Erdem ve mutluluk



Yüklə 32 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə40/77
tarix14.05.2018
ölçüsü32 Kb.
#43822
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   77

Oysa şimdi yumaklar gibi 
Mahkûmuz yerde sürünmeye 
Kuru Yapraklar 
Bir parolayız biz; 
Kullanmalıydın bizi; 
Senin tembelliğin yüzünden 
Hayat esirgendi bizden. 
Kurtlar yiyor hepimizi, 
İçimizi, dışımızı; 
Bir meyveye gölge vermek, 
Hayal oldu sonsuza dek. 
Havada Bir İnilti 
Şarkılarız biz; 
Söylemeliydin bizi! 
Kalbinin ta derinlerine 
Tıktı umutsuzluk bizi. 
Bir köşede bekledik, 
Ama çağırmadın bizi. 
Sana da, sesine de 
Lânet olsun, bin kere! 
Çiy Damlaları 
Hiçbir zaman dökmediğin 
Gözyaşlarıyız biz. 
Her kalbin ürktüğü 
O keskin buzu 
Eritebilirdik biz; 
Oysa şimdi, 
Onun o sivri ucu 
İnatçı bir kalbin içinde 
118 


de kendi tekliğini, biricikliğini ve özelliğini korumayı istemesi, 
insan varlığının çelişkilerinden biridir.
25
 Bu çelişkinin cevabı ve 
insanın ahlâk probleminin cevabı, daha önce görmüş olduğu-
muz gibi, yaratıcılıktır. 
insanın dış dünya ile yaratıcı bir şekilde ilişki kurması ya 
bir şeyler yaparak, ya da kavrayarak gerçekleşir. İnsan bir 
şeyler yaratır ve yaratış süreci içerisinde, kendi güçlerini 
maddenin üzerinde dener ve kullanır. İnsan dünyayı kavrar -akıl 
ve duygu bakımından, sevgiyle ve akılla kavrar. Akıl gücü ona 
yüzeyin altında kalan şeyleri ahlamak ve objesiyle etkin bir ilişki 
kurarak objenin özünü kavramak imkânını verir. Sevme gücü 
ise, kendisini bir başkasından ayıran duvarı aşmasını ve onu 
anlamasını mümkün kılar. Her ne kadar sevgi ve akıl, dünyayı 
kavramak imkânını veren farklı iki yoldan başka bir şey değilse 
ve biri olmadan öteki olamazsa da, yine de birbirinden farklı olan 
güçleri ifade ederler, yani biri duyguyu, öteki düşünceyi dile 
getirir; bu bakımdan ayrı ayrı incelenmeleri gerekir. 
Yaratıcı sevgi, gerçekten de, çoğu zaman "sevgi" adı veri-
len şeyden çok farklıdır. "Sevgi" kelimesinden daha belirsiz ve 
daha karışık bir kelime belki de yoktur. Nefret ve tiksinmenin 
dışında kalan hemen her türlü duyguyu belirtmek için kullanıl-
maktadır. Dondurmayı sevmekten tutun da, bir senfoniyi sevme-
ye varıncaya kadar, hafif bir hoşlanmadan en şiddetli yakınlık 
duygusuna varıncaya kadar her şeyi kapsamı içerisine almak-
tadır. İnsanlar birine "âşık" oldukları zaman, sevdiklerini hisse-
derler ve birine sahip çıkmalarını da "sevgi" olarak nitelerler. 
Gerçekten de, sevmekten daha kolay hiçbir şeyin olmadığına, 
25
 Yakınlık kurmak ve tekliğini-biricikliğini korumak ihtiyacının bir bileşimi 
olarak anlaşılan bu ilişki kavramı, birçok bakımdan, Charles Morris'in Paths of 
Life (New York: Harper and Brothers, 1942) adlı eserindeki "kopma-bağlanma" 
kavramına benzemektedir; şu farkla ki; Morris'in ağırlık noktası mizaç, benim-
kisi ise karakterdir. 
107 
bütün güçlüğün sevilecek objeyi bulmak olduğuna ve sevgi ala-
nındaki mutsuzluklarının, kendilerine uygun bir eş bulma 
imkânını vermeyen kötü talihlerinden ileri geldiğine inanırlar. 
Oysa kendimizi inandırmak istediğimiz bütün bu karışık düşün-
celere rağmen, sevgi çok özel bir duygudur; ve her insanda 
sevme yeteneği bulunmakla birlikte, sevginin gerçekleşebilmesi 
en güç başarılarımızdan biridir. Gerçek sevgi, köklerini yaratı-
cılıktan alır, bunun için de ona "yaratıcı sevgi" demek uygun 
olur. İster annenin çocuğuna duyduğu sevgi olsun, isterse in-
sanlık sevgisi ya da iki insan arasındaki aşk olsun, sevginin özel 
niteliği ya da özü hep aynıdır. (Daha ileride üzerinde duraca-
ğımız gibi, kendimize ve başkalarına karşı duyduğumuz sevgi 
söz konusu olduğu zaman da yine aynıdır.)
26
 Sevgi objeleri de-
ğişse de, bunun sonucu olarak sevginin şiddeti ve niteliği değiş-
miş olsa da, bazı temel unsurların yaratıcı sevginin her şeklinde 
karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Bu temel unsurlar, ilgi ve ba-
kım, sorumluluk, saygı ve bilgidir. 
İlgi-bakım ve sorumluluk, sevginin, insanı egemenliği altına 
alan bir tutku ya da "etkisi altına alan" bir duygu olmayıp, etkin 
bir güç olduğunu göstermektedir. Yaratıcı sevgide karşımıza 
çıkan bu unsurlar, Yunus Peygamberin kitabında çok güzel bir 
şekilde anlatılmıştır. Tanrı, Yunus'tan Ninova'ya gidip orada 
oturan insanları uyarmasını, kötü alışkanlıklarını düzeltmeyecek 
olurlarsa cezalandırılacaklarını bildirmesini istemiştir. Yunus bu 
görevden kaçmıştır, çünkü Ninova halkının pişman olacağından, 
Tanrının da onları bağışlayacağından korkmuştur. Düzen ve 
yasa duygusu kuvvetli, ama sevgi duymayan bir adamdır o. Şu 
var ki, kaçmaya çalışırken kendini bir balinanın karnında bul-
muştur; bu olay, ondaki sevgi ve dayanışma yokluğunun yol 
açtığı bir yalnızlık ve hapislik durumunun simgesidir. Tanrı onu 
kurtarır ve Yunus Ninova'ya gider. Tanrının söylemiş olduğu 
26
 IV. Bölüm; Bencillik, Kendini-Sevme, Kendi-Menfaatini Düşünme. 
121 


