Saçmalıklar Çağı



Yüklə 1,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə41/91
tarix15.03.2018
ölçüsü1,91 Mb.
#31994
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   91

kapısının önünde dırdır ederek bölen terzi kadını tuttuğu gibi

alt  kata  savuruveren  Schopenhauer  çatlaklığı  yatıyor.  Bu

öykü  bir  başka  açıdan  eğiticidir  çünkü  sadece  bir  şeye

öfkelenenlerin  hoşgörüsüzlüğü  ve  saldırganlığını  değil,

öfkelendikleri 

şeyin 


faydalarını 

da 


resmetmektedir.

Aydınlanmanın  evrensel  haklar  talebinden  söz  ediyorum.

Terzi  kadın  Schopenhauer'i  mahkemeye  vermiş,  davayı

kazanmış  ve  kendi  yaşamının  sonuna  kadar  filozofu  her  üç

ayda bir tazminat ödemeye mahkûm ettirmiştir.

Juan Ramón'un sessizlik saplantısı da çatlak hatta gülünçtü.

Alt  katta  şarkı  söyleyen  ev  sahibesi,  üst  katta  piyano  çalan

Kübalı  hanımlar,  sokak  satıcıları,  troleybüsler  ve  baş  belası

serçeler  misali  çoğu  kent  sakinin  farkına  bile  varmayacağı

türden  gürültülerden  kaçabilmek  için  sürekli  evden  eve

taşınmıştı.  Taşındığı  dairelerden  birinde  Proust  çözümünü

denemiş,  halfa  otu  ve  çuvallarla  yastıklanmış  bir  duvar

yaptırmak için marangoz tutmuştu. Bir seferindeyse kapıcının

oğlunun  bir  kafeste  beslediği  çekirgenin  sesiyle  çileden

çıkmış,  oğlana  çekirgeyi  kendisine  satmasını  teklif  etmişti.

Gürültüyü  iyi  bir  şey  bellemiş  oğlan  şairin  teklifinin  ardında

yatan  çatlak  itkiyi  anlamamış,  "Yirmi  beş  pesetaya  aklınıza

gelebilecek  en  kaliteli  çekirgelerden  beş  tane  getirebilirim"

demişti.



8


Zorluğun ve Anlamanın Reddedilişi

İnsanlar  artık  soyma  zahmetine  katlanamadıkları  için

portakal satışlarındaki düşüş cidden şok edici ve üzücü.

[175]


Bu  haberi  okuduktan  sonra  daha  sık  portakal  almaya  ve

portakalları  daha  zevkle  yemeye  başladım.  Artık  portakalı

son  derece  yavaş,  özenle,  şehvetle  ve  hepsinden  öte,

zayiatsız  savaşlar,  vergisiz  sosyal  hizmetler,  yaptırımsız

haklar, çabasız şöhret, ilişkisiz seks, koşmak için giyilmeyen

koşu  ayakkabıları,  çalışma  gerektirmeyen  ödev  ve

çekirdeksiz  üzüm  talep  eden  çağa  yanıt  babında,  meydan

okurcasına soyuyorum.

Çağın  gözde  giysileri  tişörtler,  eşofmanlar  ve  polarlar  bile

artık giyilmesi kadar çıkarılması da kolay, pek az zahmet ve

bakım  isteyen  tembel  işleri...  Kravatın  demode  oluşuna

şaşmamak gerek: artık, şart değilse kimin kravat bağlayacak

enerjisi  ve  sabrı  var?  Ben  bile  kravat  düğümü  atmayı

unuttum.


Entelektüel  seviyedeyse  haberler  daha  da  şok  edici.  Son

kale  de  düştü  artık.  Fransa  bile  boyun  eğdi.  Dünyaya

efsanevi  "Düşünüyorum,  öyleyse  varım"  cümlesini  hediye



eden ülkenin Maliye Bakanı, Ulusal Meclis'e şöyle seslendi:

"Fransa,  düşünen  bir  ülkedir.  İçinden  bir  teori

çıkartmadığımız 

ideoloji 

neredeyse 

yoktur.


