Hazirlayanlar



Yüklə 3,37 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə42/189
tarix10.12.2017
ölçüsü3,37 Mb.
#15029
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   189

126

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER



Su ver çeşme su götüyerim Kürt oğluna

Su ver çeşme su götüreyim bey oğluna. 

Haydi çeşme, tez doldur tası, bey oğluna su götüreyim

Su ver, su ver çeşme Murat Hana su götüreyim

13

.

Daha sonra Siranlar’ın evine Rusya’dan Antranik isminde bir adam 

gelir. Onun gelişinin ardından Siranlar’la Mıkkolar’ın arasına bir soğukluk 

girer. Derken, nasıl olduğunu tam olarak kimse anlayamadan, köyler ara-

sında silâhlı çatışma başlar. Sason’dan, Van’dan Ermenilerin Müslümanla-

rı katlettikleri haberleri gelir.

Bir gün Mıkkolar’ın köyü Ermeniler tarafından kılıçtan geçirilir ve 

yakılır. Mıkko’nun anası öldürülüp başı ve bir göğsü kesilmiştir. Kurtulan 

tek kişi, olay anında köyde bulunmayan Mıkko’dur. Katliamı, köyün arazi-

sinin sahibi olan Dahar Paşa’ya haber verir. Paşanın adamları da misilleme 

olarak Ermeni köyünü basarlar. Altlarındaki atın zayıf ve güçsüz olması 

sebebiyle köye girmekte geç kalan Mıkko ve babası, Siran’ın ve annesinin 

ölüsüyle karşılaşırlar. Üzerlerinde şok tesiri yapan bu durum karşısında 

Mıkko, Babam ağladı, ben ağladım der. Olayı izah ederken de Bizi Ermeni 



üstüne yollayan Hamidiye paşaları, elimize İngiliz onlusu verdiler. Erme-

ninin elinde de İngiliz onlusu vardı

14

. yorumunda bulunur ve hadisenin 

kendi içindeki çelişkisini ortaya koyar.

Ermenilerin daha sonraları Suriye’ye, Kafkasya’ya gittikleri belirtilir. 



Saragöl romanı, Doğu Anadolu’daki kırlık kesim insanlarımızla söz 

konusu yörede yaşayan Ermenilerin aynı tabiatı, aynı havayı, aynı suyu 

nasıl paylaştıklarını, bir başka ifadeyle, müşterek bir cemiyet hayatını na-

sıl sürdürdüklerini göstermesi bakımından diğer romanlardaki örneklerle 

az-çok benzeşirken, bir Kürt çocuğuyla (Guro) bir Ermeni kızı (Ahçik) 

arasındaki pek sâfi yâne ve derin sevgiyi işlemesiyle öbür eserlere fark ya-

par. Bu aşkın trajik sonu ise okuyucuyu, bütün zihin enerjisiyle, beşerî 

hakikatler üzerinde düşünmeye sevk eder. 

Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları’ndaki

15

 Mığırdıç Efendi, roma-



nın baş kahramanı Kamil Bey’in çevresinde yer alan Ermeni bir roman 

kişisidir. 

13  Polat, a.g.e., s.88.

14  Polat, a.g.e., s.120.

15 Kemal Tahir, Esir Şehrin İnsanları, Adam Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 1993.



127

Yrd. Doç. Dr. Esat CAN

Kâmil Bey Karadayı, gazetesinde çalışmaya başladıktan sonra basın 

dünyasının dışarıdan görülmeyen ve bilinmeyen cephesine de yavaş yavaş 

nüfuz eder ve öğrendikçe hayreti artar. Zira, burada Yalnız zanaat özellikle-

ri değil, bunlar üzerinde çalışan insanlar da, bilmeyenler için birer uçsuz 

bucaksız âlemdir

16

.



İşte bunlardan biri de basımevinin yaşı belirsiz Ermeni patronu Mı-

ğırdıç Efendi’dir. Yazar onu, Acayip adamdı diyerek türlü ayrıntıyla anla-

tırken, asıl konusunu bırakıp, romandan bağımsız bir karakteri tanıtmaya 

dalmış gibidir:

Söz gelimi basımevinin sahibi Mığırdıç Efendi, Kâmil Bey’e göre 

uzun uzadıya incelenmesi gereken çapraşık bir konuydu. ‘Vapurda kar-

şımıza, tramvayda yanımıza oturan nice Mığırdıç Efendiler görürüz de

hiçbir şeyden şüphelenmeyerek haklarında kendimizce bir açıklamaya va-

rıp rahatlarız!’ diye düşünüyordu. Mığırdıç Efendi acayip adamdı. Bir gün 

Nedime Hanım, ondan söz ederken: ‘Gözlerinden akan damlalar canlı... 

Yalnız bu damlalar’ demişti. Gerçekten de böyleydi. Kalın camlı gözlük-

lerinin arkasındaki donuk kara gözleri sanki asla kırpılmıyor, anlamlarını 

hiç değiştirmiyordu. Gözleri gibi, kara elbisesi, kocaman ayakları da san-

ki çoktan ölmüştü. Mığırdıç Efendi’ye, bağırırken, gülerken, dolaşırken 

rastlamak da mümkün değildi. Ne zaman uğrasa, bu yaşı belirsiz Ermeni-

yi camekânla çevrilmiş masanın arkasında, öyle cansız oturur buluyordu. 

Bir şey yazdığı, hesap yaptığı da yoktu. Eğer kaybola kaybola on iki tane 

kalmış sarı tesbihini sol eliyle şıkır şıkır çevirmese, kalp sektesinden çok-

tan ölmüş de, apansız ölümüne, gene kendisi ağlamaya başlamış sanılırdı. 

Para bile onun için sanki hiç önemli değildi. Nitekim, makinelerinin bastı-

ğı yazıları da zerre kadar umursamıyordu. İsteyen Mustafa Kemal hakkın-

da idam fermanı bastırsın, dileyen Padişahı tahtından alaşağı edecek ihtilâl 

kararnamesi...

Kâmil Bey’i ilk gördüğü gün, kendisine mahsus bir ölçüyle ölçerek, 

kendisine mahsus bir insan kalıbına koymuş, öylece bırakmıştı. Bu ayırım-

da, Kâmil Bey, soğuk fakat nezaketli bir ‘merhaba’ya lâyıktı o kadar... Bir 

zaman sonra bu ‘merhaba’ya yüzünün yalnız alt kısmiyle zorla yapılan bir 

de gülümseme eklendi. Bunlar yerine getirilince, sol eli, üç parmağıyle kı-

sacık tesbihi çevirmeyi aralıksız sürdürüyor. Mığırdıç Efendi, gözlerinden 

akan suları silmeyi bile gerekli görmeksizin öylece oturuyordu

17

.

16  Tahir, a.g.e., s.130.



17  Tahir, a.g.e., s.131.


128

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Attilâ İlhan’ın Sırtlan Payı’ndaki

18

 Pandikyan Efendi, yalnızca bir ro-



man kahramanı değil aynı zamanda bir tarihî şahsiyettir. Attilâ İlhan’ın 

tasvirine göre Pandikyan Efendi, taranmış pos bıyıklı, redingotlu, yeleği 

gümüş köstekli, fesi kalıpsız, orta yaşlı bir adamdır. Son derece Osmanlı 

ve çelebidir. Istılahlı Bâbıali Osmanlıcası ile konuşur

19

. İngiliz İstihbarat 



dairesinde müdür olan Pandikyan Efendi, Kuvâ-yı Millîyecilere sürekli 

olarak çok önemli istihbarat bilgileri aktarır. Çünkü o şuurlu bir vatanse-

verdir: 

… Oğlum, ben Osmanlıyım. Osmanlı doğdum, Osmanlı öleceğim, 



bu lâfıma bir mim koy, e mi? Hâl-i hazırda sen bakma İngiltere devlet-i fe-

himesinin İstihbarat dairesinden sebeplendiğime, ben bilirim ki bu Avrupa 

keferesi bize ekmek vermez, hâşa huzurdan köpek gibi de kullanır: Rumları 

nasıl kullandıklarına hep birlikte şahit olmadık mı, Antranik Paşa’nın mu-

hayyel Ermenistan’ını da istikbalde bekleyen budur

20

Turgut Özakman da Şu Çılgın Türkler

21

 adlı eserinde aynı kahrama-



na ve daha kapsamlı olarak yer verir. Türk subayları Pandikyan Efendi’yi 

önce takip edip tabanca tehtidi ile alarak kendi mekânlarına götürürler. 

Subaylarla Pandikyan Efendi arasında şu konuşma geçer:

… Ortada oturan Aziz Hüdai, ‘Pandikyan Efendi’ dedi. ‘Türk millî 

kuvvetlerinin misafi risin:’

Pandikyan titredi. 

‘..Sen de bizim gibi bu toprakta doğdun, büyüdün, okudun. Ne Erme-

nisin diye aşağılandın, ne Hıristiyansın diye eziyet gördün. Yüz yıllarca 

birlikte çaldık, oynadık, yedik, içtik, ağladık, güldük. Çünkü yurt karde-

şiydik. Sonra aramıza birtakım entrikacılar, dünyayı yalnız kendilerinin 

sanan güçler ve satılık kiralık, hayalci adamlar girdi. Acı olaylar oldu. 

Bugüne geldik. Bu yurdun hepimizin üstünde hakkı var. Bu hak, bu yurdun 

insanlarına zerre kadar saygısı ve acıması olmayanlara hizmet edilerek mi 

ödenir? Vicdanını yokla ve cevap ver!’

Pandikyan’ın gözleri nemlenmişti.

‘Konuşabilir miyim?’

‘Lütfen.’

18 Attilâ İlhan, Sırtlan Payı, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, İstanbul 1992.

19  İlhan, a.g.e., s.357.

20  İlhan, a.g.e., s.360.

21 Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, Bilgi Yayınevi, 14. Baskı, Ankara 2005. 



Yüklə 3,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə