geçen ismin dağ olduğu tespit edilmiştir (Gürbüz-Şahin, 2011, s. 1638). Bu sayıya aynı türkü
“Dağ”ın Türkülere Mitik Bir Öge Olarak Yansıması
TAED
57* 1601
içindeki mükerrer geçişler dahil değildir. Buradan hareketle hemen her beş türküden birinde
“dağ” sözcüğünün en az bir defa geçtiği söylenebilir.
Bu çalışmada, halk türkülerinde yer alan “dağ” sembolü üzerinde durulacak, aslında
coğrafi bir terim olan “dağ”ın sembolik olarak hangi anlamlarda, niçin ve hangi fonksiyonlarda
kullanıldığı tespit edilmeye çalışılacaktır.
Türkünün Tanımı ve Ortaya Çıkışı
Türkü, Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan Türkçe Sözlük’te, “hece ölçüsüyle
yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume” (TDK, 2005, s. 2021) şeklinde kısaca
tanımlanmıştır. Ayrıca türküler üzerine çalışma yapan birçok Türk bilim insanı türküyü
tanımlamaya ve türkülerin nasıl ortaya çıktığını izah etmeye çalışmışlardır (
Özbek 1994, s. 63-
64;
Başgöz, 2008, s.15; Bekki, 2004, s. 26-27; Çetindağ, 2005, s. 17-18; Yakıcı, 2007, s. 44;
Boratav, 1992, s. 150; Kaya, 1999, s. 132; 2010, s. 733).
Bu tanımlar ve açıklamalara göre türküler, Türk halk şiirinin en eski türlerinden biri
olup, çeşitli sayılarda, hece ölçüsüyle söylenmiş mısralardan oluşan, sevgi, özlem, hasret, gurbet,
nefret, doğruluk, dürüstlük, mertlik, kahramanlık, iyilik, şefkat, merhamet, mutluluk, umut,
hayal gibi içinde yaşanılan zaman veya gelecekle ilgili kişisel duygu ve düşünceleri dile getiren;
ait olduğu toplumun hayatına yön veren inanç, âdet, gelenek, görenek, töreleri içeren; savaş, göç,
kıtlık, sel, deprem gibi toplum hayatını derinden etkileyen konuları işleyen; zaman içinde yapı
ve muhtevasında değişikliğe uğrayabilen; kişisel hâletiruhiye yanında, doğumdan ölüme kadar
her türlü toplumsal olayda kendisine has bir ezgiyle söylenen ve ezgileriyle birbirlerinden
ayrılan, halkın ruh hâlini, derdini, neşesini, zevkini, dünya görüşünü yansıtan ürünlerdir.
Kısacası türküler, halkın maddi ve manevi tüm değerlerini bünyesinde barındıran, sevinçlerini,
kederlerini, duygularını, düşüncelerini yansıtan ve doğumdan ölüme kadar halkın yaşamış
olduğu olaylara ve durumlara bağlı olarak ortaya çıkan; Türk toplumundaki en yaygın, en eski
ve en sevilen türlerden biridir. Diyebiliriz ki Türk toplumunda kulağına türkü tınısı ve sözü
çalınmamış ve ömründe türkü mırıldanmamış hiç kimse yoktur. Tanpınar’ın belirttiği gibi, “biz
bu türkülerin milletiyiz.” Bu bağlamda türkülerin, Türk kültürünü yansıtan bir ayna olduğunu,
Türk milleti var olduğu sürece türkülerin, türküler söylendiği müddetçe de Türklerin var olacağı
söylenebilir.
Türküler kendiliğinden ortaya çıkan türler değildir. Yukarıdaki açıklamalarda genel
hatlarıyla belirtildiği üzere, türküler genellikle halkın yaşamış olduğu veya şahit olduğu olay ve