araştırarak. Aradığımız gerçeklere ulaşabilmek için tek bir altın anahtarımız
var:
Araştırmacı bir ruha kendimizi teslim etmek…
Peki ama nereden başlayacağız?
Öncelikle şunu söyleyebilirim: Ne kadar ileriye gidebilmek istiyorsak, o
kadar geçmişe geri dönme mecburiyeti vardır. O zaman aradığımız sırların
büyük bir bölümünün, geçmişte gizli olduğunu görmemiz mümkün olacaktır.
Aradığımız gerçekler, aradığımız sırlar tarihin çok eski dönemlerine kadar
uzanır. Bu sırlar tarihin karanlık kalmış noktalarında gizlidir. Örneğin
mitolojilerde,
eski
uygarlıkların
geleneksel
kültürlerinde,
felsefi
çalışmalarında, mabetlerinde, gizli öğretilerinde…
Mitolojiler, insanlığın yüzyıllarca süren gerçeği aramasının ve bu
gerçeklerle karşılaşanların, sembollerle bunu diğer insanlara anlatmasından
doğan hikayelerdir. Ama o bildiğimiz hayali hikayelerden değil… İçindeki
bilgelik izlerini takip edenlere, ifade ettikleri gerçekleri anlatabilmek için
sessizce durup beklemektedirler. Hem de binlerce yıldır…
Bazı gerçekleri öğrenmeye karar vermiş birinin başvuracağı en önemli
kaynaklardan biri mitolojilerdir.
Hadi!… şimdi binlerce yıl geriye doğru gitmeye başlayalım ve insanlığın
bitip tükenmeyen bilgelik arayışının izlerini birlikte takip etmeye çalışalım…
Bu öyle bir yoldur ki, kimine karanlık, kimine alaca aydınlık, kimine ise
apaydınlıktır…
Bu insanlığın bitip tükenmeyen bilgelik aşkının öyküsüdür…
Işık ve sevgiyle…
I.BÖLÜM
SIRLAR ÖĞRETİSİNE GİRİŞ
Tarih: M.Ö.1300’ler.
Yer: Eski Mısır
Musa ve Orfe devirleri…
Teb veya Menfis mabetlerinin kapısını çalan yabancıyı, mabedin
hizmetkarları karşılarlar ve onu alıp, iç avlunun dev sütunlu giriş bölümüne
götürürlerdi… Bu sütunlar, kudretleriyle ve saflıklarıyla, Osiris mabedini
ayakta tutan dev lotüsleri andırmaktaydı.
Bir müddet sonra, yanına yaklaşan başrahibin yüz hatlarındaki haşmet ve
sükunet, esrarengiz bir görünüm arz eden ama içsel bir ışıkla parlayan o
gözler, hevesli yabancıyı kaygılandırmaya yetip de artardı bile…
Osiris rahibi ona, doğum yeri, ailesi ve daha önce eğitim gördüğü mabetler
hakkında çeşitli sorular yöneltip, kısa bir sınavdan geçirirdi. Başrahip
yabancının sırlar öğretisine katılmaya layık olmadığı sonucuna varırsa,
kendisine sessiz fakat kararlı bir tavırla kapıyı gösterirdi. Ama mabede
girmeye hevesli bu yabancıda, samimi bir gerçeği arama arzusunun
bulunduğunu saptamışsa, o zaman kendisini izlemesini söylerdi. İç avludan
geçip, her iki yanı kayalık olan, dikili taşlar ve sfenkslerle donatılmış bulunan
üstü açık bir yolu izleyerek mabedin içlerine doğru ilerlerlerdi. Yollarını
büyük bir kapı keser ve bu kapının önünde yabancıya dönen başrahip:
-”İşte” derdi… “Gizli Öğreti’nin kapısı buradadır.”
Gizli yeraltı galerilerine açılan bu kapının hemen yanında, elinde kapalı bir
kitap bulunan ve yüzü peçeli meditasyon yapmakta olan bir İsis heykeli vardı.
Heykelin altında şunlar yazılıydı:
“Benim peçemi hiç bir ölümlü kaldıramamıştır…”
Bu sözler yabancının cesaretini kıracak mıydı. Başrahip dikkatle yabancıyı
inceler ve sözlerine devam ederdi:
-”Yabancı. şu iki sütuna iyi bak. Kırmızı olan, insanın Osiris’in ışığına doğru
tırmanışını, Siyah olanı ise, insanın madde içine hapsoluşunu sembolize
etmektedir. Bizim bilimimize ulaşmayı hedefleyen kişi hayatını ortaya koyar.
Zayıfların elde edeceği şey çıldırma ve ölümdür. Güçlüleri bekleyen nimet ise
hayat ve ölümsüzlüktür.
Bu kapıdan nice ihtiyatsız kişi içeri girmiş, fakat hiç biri dışarıya canlı
çıkamamıştır. Burası gözüpekleri ortaya çıkartan bir uçurumdur. Bu yüzden
iyice düşün taşın ve karşılaşacağın tehlikeleri göz önüne getir. Cesaret
edemiyorsan denemekten vazgeç. Eğer bu kapının gerisinde seni bekleyen
zorlu deneylere karşı gereken iç gücüne sahip değilsen, yol yakınken geri dön.
Bu kapı üzerine bir kez kapandı mı, bir daha açılmaz, geri dönüş yoktur…”
Aday, isteğinde ısrar ederse, başrahip onu yardımcılarına teslim ederdi. Bir
hafta süreyle, yeni aday en yorucu pis işlerde çalıştırılırdı. Bu sürenin
sonunda, yardımcı rahipler adayı alıp, deneylerin başlayacağı kapıdan içeri
alırlardı.
İlk olarak, loş bir hole getirilirdi. Holün her iki yanında, insan vücutlu aslan
başlı heykeller, boğa ve yılan görüntülerinin bulunduğu kabartma resimler
vardı. Adaya hiç bir şey açıklanmadan, holden geçirilip götürülürdü. Dehlizin
sonunda adayı bir mumya ile bir iskelet beklerdi. Rahipler duvardaki karanlık
bir dehlizi adaya göstererek:
-”İşte… Dönüşü olmayan yol burada başlar. Eğer korkuyorsan, içeri
girmeden bizimle birlikte geri dönebilirsin. Çünkü çıkış kapısı hala açıktır.
Lütfen iyi düşün…”
PİRAMİTLER’DEKİ SIRLAR BİLGİSİ
Sırlar bilimini öğrenmek isteyen gençler, piramitlerde gerçekleştirilen özel
eğitimlere çok ağır sınavlardan geçirildikten sonra alınırlardı. İşte bu kapı da
söz konusu sınavların başlayacağı sınır çizgisiydi. Aday ya devam edecek ya
da geri dönecekti. Birçok aday bu kapıdan içeri girmeye cesaret edememiştir.
İçeri girenlerin de çok azı bu sınavlardan geçebilmiş ve “Sırlar Bilgisi”ni
öğrenmeye hak kazanmışlardır.
Adaylar, rahiplerin büyük bir titizlikle hazırlamış oldukları binbir badireyi
aşmak zorundaydılar. Adayın hevesini kırmak için rahipler ellerinden geleni
yaparlardı. Bütün korkutucu ve dehşet verici sınavları kazanmak gibi
olağanüstü başarı gösteren bir aday ise, bitmez tükenmez bir eğitim
programına tabi tutulurdu.
Bu eğitimlerin süresi 20 ile 50 yıl arasında değişebilmekteydi. Bu inanılmaz
eğitimin sonunda “Sırlar Bilimi”ni öğrenen adayların her biri, “Osiris Rahibi”
olma hakkını elde ederlerdi. Bunlardan bir kısmı geldikleri memleketlerine
geri dönerler, bir kısmı ise mabette öğretmen olarak kalırlardı.
Piramitlerin içinde gizli bir eğitimden geçen bu rahipler arasında bizim
yakından tanıdığımız isimler de bulunmaktaydı:
Hz. Musa, Heredot, Fisagor, Eflatun, Orfe bu özel eğitimden geçenlerden
sadece birkaç tanesiydi.
Dostları ilə paylaş: |