Kütüphanelerimizde  gelecek  yüzyıllar  boyunca  konuşmaya

yetecek  malzeme  var.  Bu  yüzden  sizlere  şunu  söylüyorum:

Yetti artık bu düşünme işi!"

[176]


 Ve bu bakanın patronu, yani

Başkan,  bir  televizyon  muhabirine  gururla  şu  demeci  verdi:

"Teorisyen değilim ben. Ah ne fena; entelektüel değilim yani.

Somut  insanım  ben."  Aynı  Başkan,  neden  bahsettiğini

göstermek  adına  kara  güneş  gözlükleri  ve  ilk  eşinin  yerini

alan,  kendisinden  çok  daha  genç  şarkıcı/manken  eşiyle  poz

vermektedir.

Gerçi Başkan sadece gerekeni yapıyor. Dünyanın sorunları

iyice  karmaşıklaşıp  zorlaştıkça,  dünya  liderlerinden  işlerini

daha  az  çaba  gerektirir  göstermeleri  talep  ediliyor.  Hoş,  bu

söylediğimiz  genellikle  yanılsama  değildir;  Ronald  Reagan

çabadan  resmen  tiksinmiştir  mesela.  Çağdaş  liderler  için

rahat  görünmek,  gür  saçlılık  kadar  önem  taşımaktadır.  (En

son ne zaman bir kel önemli bir makama seçildi? Berlusconi

bile  İtalya'nın  başına  ancak  büyük  çaplı  bir  saç  ektirme

operasyonundan sonra tekrar geçebildi.)

Zorluk  iticileşmiştir  çünkü  zorluk,  kendinde  hak  görmeyi

reddeder,  potansiyelin  büyüsünü  bozar,  hareketliliği  ve




esnekliği  sınırlar,  memnuniyeti  geciktirir,  dikkati  dikkat

dağıtıcılardan  başka  yöne  çevirir  ve  sorumluluk,  adanma,

dikkat ve düşünce ister.

Ee,  bu  durumda  hangi  Fransız  entelektüelin  son  eseri

İngilizceye  çevrilecektir?  Postmodern  teorileştirmeye  atılan

bir  başka  anlaşılmaz  tokat  mı?  Hayır.  Elbette,  söz  konusu

kitap, kapağını dahi açmadığı kitaplara dair ders vermesiyle

övünen  Fransız  edebiyatı  profesörü  Pierre  Bayard'ın

[177]

kaleminden How  to  Talk  About  Books  You  Haven't



Read'dir 

[Okumadığınız 

Kitaplar 

Hakkında 

Nasıl

Konuşursunuz].



Edebiyat  elbette  ezelden  beri  fırsatçılarla  dolup  taşmıştır

ama cehaletle arsızca övünme tavrı yenidir ve bu tavır, zorluk

ve  anlamayı  reddedişin  nerelere  uzandığını  göstermektedir.

Ve akla açıkça düşmanlığın kendisi de yenidir. Bugün akıllılık

şeytansıdır ve "sadece aptallar kutsiyete ulaşabilirler" görüşü

egemendir.  Dinin  en  büyük  zaferlerinden  biri  aklı,  Şeytan'ın

züppece  entelektüel  gururu  üzerinden  züppe  ve  mızmız

göstermesidir.  Bu  hamlenin  modern,  daha  doğrusu

postmodern  versiyonu,  aklın  seçkinci  ve  baskıcı  olduğudur.

Ama  benliği  gerçekte  olduğu  zayıf,  yamru  yumru,  korkak

haliyle  görebilmek  için  düşünmenin  ve  dünyayı  benliğin

hoşnutluğuna yönelik bir oyun parkı yerine tüm zenginliği ve




Yüklə 1,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə