305
Arş. Gör. Hasan BAKTIR
Lady Mary mektubunda Ermenilerin düğün törenlerinin, dünyada
hiçbir halkın düğün törenine benzemeyen, çok sıra dışı bir olay olduğunu
yazmıştır. Bunu davet edildiği bir Ermeni düğününde de gözlemlemiştir.
Düğünü şöyle anlatır:
Kendi aralarında evlenme âdet
leri çok güzel. Öyle zannediyorum ki
dünyanın hiçbir yerinde bu çeşit bir evlenme yoktur. Aileler küçük yaşta-
ki çocuklarını birbirleri ile evlendirmek için sözleşme yapıyorlar (beşik-
kertmesi). Evlenen çiftler bir diğerini ancak üç gün sonra görebilmektedir.
Gelinin başına bir çeşit şapka takıp, kiliseye götürürler; gelinin başından
aşağıya kadar sarkan ipek, kırmızı bir tül vardır. Papaz erkeğe ‘sağır ya
da kör bile olsa bu kız ile evlenmeyi kabul ediyor musun’ diye sorar. Erkek
‘evet’ der ve eğlence başlar. Her iki taraf da eğlenerek, şarkılar eşliğinde
gelini yeni evine götürür. Evde gelin bir köşe minderine oturtulur, ama
duvağı üç gün kocası dâhil kimse açmaz
26
.
Bu âdet Lady Mary’e çok ürkütücü gelmiştir. Tanıdığı Ermenilere
böyle bir âdetlerinin olup olmadığını sorar. Sorduğum Ermeniler anlat-
mamış olmasalar böyle bir âdetin varlığına inanmazdım. Hatta bir Ermeni
genç Lady Mary’e annesinin kendisinin istememesine rağmen bu şekilde
onu bir kız ile nişanladığını, (yasak olmasına rağmen) bu kızı gördüğünü
ve beğenmediğini ama evlenmek zorunda olduğunu söylemiştir.
Lady Mary’nin Kontes’e yazdığı 48. mektup bir çeşit yakın deneyim
olarak değerlendirilebilir. Muhtemelen İstanbul’da bulunduğu dönemde
Lady Mary Ermeniler ile tanışmış, görüşmüş ve âdetlerini yakından göz-
lemlemiştir. Ermenilerin imparatorluktaki konumlarını öğrenmeye ve an-
lamaya çalışmıştır. Ayrıca, Ermeniler ile ilgili bilmediklerini sorabileceği
Ermeni bir tercümanlarının olması da iyi bir şans idi. Ne var ki Ermeni
toplumu ile ilgili deneyimleri ve gözlemleri oldukça sınırlıdır. Bu sınırlı
bakış açısı onun Ermeniler ile ilgili tatmin edici bilgiler vermesini engel-
lemiştir. Bu açıdan bakıldığında Lady Mary’nin Osmanlı Ermeni toplu-
mu ile ilgili gözlemleri ‘detaylı tasvir’ olarak değerlendirilemez. Perhiz
ve düğün törenleri ile ilgili izlenimleri doğrudur; Ermenilerin ticarette çok
yetenekli ve başarılı oldukları, ülkenin farklı yerlerinde Türkler ile birlikte
yaşadıkları da gerçektir
27
. Ancak Osmanlı Ermenilerinin durumunun doğru
ve yeterli olarak anlaşılması daha detaylı tasvir gerektirmektedir.
26 Montagu, a.g.e., 35. mektup.
27 Montagu, a.g.e., 35. mektup.
306
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
III. Osmanlı Millet Sistemi ve Ermenilerin Durumu
Lewis ve Braude Müslüman toplumunda yaşayan Hıristiyan azınlık-
lar ile ilgili Batı kaynaklı iki farklı görüş olduğunu söylemişlerdir
28
. Bu
görüşlerden ilki Müslümanları baskıcı, sapık inançlı ve hoşgörüsüz göste-
rirken, diğeri de Hıristiyanların, Musevîler’in ve Müslümanların bir arada
barış içinde yaşayabildikleri bir dünyayı hayal eden görüştür. Gibbon’un
bir elinde Müslümanların kutsal kitabı, diğer elinde kılıç ile at üstünde sa-
vaşarak insanlara Müslüman olmaktan ya da ölmekten başka seçme şansı
vermeyen savaşçı fi gürü, ilk görüşü temsil eder. Bu tür bir temsil Türkle-
rin Avrupa içlerine ilerlemeye başlaması ile ön plana çıkmıştır. Ancak asıl
kaynağı eski Yunanlıların İran ile savaştıkları döneme aittir. Yunanlılar,
İranlıları Doğu despotu olarak görmüş ve onlara karşı özgürlükleri için
savaşmışlardır. Osmanlının Avrupa içlerine doğru ilerlemesi, bu görüşü
doğu Avrupalıların folklorunda yer edecek kadar yaygın hale getirmiştir.
Avrupa’nın farklı yerlerinden Osmanlıya gelen gezginler, Türklerin böyle
olduğunu orada yaşayan Hıristiyanlardan da duyarak eserlerinde anlatmış-
lardır. Bu bakış açısı, dine karşı hoşgörüsüz tutuma karşı çıkmanın baş-
ladığı XVIII. yüzyıla kadar etkili olmuştur. Aydınlanma bilginleri Doğu
despotizmini Hıristiyanların, özellikle de Katoliklerin, diğer dinden insan-
lara karşı sergiledikleri hoşgörüsüz tutumu eleştirmek için bir araç olarak
kullandılar. Reformlar döneminde bazen İslâm’ın Katolik dininden daha
çok hoşgörülü olduğu düşüncesi ortaya atılmış, bazen de İslâm Hıristiyan-
lıkla eşdeğer tutulmuştur. Birçok Avrupa ülkesinin tersine, Müslümanların
idaresinde yaşayan Musevî ve Hıristiyanlar nadiren tehcire ya da şiddete
maruz bırakılmışlardır. Örneğin, Herder Eyyübiler Sultanı Selahaddin’i
soylu ve cesur, Hıristiyanları ise bayağı göstermektedir. Rousseau hoşgö-
rü bakımından Türkler, Araplar ve Hıristiyanlar arasında bir fark olmadı-
ğını söylemiştir. Eşitliğe dayanan bir toplum anlayışını savunan Reform
dönemi bilginleri, İslâm’da soyluluk ve kast sistemi olmamasından etki-
lenmiştir
29
. Osmanlı Ermeni toplumunun Avrupalı gezginlerce anlatılması
da bu düşüncelerden bağımsız değildir. Gezginlerin bir kısmı Ermenilerin
Osmanlı toplumunun seçkin ve zengin sınıfı olduğunu söylemiş, bir kısmı
da Ermenilerin kalıcı sanat eseri yaratamamalarından Osmanlı yönetimini
sorumlu tutmuştur. Gerçek ise bu iki uç düşüncenin arasında bir yerdedir.
Ermenilerin durumu Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan diğer Hıristi-
28 B. Braude, B. Lewis, Christians and Jews in the Ottoman Empire, Vol. I, Holmes and Meier
Publishers Inc., New York, London 1982, s.2.
29 Braude, a.g.e., s.3-11.