Microsoft Word Brown, Dan Da Vinci Sifresi doc



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə110/116
tarix10.11.2017
ölçüsü5,01 Kb.
#9412
1   ...   106   107   108   109   110   111   112   113   ...   116

Teabing'in olumlu düşünceleri kararmıştı. "Birbirimize çok yakınız Robert. Bana oyun 
oynamaya kalkışma!" 
Langdon, "Oyun yok," dedi. "Seni Newton’ın mezarına götüreceğim. Kripteksi birlikte 
açacağız." 
Gözlerini hırsla kısan Sophie, "Hiçbir yere gitmiyorum," dedi. " O kripteksi büyükbabam 
bana verdi. O sizin değil, siz açamazsınız." 
Langdon korku dolu gözlerle döndü. "Sophie, lütfen! Tehlikedesin. Sana yardım etmeye 
çalışıyorum!" 
"Nasıl? Büyükbabamın korumaya çalışırken öldüğünü şimdi ortaya çıkartarak mı? O sana 
güvendi Robert. Ben de sana güvendim." 
Langdon'ın mavi gözlerinde panik ifadesi vardı. Onları birbirine düşürmekten memnun 
olan Teabing gülümsemesine engel olamamıştı. Langdon’ın centilmenlik çabaları hayli 
gülünçtü.  Tarihin en büyük sırlarından biri açığa çıkacağı  sırada, arayış yolunda değersiz 
olduğunu ispat eden bir kadın için kendini tehlikeye atıyor. 
Langdon, "Sophie," diye, yalvardı. "Lütfen... gitmelisin." 
Sophie başını iki yana salladı. "Sen kripteksi bana verene ya da yere atıp kırana kadar 
buradan bir yere gitmem." 
Langdon, "Ne?" diye yutkundu. 
"Robert, büyükbabam sırrını katilinin elinde göreceğine sonsuza dek kaybolmasını tercih 
ederdi." Sophie'nin gözleri yaşlarla dolacak gibiydi, ama öyle olmadı. Doğrudan Teabing'in 
gözlerine baktı. "Gerekiyorsa beni vur. Büyükbabamın mirasını sana bırakmayacağım." 
Pekâlâ. Teabing silahıyla nişan aldı. 
Kripteksi dikkatli bir şekilde yere doğru uzatan Langdon, "Hayır!" diye bağırdı. "Leigh, 
bunu aklından bile geçirirsen, yere atarım." 
Teabing güldü. "Bu blöf Remy'de işe yaradı. Bende işlemez. Seni gayet iyi tanıyorum." 
"Öyle mi Leigh?" 
Evet öyle. Pokerde ustalaşman gerek dostum. Birkaç saniyemi almasına karşın, artık 
yalan söylediğini anlayabiliyorum. Newton’ın mezarında cevabın nerede olduğuna dair hiç 
fikrin yok. "Söylesene Robert? Mezarın neresine bakman gerektiğini biliyor musun?" 
"Biliyorum." 
Langdon’ın gözlerinde bir anlık tereddüt yanıp söndü ama Leigh bunu görmüştü. Yalan 
söylüyordu. Sophie'yi kurtarmak için ümitsiz ve gülünç bir hile. Teabing, Robert Langdon 
konusunda derin bir hayal kırıklığı yaşıyordu. 
Etrafı değersiz ruhlarla çevrili, yalnız bir şövalyeyim. Ve kilit taşını tek başıma deşifre 
etmek zorunda kalacağım. 
Artık Langdon ile Neveu, Teabing için tehditten başka bir şey değildiler... ve de Kâse için. 
Çözüm her ne kadar acı olursa olsun, bu işi sağlam bir bilinçle yapabileceğini biliyordu. Tek 
sorun Langdon'ı, kilit taşını yere bırakmaya ikna etmekti, böylece Teabing tek kişilik oyununu 
sona erdirebilecekti. 
Sophie'ye yönelttiği silahını indiren Teabing, "Bir güven göstergesi," dedi. "Kilit taşını 
yere bırak, konuşalım." 
 
Langdon yalanının işe yaramadığını biliyordu. 
Teabing'in yüzündeki kara maskeyi görebiliyor ve zamanın onlann aleyhine işlediğini 
biliyordu.  Bunu yere bıraktığımda, her ikimizi de öldürecek. Sophie'ye bakmadığı halde, 
kalbinin sessiz bir çaresizlikle kendisine seslendiğini duyabiliyordu. Robert bu adam Kâse'ye 
layık değil. Lütfen ona verme. Bedeli ne olursa olsun. 
Langdon kararını, pencerenin yanından Fakülte Bostanı'na bakarken dakikalar önce 
vermişti bile. 
Sophie'yi koru. 


Kâse’yi koru. 
Langdon neredeyse çaresizlik içinde bağıracaktı. Ama nasıl yapacağımı bilmiyorum! 
Yaşadıkları haya! kırıklığı, şimdiye dek hiç duymadığı bir karar vermesine neden olmuştu. 
Gerçek gözlerinin tam önünde duruyor Robert. Bu izlenime nereden kapıldığını bilmiyordu. 
Kâse seni küçümsemiyor, değerli bir ruha sesleniyor. 
Leigh Teabing'in birkaç metre önünde duran bir hedef gibi eğilerek, kripteksi yere iyice 
yaklaştırdı. 
Silahını ona doğrultan Teabing, "Evet, Robert," dedi. "Yere bırak." 
Langdon'ın gözleri yukarı, Papazlar Meclisi Binası'nın açık kubbesine çevrildi. Biraz daha 
çömelerek, bakışlarını doğruca kendisini hedef alan Teabing'in silahına indirdi. 
"Üzgünüm Leigh." 
Langdon seri bir hareketle kolunu yukarı doğru sallayarak sıçradı ve kripteksi başlarının 
üstündeki kubbeye fırlattı. 
 
Leigh Teabing parmağının tetiğe dokunduğunu hissetmemişti ama Medusa gürültüyle 
patladı. Az Önce çömelen Langdon'ın vücudu şimdi dimdik ayakta duruyordu ve kurşun onun 
ayaklarının tam dibine isabet etmişti. Teabing'in aklının bir yarısı yeniden nişan alıp 
ateşlemesini söylüyordu ama daha güçlü olan diğer yansı gözlerini yukarıdaki kubbeye 
yöneltti. 
Kilit taşı. 
Teabing'in tüm dünyası ağır çekim bir rüyada uçan kilit taşıyla kaplanırken zaman durmuş 
gibiydi. Tırmanışının zirvesine ulaşmasını seyretti... boşlukta bir süre asılı kalmasını... 
ardından aşağı doğru taklalar atmasını, taş zemine kadar önce bir uç, sonra diğeri. 
Teabing'in tüm ümitleri ve hayalleri yere doğru dikine düşüyordu.  Yere çarpamaz! 
Yakalayabilirim! Teabing'in bedeni içgüdülerinden aldığı emirle hareket etti. Silahı bırakarak 
ileri atılırken, yumuşak ve bakımlı etlerinden koltuk değneklerini düşürdü. Kollarını ve 
parmaklarını iyice uzatarak, kilit taşını yere düşmeden yakaladı. 
Zaferle elinde tuttuğu kilit taşıyla öne doğru sendelerken Teabing, hızla yere düştüğünü 
biliyordu. Düşüşüne engel olamadı ve yere ilk önce ileri uzattığı kolları çarptı. Kripteks taş 
zemine çarpmıştı. 
İçinde kırılan camın korkunç sesi geldi. 
Teabing'in nefesi kesilmişti. Soğuk zeminde uzanmış yatarken, çıplak elleriyle tuttuğu 
mermer silindire bakıyor ve içindeki cam şişenin kırılmamış olması için dua ediyordu. 
Ardından sirkenin keskin kokusu odaya doldu. Teabing silindirin yuvarlakları arasından 
avuçlarına akan soğuk sıvıyı hissetti. 
Paniğe kapıldı.  HAYIR!  Sirke dışarı akarken, içindeki papirüsün çözüldüğünü hayal 
edebiliyordu. Robert, seni ahmak! Sır yok oldu! 
Teabing hıçkırıklarına mani olamıyordu.  Kâse gitti. Her şey yok oldu. Langdon'ın 
davranışlarına inanamayarak titreyen Teabing, kripteksi açmak için zorladı. Sonsuza dek yok 
olmadan önce tarihin kayıp giden satırlarına kısa bir an da olsa bakmak istiyordu. Ama kilit 
taşını uçlarından çektiğinde, silindirin açılmasına oldukça şaşırdı. 
Hayretler içindeki Teabing kilit taşının arkasına bakınca ne olduğunu gördü. Artık harfler 
karışık düzende değillerdi. Beş harfli bir kelime oluşturmuştu: MEYVE 
 
Langdon soğukkanlılıkla, "Havva'nın ısırık aldığı küre," dedi. "Tanrı’nın gazabını üzerine 
çekmişti. İlk günah. Kutsal dişinin düşüşün sembolü." 
Gerçek Teabing'e dayanılmaz acılar veren sert bir darbe indirmişti. Newton’ın mezarında 
olması gereken küre, cennetten düşerek Newton’ın kafasına çarpan ve hayatının en büyük 
işini yapmasını sağlayan gül rengi elmadan başkası olamazdı.  Kutsal gazap! Güldü teni, 
doluydu göbeği! 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   106   107   108   109   110   111   112   113   ...   116




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə