nimettir. Temiz su ve sifonlu tuvaletler de..."
[183]
Bilim yukarıdan darbe yediği kadar alttan da
kemirilmektedir. Bilim zorlukların en zoru, anlamanın en beter
sınanışı diye görülmeye başlanmıştır. Haliyle bilim dallarında
eğitim görmek isteyenlerin sayısı yıldan yıla düşüyor. Ee, Sörf
ve Plaj Yönetimi'nden diploma alınabilirken kim kalkıp
matematik belasıyla uğraşır? Birkaç sene önce, zamane
gençlerinden yeterince az zahmet talep eden yeni dersler
hazırlanmasına yönelik bir üniversite toplantısında kalkıp
öğrencilerden pizzanın tarihini ve en az yirmi İtalyanca
kelimeyi öğrenmeyi talep edecek, çoklu-disiplinli ve son
derece akademik Pizza Araştırmaları dersini önermiştim.
Ama hayat, McDonalds'ın akademik yeterlilik bursu verdiği
duyurusuyla beni her zamanki gibi geride bıraktı. Pizza
Araştırmaları şakası, Hamburger Araştırmaları gerçeğinin çok
gerisinde kalmıştı.
Eğitimde zorluğun terk edilişi, onlarca yıllık gelişmelerin bir
sonucudur. Katolik İrlanda'da geçen çocukluğumda
gördüğüm tek eğitimsel aşırılık, kibirli ve züppe ama fazlasıyla
incelikten yoksun öğretmenlerin sürekli öğrencilere hakaret
etmesi ve dayak atmasıydı. İrlanda'nın 1960'ların ortalarına
kadar 19. yüzyılda kalmasından kaynaklanan tiksindirici bir
durumdu bu. Böyle bir ortamda asla öğretmenlik
yapamazdım. Ama 1970'lerde öğretmenlik için Londra'ya
geldiğimde İngiliz öğretim sisteminin diğer aşırı uca gittiğini
keşfettim. Öğrenciler hakarete uğrayıp dövülmek yerine
övülüp şımartılıyorlardı. Tabii bu tavrın önemli gerekçeleri
vardı: Geçmişte eğitimden yoksun bırakılmış kitlelerin
eğitilmesi, ailevi ve toplumsal sorunların düzeltilmesi,
umutsuzlara umut ve öncelik verilmesi amaçlanıyordu. Ayrıca
bu projenin başarıya ulaşmadığını kim söyleyebilir? İlgili
meseleleri gereğince tartışmak için ayrı bir kitap yazmak
lazım. Ama öğretmen otoritesinin yıkılması gibi birtakım
bedellerin ödendiği de kesin. Hiçbir öğrenci hakarete
uğramaktan ve dövülmekten haz etmez ama aynı şekilde,
taviz verene de saygı göstermez. Ödenen bir diğer bedelse
zorluğun
reddidir.
Öğretmenliğin
temel
aksiyomu,
söylenmeye değer her şeyin basitçe söylenebilmesidir. Ama
zorlu fikirleri basitçe söylemek zordur. Oysa zorluğu hepten
es geçmek ne de kolaydır! Bir diğer aksiyomsa hevesli
öğretmenliğin öğrencileri edilgen değil, faal öğrenenler haline
getirmesi gereğidir. Oysa çocukları inisiyatif alma ve kendileri
için çalışmaya kandırmanın yoruculuğu karşısında sadece ne
yapacaklarını söylemek hatta onların yerine yapmak ne
çekicidir! Haliyle değerlendirmeler gittikçe daha fazla ev
ödevleri ve projeler üzerinden yapılmaya, ödevler sıklıkla
düzeltilmeleri ve ardından neler yapılacağının söylenmesi için
öğretmenlere getirilmeye başlanmıştır. Üçüncü temel
öğretmenlik aksiyomu, anlamanın açıklamalara dikkat
edilmesini gerektirmesidir. Ama öğrencileri sessizlik içinde
dinlemeye zorlamak bezdirici otorite kavgaları demektir.
Konuşmalarına ve yapmaya alıştıklarını yapmalarına izin
vermek çok daha rahattır. Ve öğretmenlik, öğrenciyi
öğretmen seviyesine çıkarmak demektir. Ama safra
kaldırmak hem çetin hem yıldırıcıdır. Öğrencinin seviyesine
inmekse çok daha kolaydır. Tüm bunların sonucu, eğitim
dünyasında hiç kimsenin itirafa yanaşmadığı, standartlardaki
engellenemez düşüştür.
Öğrenciler bu sanılarla üniversiteye girmekte, her zamanki
gibi gevezelik yerine oturup sessizce dinlemelerinin
beklenmesi karşısında şaşkına dönmekte ve öğretim
görevlilerinin ödevleri önceden okumayı ("Doğru yolda
mıyım, göreyim diye" cümlesi, not vermeden önce düzeltin
demektir) reddetmeleri karşısında öfkeye kapılmaktadırlar.
Eskiden anlayamayan öğrenciler açıklamanın tekrar
edilmesini isterlerdi. Derken gittikçe daha fazla ve dikkate
değer öfke eşliğinde, dersleri anlamamayı açıklamanın
kabahati bellemeye başladılar. Yakın zamanda bir başka
önemli değişiklik yaşandı. Artık çoğu öğrenci anlamadan
veya yokluğundan dahi bahsetmiyor, tüm çabanın saçmalığına
ve beyhudeliğine yönelik gevşek, hoş görür bir gülüşle
gülünç, demode öğretmenlerine acıyor. Bir başka saçma
terse dönüş daha size: Bir zamanlar öğretmenler öğrencilere
büyüklük taslarken artık tam tersi yaşanıyor.
Zorluk ve anlama kavramları, varlıkları sona erecek ölçüde
reddedildi. Hatta kavram kavramı, yani bir konunun
kavranması için anlaşılması gereken soyut, temel teori
ortadan kalktı. Artık anlama aletsel: Teknolojinin nasıl
çalıştığını değil, nasıl çalıştırıldığını bilmek gerekiyor.
Kısacası dünyayla temasını çoktan kaybetmiş insan, artık
makineyle temasını da kaybediyor. İnsanlar bir zamanlar
televizyonların kapaklarını, arabaların kaportalarını açar ve
teknolojiden, tamirat yapacak kadar anlarlardı (bu
insanlardanım demiyorum; makinelerin içine baktığımda
başım döner, midem bulanır). Ama aygıtların doğasına
eklenen değer yitirme, bitme özelliği tamirat kavramını da
bitirdi. Bugün aygıtın nasıl çalıştığını pek bilen yok. Bozulan
çöpe atılıyor ve yeni modeli alınıyor. İletişim teknolojisinin
büyümesiyle birlikte işi yapan makineler artık görünürlükten
de çıktılar; gök kubbede bir yerlerde, Tanrı'nın zihni misali
gizemli ve anlaşılamaz çalışıyorlar. Geriye sadece ara-yüz,
yani ekran kaldı. Böylece imaj içeriğe, sunum anlamaya,
betimleme analize üstün geliyor.
Dostları ilə paylaş: |