Hümanist ahlâkın dayanmış olduğu ilkeye -yani erdemin
insanın kendine karşı olan yükümlülüklerini gerçekleştirmeye
çalışması demek olduğu, kötülüğün ise insanın kendi kendisini
baltalaması ile eş-anlama geldiği ilkesine- yapılan en açık itiraz,
"kendini ön plana alma"yı ya da bencilliği insan davranışının
kuralı haline getirdiğimizi, oysa gerçekte, ahlâkın amacının bunu
yıkmak olduğunu, dahası, ancak ceza korkusu ve otoriteler
karşısında duyulan korku ile dizginlenebilecek insan tabiatının
kötülüğünü gözden kaçırdığımızı öne süren itirazdır. Bu itiraz
şöyle de sürdürülebilir. Tutalım ki, insan doğuştan kötü değil;
ama hiç durmadan zevk peşinde koşmuyor mu ve zevk, ahlâkın
ilkelerine karşı değil mi, ya da hiç değilse kayıtsız değil mi?
Vicdan, insanı erdemli bir şekilde hareket etmeye götüren biricik
etkin kuvvet değil mi ve vicdan hümanist ahlâk içerisindeki yerini
yitirmiyor mu? İnanca da yer yok gibi görünüyor hümanist
ahlâkta; oysa inanç ahlâkî davranışın zorunlu temeli değil mi?
Bu sorular, insan tabiatı ile ilgili bazı varsayımların ortaya
atılmış olmasını ifade ederler; insanın mutluluğu ve gelişmesi ile
ilgilenen, bunun sonucu olarak da böyle bir amaca götürecek
ahlâk kurallarına ilgi duyan her psikolog, mutlaka bu sorulara
cevap vermek zorundadır. Bu bölümde ben, İnsan Tabiatı ve
Karakter adlı bölümde kuramsal temellerini verdiğim psikanalitik
verilerin ışığı altında bu problemleri ele almaya çalışacağım.
l.Bencillik, Kendini - sevme
v e Kendi - Menfaatini Düşünme
1
Komşunu [insanları] kendin gibi seveceksin.
Kutsal Kitap
1
Bakınız: Erich Fromm, "Selfishness and Self-Love," Psychiatry (November,
1939). Bencillik ve kendini-sevme ile ilgili aşağıdaki inceleme, daha önceki bu
yazımın bir bölümünün tekrarıdır.
145
Çağdaş kültürün belirgin özelliği, bencilliği yasaklamış
olmasıdır. Bencil olmanın günah, başkalarını sevmenin ise
erdem olduğu öğretilmiştir bize. Hiç şüphesiz bu öğreti, çağdaş
toplumun gündelik hayatı ile açıkça çelişmektedir; çünkü günü-
müzde, insanın en güçlü ve en yasal itkisinin bencillik olduğunu
ve bu zorlayıcı itkiyle harekete geçtiği zaman insanın toplumun
ortak yararı için elinden gelen en büyük katkıyı yapmış olacağını
öne süren bir görüş vardır. Ama bencilliğin en büyük kötülük,
başkalarını sevmenin ise en büyük erdem olduğunu söyleyen
öğreti yine de güçlüdür. Bencillik burada kendini-sevme ile
hemen hemen eşanlama gelecek şekilde kullanılmıştır. İnsan ya
başkalarını sevecektir -yani erdem yolunu tutacaktır, ya da ken-
dini sevecektir- yani günah işleyecektir.
Bu ilke, insanın tabiatı gereğince kötü ve güçsüz olduğunu
öne süren Calvin'in teolojisinde klasik ifadesini bulmuştur. İnsan,
kendi gücüne ve değerine dayanarak hiçbir şey koyamaz
ortaya. "Kendi kendimizin sahibi değiliz" diyor Calvin, "Bunun
için, kararlarımızda ve hareketlerimizde aklımızın da irademizin
de bir rolü olamaz. Kendi kendimizin sahibi değiliz; bu yüzden
bizim için uygun olabilecek şeyin ne olduğunu aramaya
kalkmayalım. Kendi kendimizin sahibi değiliz; bunun için,
kendimizi ve bize ait olan her şeyi mümkün olduğu kadar
unutalım. Kendimize değil Tanrıya aitiz biz; dolayısıyla, onun
için yaşayalım ve ölelim. İnsanların kendi başlarına hareket
etmeleri, onları kırıp geçiren en korkunç belâlardan biri olduğu
için, kendi kendine hiçbir şeyi bilmeye çalışmamak ve kendi
başına hiçbir istekte bulunmamak, yalnızca bize yol gösteren
Tanrının önderliğini kabul etmek biricik kurtuluş umududur."
2
2
Johannes Calvin, Institutes of the Christian Religion, John Allen'in çevirisi
(Philadelphia: Presbyterian Board of Christian Education, 1928), özellikle III. Ki-
tap, 7. Bölüm, s.619. "insanların kendi başlarına...." diye başlayan cümlenin çe-
virisini, Latince orijinal metinden ben yaptım (Johannes Calvini, Institutio Chris-
tianae Religionis, Editionem curavit, A. Tholuk, Berolini, 1935, 1. par., s.445).
146
İnsan yalnızca mutlak hiçliğini iyice kafasına sokmakla kalma-
malı, aynı zamanda kendini küçültmek için elinden geleni yap-
malıdır. "Çünkü elinizde hâlâ bir parça olsun bir şeyler kaldığını
sanıyorsanız eğer, ben buna alçakgönüllülük demem... Kendi-
mizde yetkinlik olarak görülebilecek her şeyi tümüyle aşağı gör-
medikçe, kendimizi gerektiği şekilde düşünmemiz mümkün de-
ğildir. Bu alçakgönüllülük, kendi sefaletini ve yoksulluğunu olan-
ca ağırlığı ile hisseden bir ruhun yapmacıksız bir boyun eğişidir;
çünkü Tanrı sözünde (kutsal yazılarda) alçakgönüllülük hep bu
şekilde tanımlanmıştır."
3
Bireyin hiçliğine ve kötülüğüne böylesine ağırlık vermek,
insanın kendisinde saygı ve sevgi duyabileceği hiçbir şeyin var
olmaması anlamına gelir. Bu öğreti, köklerini insanın kendini
küçük görmesinden ve kendine karşı duyduğu nefretten alır.
Calvin, bu noktayı çok açık olarak belirtmiştir: İnsanın kendini
sevmesini bir "belâ" olarak nitelemektedir.
4
Eğer insan kendinde
bir şeyler bulabiliyorsa ve "bunun verdiği güçten ötürü bir haz
duyuyorsa," kendine karşı duyduğu günahkâr sevgiyi açığa
vuruyor demektir. Kendinden bu şekilde hoşlanmış olması, onu
başkalarını yargılayacak ve küçük görecek bir duruma getire-
cektir. Bunun için, insanın kendinden hoşlanması ya da kendi-
sinde var olan herhangi bir şeyi beğenmesi en büyük günah-
lardan biridir. Başkalarını sevmeyi imkânsız kılacak
5
ve ben-
cillikle aynı anlama gelecektir.
6
3
Aynı eser, 12. Bölüm, 6. par., s. 681.
4
Aynı eser, 7. Bölüm,
4.
par., s. 622.
5
Şu noktaya dikkati çekmek gerekir: İnsanları sevmek bile, İncit in temel
öğretilerinden biri olduğu halde, Calvin'in öğretisinde aynı ağırlıkla ele
alınmamıştır. İncit\e apaçık bir çelişki içerisinde Calvin şöyle demektedir:
"İnsanlara acımanın inançtan ve umuttan önce geldiği konusunda din
bilginlerinin öne sürdüğü şeyler, dizginlenmemiş bir hayal gücünün hülyasından
başka bir şey olmadığı için...." 24. Bölüm, 1. par., s. 531.
6
Luther, bireyin manevî özgürlüğü üzerinde durmakla birlikte, Calvin'inkinden
ı
127
Dostları ilə paylaş: |