için çabalayan bölümleri ile öylesine çatışırlar ki, acı ve azap
veren bir yaşantı olarak hissedilirler.
Başkalarını "yutma" içtepisi, yani ortak-yaşarlık ilişkisinin
etkin şekli olan sadistic içtepi, sevgi, aşırı bir koruma davranışı,
"haklı ve yerinde" görülen bir egemenlik ya da söz geçirme,
"haklı ve yerinde görülen" bir öç alma, vb. çeşitli rasyonalizas-
yonlar halinde ortaya çıkar; cinsel bir sadism olarak cinsel
içtepilerle karışmış olarak da görünebilir. Sadistic çabaların her
türlüsü başka bir insan üzerinde tam bir egemenlik kurma, onu
"yutma" ve kendi iradesinin güçsüz, çaresiz bir objesi haline
getirme içtepisinden kaynaklanır. Güçsüz bir ihsan üzerinde tam
bir egemenlik kurma etkin bir ortak-yaşarlık ilişkisinin özünü
oluşturur. Egemenlik altına alınan kişi, kendi başına gaye olan
insanî bir varlık olarak değil, kullanılacak ve sömürülecek bir şey
olarak görülür ve ona bir şeymiş gibi davranılır. Bu şiddetli istek,
yıkıcılıkla karıştığı ölçüde, zalim bir hal alır; ama çoğu zaman
'sevgi" maskesi altına gizlenen yardımsever bir egemenlik de
sadism'in bir görünüşüdür. Yardımsever bir sadist, objesinin
zengin, güçlü ve başarılı olmasını ister, ama bütün gücü ile
önlemeye çalıştığı bir şey vardır: Objesinin özgür ve bağımsız
olması, böylece kendi malı olmaktan çıkması.
Balzac, Kırık Hayaller adlı eserinde yardımsever bir
sadism'in parlak bir örneğini vermiştir. Genç Lucien ile kendisini
rahip olarak tanıtan bir kürek mahkûmu arasındaki ilişkiyi
anlatmaktadır. Az önce intihar girişiminde bulunmuş olan genç
adamla tanıştıktan biraz sonra rahip ona şöyle söylemektedir:
"Seni ben kurtardım, sana ben hayat verdim ve sen tıpkı
yaratığın yaradana ait olması, Doğunun peri masallarında
olduğu gibi ifritin (kötü cinin) cinler padişahına ait olması,
bedenin ruha ait olması gibi bana aitsin. Güçlü ellerimle ben seni
doğruca güçlü olma yoluna götüreceğim; bununla birlikte, sana
132
zevkle, onurla, bitip tükenmek bilmeyen şölenlerle dolu bir hayat
geçirteceğime söz veriyorum. Hiçbir zaman paran eksik
olmayacak, parlayacaksın, göz kamaştıracaksın; bense, seni
başarıya götürecek yolların çirkefi içerisinde başı eğik bir halde,
senin başarının parlak eserini koruyacağım. Yalnızca güçlü
olmak için güçlü olmayı seviyorum! Bütün zevklerden vazgeç-
mek zorunda kalsam bile, her zaman senin zevklerinden haz
duyacağım. Kısaca, seninle bir ve aynı kimse olacağım...
Yaratığımı seveceğim, ona biçim vereceğim, onu kendi işime
yarayacak şekilde yoğuracağım, böylece onu bir babanın
oğlunu Sevmesi gibi sevmiş olacağım. Arabanı seninle birlikte
süreceğim sevgili çocuğum, kadınlarla ilgili başarılarından zevk
duyacağım. Diyeceğim ki, işte ben bu yakışıklı genç adamım."
Ortak-yaşarlık ilişkisi, özgürlük ve kişilik bütünlüğü
pahasına da olsa, obje ile bir yakınlık ve sıkıfıkılık kurmayı
gerektirdiği halde, ikinci tipten bir ilişki uzaklaşma, el-çekme ve
yıkıcılıkla ilgilidir. Bireysel güçsüzlük duygusu, bir tehlike olarak
görülen kimselerden uzaklaşarak ya da el-çekerek yenilebilir.
El-çekme, bir dereceye kadar, bir insanın dünya ile olan
ilişkisindeki normal ritmin bir parçasıdır; düşünmek, incelemek,
toplanmış olan materyel üzerinde işlemek, düşünceleri ve
tavırları yeniden gözden geçirmek için bir zorunluluktur. Burada
anlatmış olduğumuz olayda ise el-çekme temel bir ilişki
biçimidir; başkaları ile olumsuz bir ilişki kurmak demektir. Bunun
duygusal alandaki yankısı, başkaları karşısında gösterilen
ilgisizliktir ve bu ilgisizlik çoğu zaman bir telafi mekanizması
olarak kendine aşırı bir değer verme duygusu ile birlikte
gitmektedir. El-çekme ve ilgisizlik bilinçli olabilir, ama olmayabilir
de; gerçekte, bizim kültürümüzde her ikisi de çoğu zaman
yüzeyde kalan bir ilgi ve sosyal duygu ile gizlenmiştir.
Yıkıcılık, el-çekmenin etkin (aktif) şeklidir; başkalarını yok
etme içtepisi, onlar tarafından yok edilme korkusundan ileri gel-
107
mektedir. El-çekme ve yıkıcılık aynı tip ilişkinin pasif ve etkin
şekilleri olduğu için, çoğu zaman çeşitli ölçülerde birbirine karış-
mış durumdadırlar. Ama aralarındaki fark, ortak-yaşarlık ilişki-
sinin pasif ve etkin şekilleri arasındaki farktan daha fazladır. Ya-
ratıcılığın, el-çekme durumunda olduğundan daha tam ve daha
şiddetli bir şekilde engellenmesi yıkıcılığa yol açmaktadır. Yıkı-
cılık, yaşama itkisinin yolundan sapmış olmasıdır; yaşanmamış
bir hayatın enerjisinin, hayatı yok etme enerjisine dönüşmesidir.
Sevgi insanın kendisiyle ve başkalarıyla yaratıcı bir ilişki
kurması demektir. Sorumluluğu, ilgi ve bakımı, saygı ve bilgiyi,
başkasının gelişmesi ve yetişmesi için istek duymayı gerektirir.
Her birinin kendi kişilik bütününü koruması şartıyla, iki insan
arasındaki yakınlığın ifadesidir.
Buraya kadar söylenmiş olan şeylerden, kendine-mal-
etme ve sosyalleşme süreçleri içerisindeki çeşitli yönelişler
arasında bazı yakınlıklar olması gerektiği gibi bir sonuç
çıkmaktadır. Aşağıdaki şema, üzerinde durmuş olduğumuz
yönelişlerin ve onlar arasındaki yakınlıkların bir tablosunu
vermektedir.
3
'
Kendine-mal-etme
Yaratıcı olmavan yöneliş
a) Alıcı
(Kabul eden)
b) Sömürücü
(Zorla alan)
c) Biriktirici
(Saklayan)
Sosyalleşme
Masochistic
(Aşırı bağlı)
Sadistic
(Otoriter)
Yıkıcı
(Kendini gösteren,
ön plana çıkaran)
Ortak-yaşarlık
31
Parantezler içerisindeki kavramların anlamı, bir sonraki bölümde
açıklanacaktır.
134
Dostları ilə paylaş: |