gibi, oradaki halka vaaz eder ve korktuğu şey de olur. Ninova'-
lılar günahlarından pişmanlık duyarlar, yaşayış biçimlerini düzel-
tirler, Tanrı da onları bağışlar ve şehri yok etmekten vazgeçer. 
Yunus çok öfkelenir ve hayal kırıklığına uğrar; bağışlama değil 
"adalet" istemektedir o. Sonunda, Tanrının onu güneşten koru-
mak için büyütüverdiği bir ağacın gölgesinde bir parça rahatlar. 
Ama Tanrı ağacı kurutunca Yunus çok üzülür ve Tanrıya öfkele-
nerek sızlanmaya başlar; Tanrı da ona şu cevabı verir: "Kendin 
yetiştirmediğin, emek de vermediğin bir ağaca acıyorsun; bir 
gecede yetişen, bir gecede ölen bir ağaca. Ninova'yı, sağını 
solunu bilmeyen yüz yirmi binden fazla insanın yaşadığı o büyük 
şehri ben nasıl olur da esirgemem? Ve onca kocabaş hayvanı?" 
Tanrının Yunus'a vermiş olduğu cevabı bir simge olarak anla-
mak gerekir. Tanrı, Yunus'a sevginin özünün bir şey için "emek" 
vermek ve "bir şey yetiştirmek" olduğunu, sevgiyle emeğin 
birbirinden ayrılamayacağını anlatmak istemiştir. İnsan emek 
verdiği şeyi sever ve sevdiği şeye emek verir. 
Yunus'un hikâyesi sevginin sorumluluktan ayrılamayacağı-
nı göstermektedir. Yunus, kardeşlerinin hayatı için sorumluluk 
duymamıştır. O da Kabil gibi şöyle sorabilirdi: "Kardeşimin 
bekçisi miyim ben?" Sorumluluk insana dışarıdan zorla kabul 
ettirilen bir görev değildir; bana düşen bir iş olduğuna inandığım 
bir isteğe, verdiğim cevaptır. Sorumluluk ve cevap kelimesinin 
kökü aynıdır: respondere, cevap vermek anlamına gelir; 
sorumlu olmak demek, cevap vermeye hazır olmak demektir. 
Anne sevgisi, yaratıcı sevginin en sık rastlanan ve anlaşıl-
ması en kolay olan örneğidir; anne sevgisinin özü ilgi-bakım ve 
sorumluluktur. Çocuğun doğuşu sırasında annenin bedeni çocu-
* Yazar burada "responsability" (sorumluluk) ve "respond" (cevap vermek) 
kelimelerinin, aynı kökten gelmiş olmaları dolasıyla, anlam bakımından da 
yakın olduklarına dikkati çekmek istiyor. (Çevirenin notu.) 
122 

ğa "emek" verir ve doğumdan sonra gösterdiği sevgi de onu 
yetiştirmek için harcadığı çabadan başka bir şey değildir. Anne 
sevgisi, çocuğun kendini sevdirmek için gerçekleştirmek 
zorunda olduğu şartlara bağlı değildir; yalnızca çocuğun isteği 
ve annenin bu isteğe verdiği cevaba dayanan kayıtsız şartsız bir 
sevgidir.
27
 Anne sevgisinin sanatta ve dinde en yüksek sevginin 
simgesi olarak görülmesine şaşmamalıdır. Tanrının insana ve 
insanın başka insanlara duyduğu sevgiyi dile getiren İbranice 
rachamim kelimesinin kökü rechem yani "rahinY'dir (dölyatağı). 
Ama ilgi-bakım ve sorumluluğun tek bir insana duyulan 
aşkla ilgisi bu kadar açık değildir; âşık olmak, sevginin doruk 
noktası olarak kabul edilmekle birlikte, gerçekte, sevginin 
başlangıcıdır ve sevgiye ulaşabilmek için bir fırsattan başka bir 
şey değildir. Aşkın iki insanı karşılıklı olarak birbirine çeken 
esrarlı bir nitelik, çaba harcamadan gerçekleşen bir olay 
olduğuna inanılmaktadır. Gerçekten de, insanın yalnızlığı ve 
cinsel istekleri onun âşık olmasını kolaylaştırmaktadır ve bunda 
da esrarlı bir taraf yoktur; şu var ki, böyle bir sevgi ne kadar 
çabuk kazanılırsa, o kadar çabuk yitirilmektedir. İnsanın birisi 
tarafından sevilmesi rastgele bir olay değildir; sevgiyi yaratan 
şey, insanın kendisinin sevme gücüdür -tıpkı ilgilenmenin insanı 
ilginç hale getirmesi gibi. İnsanlar kendilerinin çekici olup olma-
dıkları sorunu ile ilgilenirler; çekiciliğin özünü oluşturan şeyin 
* "Labor" kelimesi ingilizcede hem "emek vermek", hem de "doğum sancısı 
çekmek" anlamına gelmektedir. (Çevirenin notu.) 
27
 Aristoteles de sevgi konusunda şunları söylüyor: "Öyle görünüyor ki, dostluk 
sevilmekten çok, sevmekten oluşmuştur. Bunu annelerin sevmekten duydukları 
zevkte açıkça görebiliriz; çünkü anneler bazen çocuklarını yetiştirilmek üzere 
başkalarına verirler ve onları tanımalarına ve sevmelerine rağmen, karşılığında 
sevgi beklemezler -hem sevmek, hem de sevilmek imkânsızmış gibi; 
çocuklarının iyi yetiştiklerini görmekten ve onları sevmekten memnun olurlar-
çocuklar, bilgisizliklerinden (onların kendi anneleri olduğunu bilmedikleri için) bir 
annenin hakkı olan böyle bir görevi (annelerine sevgi gösterme görevini) yerine 
getirmemiş olsalar bile... (VVelldon'un çevirisi, VIII. Kitap, X. Bölüm.) 
ı
 12



Yüklə 32 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə