Meleklerin varlığını bize Kur'ân-: Kerîm ve onları bizzat gören Peygamberimiz haber vermiştir. Bu sebeple meleklerin varlığını bildiren muhkem âyetleri 273 inkâr etmek küfürdür. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'-de; «Kim Allah'ı, meleklerim, kitaplarını, peygamberlerini, âhiret gününü İnkâr ederek kafir olursa, o muhakkak ki (doğru yoldan) uzak bir sapıklıkla sapıp gitmiştir.» 274 buyurulmuştur.
Melekler erkeklik ve dişilikten uzak rûhânî varlıklardır. Kur'ân-ı Kerîm'de «Meleklerin Allah'ın kızları olduğunu söyleyen» kâfirler için şöyle denilmıştir: «Ya, rabbiniz size oğullan beğenip seçti de kendisi meleklerden dişilernü edindi? Hakikaten sîz büyük söz söylüyorsunuz.», 275 «Şimdi sor Chabibim) onlara : Herhalde kızlar Rabbüıin de oğullar onların mı? Yoksa biz melekleri dişi yarattık ta onlar (buna) şahit midirler? Haberin olsun ki onlar hakikaten yalan söyleyerek herhalde "Allah doğurdu" derler. Onlar elbette yalancılardır.» 276
Melekler Allah'a kullukla mesuldürler. Onun emirlerini yerine getirir, yasaklarından sakınırlar, günah işlemezler. Bu sebeple melekleri, meleklerden birini ayıplayan, küçük gören, alay eden kimse tekfir olunur.277
Kelâmcılar arasında usûl-i selâse olarak bilinen, ilahiyata - nübüvvâta - sem'iyyâta inanmanın üçüncüsü demek olan âhirete iman nakille sabittir. Âhiret ve halleri hakkında akıl söz sahibi değildir. Âhiret ve ahvâli ile ilgili bilgileri Kur'ân âyetleri ve hadislerden öğrenmekteyiz. Kur'ân-ı Kerîm'in pek çok yerinde âhirete iman Allah'a iman ile yanyana zikredilmiştir. 278Bu sebeple âhireti inkâr etmek küfürdür.
Nefsin ebedi olduğuna ve tenasühe inanmak âhiret hayatını inkâr demek olduğundan küfürdür" 279.
BrahmanisÜer ve tenasühe inananlar bu sebeple tekfir edilirler.
Âhiret hayatında kıyamet, cennet, cehennem, öldükten sonra dirilmeyi, sıratı, mizanı inkâr küfür sayılmıştır.280Ayrıca bazı felsefecilerin, bâtmilerin ve bazı mutasavvıfların dediği gibi, âhirette cennet, cehennem, haşr, neşr, sevap ve ikabın zahiri mânâlarının dışında ruhanî lezzetler olduğuna inanmak da küfür kabul edilmiştir.281 Bu sebepledir ki, el-Gazzâli (v. 505/1111) âhirette haşrin cismâni oluşunu inkâr ederek, ruhların cesetlere iadesini imkânsız gören felsefecileri tekfir etmektedir.282 Onun izini takip eden ehî-i sünnet kelâmcüan da kat'i nassları inkâr ederek, cesetlerin haşrine inanmamanın, Allah ve Resulünü apaçık yalanlamak olduğunu ve cismâni haşri inkârın bu sebeple kişiyi küfre düşürdüğünü söylemişlerdir.283 Ancak filozofların haşrin ruhani olacağı noktasındaki kanaaüerinin tevil kabul edilebileceğini söyleyenler bulunduğunu daha önce zikretmiştik.
Yukarıda da söylediğimiz gibi bazılarınca kabir azabını, sıratı, mizanı inkâr küfür sayıirmştır. 'Ali el-Kâri'nin (v.10Î4/16O6) tercih ettiği görüşe göre -ki bu görüşünü sağlam olarak niteler- Mu'tezileyi bu sebepie tekfir etmemek gerekir.284
îmam er-Rabbâni (1034/1625) ise el-Mektûbât'ın-da âhiret hayatından bahsederken şunları söyleri «Hz. Peygamberin haber verdiği, kabirdeki durumlar, kıyametin korkunç olayları, haşr, neşr, cennet ve cehennem... bütün bunlar hak ve gerçektir. Âhirete-iman da Allah'a iman gibi dinin zarurî esaslarmdan-dır. Âhireti inkâr eden Allah'ı inkâr eden gibi kesinlikle din dışında kalır. Sıkıştırmak vb. gibi kabir azabı hak ve gerçektir. Bunu inkâr eden kâfir olmazsa da bid'atçı olur. Çünkü böyle biri meşhur hadisle bir şeyi inkâr etmiş olmaktadır.».285
Bilindiği üzere kabir azabı ile sırat hakkında Kur'ân-ı Kerim'de sarih âyetler yoktur. Ancak Kur'-ân'da bazı işaretler bulunabilir. Fakat bu konularda sahih hadîsler vardır.286 Ancak Mu'tezüe yukarıda belirttiğimiz üzere vezni ve mizanı başka türlü anlamakta yani te'vil etmektedir. Mîzân hakkında hadîsler de mevcuttur. Ancak gerek kabir azabı ve sırat hakkında, gerekse mîzân ve hisâb gibi âhiret ahvâli hakkında varit olan hadîsler tevatür derecesine ulaşamamaktadır .Ehl-i sünnet kelâmcılannın da kabul ettiği üzere tevatür derecesinde olmayan bir haber kesin bilgi değildir, zan ifade eder. İşte 'Alî el-Kârî ve İmam er-Rabbânî'nin belirttikleri üzere Mu'tezüe zan ile sabit olmuş hususları inkâr etmekle küfre düşmemektedir. Ehl-i sünnete gelince; onlar zaten sem'iyyâta dayanan âhiret ahvâli hakkında muhafazakâr hareket ederek zannî de olsa mevcut deliller karşısında sırat, mîzân vb. gibi hususları kabul eder. 287
6. Küfrü Gerektiren Dîğer İtikâdî Mes'eleler
a) Dinin esaslarından birini veya bazısını inkâr etmek de küfürdür. Zarûrât-ı diniyye denilen esaslardan, meselâ namazın, zekâtın, haccın, orucun farziyyeti, zinanın, adam öldürmenin, içki içmenin haram oluşu gibi emir ve yasaklardan birini kabullenmemek küfürdür.288 Farzların ve haramların farz ve haram oluşlarında şüphe etmek de onları inkâr gibi kabul edildiğinden küfür sayılmaktadır.289
Allah Teâlâ Kur'ân'da haber verdiği halde, Mekke'nin varlığını, Kâ'be'yi, Mescid-i Harâm'ı, kıble y&-nünün Kâ'be oluşunu inkâr küfürdür. 290Çünkü bu hususta Kur'ân'da: *(Ey Muhammed) artık yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir. Bulunduğunuz yönd& yüzlerinizi o yöne çeviriniz.»291 Duyurulmuştur.
b) Kişiyi küfre düşüren inançlardan biri de haram oluşu kesinlikle bilinen bir şeyin helâl; helâl oluşu kesinlikle bilinen bir şeyin de haram olduğuna inanmaktır".292 Çünkü böyle bir inanç Allah'ı ve Resulünü ve onun haber verdiği şeyleri yalanlamaktır.293 Ayrıca ister büyük olsun, ister küçük olsun, günah olduğu kesin delil ile sabit bir günahın helâl olduğunu kabullenmek de küfürdür.294
Fetva kitaplarının helâl ve harama dair bölümleri incelediğinde haramı helâl kabul etmenin küfür olup olmaması mevzuunda şu görüşlere rastlarız:
1- Bir görüşe göre liaynihî Jbizzat) haram olan ve kesin delil ile sabit haram bir şeyin helâl olduğuna inanmak küfürdür. Liğayrihî (dolayısıyla) haram 295olan bir şeyin veya zanni delil ile sabit bir ha-ramm helâl olduğuna inanmak küfür değildir.
2- Bazı âlimler de liaynihî haram ile liğayrihî haramı ayırdetmeksizin, İslâm dininde haram olduğu kesinlikle bilinen yakın akrabalar ile evlenmek, şarap içmek, Ölü eti ve kan yemek, zaruret olmaksızın domuz eti yemek... gibi haramları helâl kabul etmenin küfür olduğunu söylemişlerdir.296
Birinci görüşü benimseyenlere göre bir şeyin bizzat mı yoksa dolayısıyla mı haram olduğunu ayırdet-me gücünden yoksun olan cahil biri haramın helâl olduğuna inanırsa, o-zaman haramın kat'î delille mi yoksa zannî delil ile mi sabit olduğuna bakılır. Kat'î
delille sabit haramın helâl olduğuna inanmışsa tekfir edilir. Zanni delille sabit haramın helâllığına inanırsa tekfir edilmez.297
Haramı helâl sayma konusunda yukarıda zikrettiğimiz her iki görüşe misal verirsek konu biraz daha iyi anlaşılabilir. Şöyle ki; es-Serahsi'nin. (v. 490/1097) Kitâbu'l.- Hayz'da zikrettiğine göre; hayızlı iken karısı ile,cinsi münasebeti helâl gören kimse kâfir olur. Hanefi fetva kitaplarından en~Nevâdir'de İmam Mu-hammed'den Cv. 189/805) rivayet olunan ve sonraki âlimlerce tercih edilen görüşe göre böyle bir kimse kâfir olmaz.298 İmam Muhammed hayızlı iken karısı ile münasebetin dolayısıyla haram olduğunu (çünkü karısı ile cinsî temas helâl fakat sonradan arız olan hayızlılık sebebiyle haramdır) göz önünde bulundurarak, hayızlı karısı ile cinsî temasın helâl olduğuna inananın kâfir olmayacağını söylemiştir 299Ayrıca bu konuda «(Hayızdan) temizlenmedikçe kadınlarınıza yaklaşmayın.»300 mealindeki âyetin manâya delâletinin zannî olduğu da ileri sürülmüştür. 301
es-Serahsî ise bu fiilin haramhğının bizzat veya dolayısıyla olduğuna itibar etmemiş, haram olan bir şeyi helâl kabul edenin kâfir olacağına karar vermiştir.
c) Fetva kitaplarında detaylarıyla incelenen bir başka konu da haram olan bir fiilin helâl olmasını yahut farz kılınan bir şeyin farz kıhnmamasını temenni etmenin küfrü gerektirip gerektirmediğidir.
et-Taftâzânî (v. 793/1890) ve 'Alî el-Kârî (v. 1014/ 1606) bu konuya temas ederek, şarabın haram olmamasını veya zor geldiği için ramazan orucunun farz kılınmam asını temenni edenin kâfir olmayacağım, halbuki buna karşılık zinanın ve haksız yere adam öldürmenin haram olmamasını temenni edenin küfre düşeceğini söylerler. Çünkü onlara göre zina ve haksız yere adam öldürmenin haramlığı hikmete uygun olarak bütün dinlerde sabittir. Hikmetten çıkmak isteyen kimse de, hikmet olmayan şeye Allah'ın hükmetmesini istemektedir. Bu ise Allah'ı tanımamaktır".302
Bu konudaki bir başka izah tarzı ise şöyledir: Tarih boyunca geçmiş şeriatlardan birinde helâl kabul edilen fakat İslâmiyette haram olan bir fiilin helâl olmasını arzu etmek küfür değildir. Ama tarihin hiç bir devrinde helâl görülmesi imkânsız olan^bir haramın helâl olmasını istemek ise küfürdür.303 Meselâ içki içmenin helâl olmasını temenni küfür değildir. Çünkü eski şeriatlarda içkinin bazen helâl kabul edildiği görülmüştür. Buna karşılık haksız yere adam öldürmek tarihin hiç bir devrinde helâl olmamıştır. Bu sebeple haksız yere adam öldürmenin helâl olmasını arzu etmek küfür sayılmıştır.
d) Küfür kabul edilen bir diğer inanç da kâhinin (gelecekteki hadiselerden haber veren, gaybı bildiğini iddia eden kimsenin) gaybtan verdiği haberleri tasdik etmek ve inanmaktır.304 Çünkü Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de: Deki: Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur.»305 buyurarak gaybı ancak kendisinin bildiğini söylemiştir. Bu konu ile ilgili olarak günümüzdeki hava tahmin raporlarını kabul etmenin küfür olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü modern âlet ve cihazlarla yıldızların hareketleri ve bu hareketlerin tabiî neticesi olan tabiat olayları takip edilmektedir. Bugün meteorolojinin yaptığı Allah'ın hükmü doğrultusunda gerçekleşen tabiat olaylarım, yer ve zamanını, yıldızların hareketlerine bakarak hesaplamaktır. Bu da «Güneş ve ay'ın hareketleri bir hesaba göredir.»306 âyetinin ruhuna uygun olsa gerektir. Bu sebeple astronomik olayların Allah'ın kaza ve kaderi ile meydana geldiğini kabul etmek kaydıyla, uzmanların hava tahmin raporlarını veya bu konu ile ilgili bilgilerini kabullenmek küfür alâmeti sayılamaz.307
e) Küfür ile imanın aynı şeyler olduğuna inanmak küfürdür. 308 Çünkü mütevatir âyetlerde ve hadîslerde ayrı şeyler oldukları belirtildiği halde, iman diye isimlendirilen şeyler küfür, küfür diye nitelenen şeyler iman kabul edilmiş olmaktadır.
f) Hakkında icmâ vaki olduğundan kişinin kendisinin küfrüne razı olması da küfür kabul edilmiştir.309 Çünkü bir baskı olmaksızın, hür bir irade ile kâfir olmaya razı olmuştur. Başka birinin veya topluluğun küfrüne rıza göstermek hususunda ihtilâf vardır. Hanefî fetva kitaplarından et-Tâtârhâniye'de zik-redildiği gibi bu husustaki en doğru görüş; «Bir kimse küfrü sevmemekle beraber bir başkasının küfrüne razı olursa kâfir olmaz» şeklindedir. Zira başkasının küfrüne razı olmakla, Allah'ın, bu kişiyi cezalandırması için, imanını çekip almasını temenni etmiş olmaktadır.310 Aynca Mûsâ (a.s.)'ın Fir'avn ve etrafındakiler için yaptığı şu duâ bu görüşü te'yid. etmektedir : «Rabbimiz, mallarını yok et. Kalblerini sık. Çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar.»311
g) İcmâ ile sabit olan şeyleri inkâr edenin kafir olup olmaması ihtilaflıdır. Fıkıhçılar bu konuda üç gruba ayrılırlar.
1- Mutlak olarak icmâı inkarın küfür olduğunu söyleyenler: Mâliki olan Kâdi 'Iyâd (v. 544/1149), kelâmcılann ve fıkıhçıların çoğunluğunun görüşünün bu yolda olduğunu zikrederek, haber-i vâhid ile sabit bir esas üzerinde yapılmış bir icmâı inkârın bile küfür olduğunu söyler.312
2- Bir gruba göre de icmâı inkâr küfür değildir. Zira icmâuı delil oluşu kat'î değil, zannîdir. Zan-nî delil ise bilgi ifade etmez. 313 Eserlerinde bu konuya temas eden el-Gazzâli (v. 505/1111) icmâın kat'î delil olduğunu söylemenin güçlüğünden bahsederek, Mu'tezüeden en-Nazzâm'in (v. 231/845) icmâın delil oluşunu reddetmesi sebebiyle bu konuda ihtilâf bulunduğunu, 314 dolayısıyla icmâ ile sabit olan bir me-.seleye muhalefet edenin kâfir olamayacağını315 kaydeder. Yine O, Fedâihu'l - Bâtmiyye'de, bâtmilerin icmâa aykırı hareket ederek Hz. 'Ali'nin (v. 40/661) hilâfete, Hz. Ebû Bekr (v. 13/634), 'Ömer (v. 23/644) ve 'Osman'dan (v. 35/656) daha lâyık olduğunu söylediklerini, bu sebeple bâtınîlerin sapık, fâsık ve bid1-atçı olduklarım söylemiş, «Biz üzerinde icmâ edilen bir esası inkâr ettiler diye onları kâfir saymayız. Çünkü icmâa muhalefet etmenin küfür olduğu açık değildir. Müslümanlar arasında icmâın hüccet olup olmaması ihtilaflıdır.»316 demiştir.
3- Bir kısım âlimler de bir takım kayıtlar ile meseleye açıklık getirmeye çalışmışlardır.
a) îmam eş-Şâfi'î'nin (v. 204/819) er-Risâle'de tercih ettiği görüşe göre, kitap ve mütevatir sünnetle sabit olmayan, yani haber-i vâhid ile sabit bir esasta, yahut kıyas ve ictihad ile sabit esaslarda meydana gelen icmâ, haber-i vâhidden daha zayıftır.317 Bu durumda itikadı bir konuda haber-i vahidi inkâr küfür sayılmazken, haber-i vâhidden daha zayıf bir delil kabul edilen icmâı inkarın küfür olmaması gerekir. Aynı konuya temas eden İbn 'Âbidîn (v. 1252/ 1836) şunları söyler : «îcmâ bazen beş vakit namazın farzıyyeti gibi tevatüren sabit bir esas üzerinde meydana gelir. Bu çeşit bir icmâı inkâr eden, icmâa muhalefetinden değil, tevatüre muhalefetinden dolayı kâfir olur. îcmâ bazen de tevatüren sabit olmayan meselelerde vaki olur. Böyle bir icmâı inkâr ise küfür değildir.»318
b) Bir gruba göre de üzerinde icmâ edilen hüküm, zarurât-ı diniye denilen ve herkes tarafından tefekkür ve muhakemeye muhtaç olmaksızın bilinen hususlarda olursa icmâı inkâr, zarûrât-ı diniyeyi inkâr anlamına geldiğinden küfürdür. Eğer üzerinde icmâ edilen hüküm zarûrât-i diniyeden değilse bu icmâı inkâr küfür olmamaktadır.319
Zannî icmâı inkârın küfür olmadığında ise âlimler müttefiktir.320
Kanaatımızca İmam eş-Şâfi'î ile İbn 'Âbidin'in tercih ettiği görüş bu konuda en uygun görüştür. Bu sebeple âyet ve mütevatir hadîslerle sabit olmayan bir konuda meydana gelen icmâı inkâr edeni kâfir saymak sert bir hüküm olacaktır. 321
Dostları ilə paylaş: |