555
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER
ve âdetlerinde serbest bırakılmış ve bunların Müslümanlaştırılması ya da
Türkleştirilmesi cihetine gidilmemiştir
6
. Tersine, Osmanlı yönetimi fethet-
tiği topraklarda son derece adil ve halkı gözetir bir idare tarzını devam et-
tirmiştir. Toplumun tavrı da devletin sürdürdüğü bu adil politikanın istikâ-
metinde olmuştur. Osmanlı toplumu, diğer etnik unsurları kendilerinden
farklı görüp ayırmamıştır. Onlarla komşuluk yapmış, ticarî ilişkiler kur-
muş, üzüntülerini, sevinçlerini paylaşmıştı. Zira Osmanlı kültüründe gay-
rimüslimlere karşı ne resmî olarak ve halk literatüründe ne de folklöründe
ön yargı oluşmamıştır. Devlet kadrolarında yer verilmiş, danışmanlık, ter-
cümanlık, hatta bakanlık
7
olmak üzere her kademede istihdam edilmişler-
dir. Osmanlının toplum dokusunda bir renk olmuşlardır. Urfa’ya geçmeden
önce, son olarak Jorga’nın şu sözlerini de nakletmek istiyorum:
Yeni imparatorlukta, tıpkı eski Roma zamanlarında olduğu gibi, barış
hakimdi. Pax Romana, Bizansın şanlı dönemlerindeki güvenlik tekrar sağ-
lanmıştı ve buna herkes seviniyordu. Vaat edilen tüm imtiyazlara rağmen,
köylüleri ve diğer nüfusu oldukça büyük acılar çekmek zorunda kalan Leh
ve Macar feodal gelenekleri; küçük Slav ülkelerinden oluşan sistemin ge-
tirdiği huzursuzluklar; uyruklarını, hiçbir karşılığı olmadan sürekli olarak
sömüren son Bizans tekfurlarının ağır baskıları ve sadece kendi menfa-
atini düşünen İmparator Frederik’in Almanya’da yarattığı karışıklıklar
ile kıyaslandığında Osmanlı Devleti’nin ülkeler manzumesi, huzurlu ve
ferah bir karşıtlık sergiliyordu. Hiç kimse ne dinî ne de kökeni sebebiyle
korkmak zorunda değildi; alışkanlıklara ve geleneklere dokunulmuyordu.
Ordusafl arında uzun yıllar hizmet vermiş Sırp kökenli bir yeniçeri ‘Türk-
ler, hem kendilerine, hem de din ayrımı yapmadan yurttaşlarına ve vasal
ülkelere karşı adildir’ diye yazar. Yılda dört kez, Osmanlı memurları ra-
iyetleri, yani Osmanlı Devleti’nin Müslüman olmayan tebaasını denetle-
mek ve ‘zavallı insanların baskıya maruz kalmasını’ engellemek için ülkeyi
dolaşıyorlardı
8
.
Merkezî otoritenin güçlü, halkın uyumlu olduğu bir dönemde merkez-
den uzak bir Osmanlı şehrinde, Urfa’da Müslim-gayrimüslim beraberlik-
lerinden örnekler vereceğiz.
6 Yücel Özkaya, 18. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara
1985, s.154.
7 Arzu Tozduman Terzi, “Osmanlı Maliyesinde Söz Sahibi Üç Ermeni Nazır: Agop, Mikail
ve Ohannes Paşalar”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu, 24-25 Mayıs 2001,
İstanbul 2001, s.21; M. Hidayet Vahapoğlu, Osmanlıdan Günümüze Azınlık ve Yabancı
Okullar, İstanbul 2005, s.23.
8 Nicolae Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. 2, Çeviren Nilüfer Epçeli, İstanbul 2005,
s.176.
556
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
Burada kullanacağımız temel kaynak 1039 tarihli Urfa şer’iye sici-
lidir
9
. Dolayısıyla olayları burada bulunan hükümlerden takip edeceğiz.
İncelediğimiz bu kadı sicilinde hükümlerin büyük çoğunluğu nüfusun ek-
seriyetini teşkil eden Müslüman ahali ile ilgilidir. Bu az da olsa bizi Müs-
lim-gayrimüslim arasında çok fazla problemlerin yaşanmadığı kanaatine
sevketmektedir. Oysa bu dönemde şehir nüfusuna baktığımızda oran ola-
rak nüfusun yaklaşık üçte biri gayrimüslimdir
10
.
Yine bu dönemde şehirde mevcut sekiz mahalleden sadece birinin
gayrimüslim mahallesi olduğu görülmektedir. Ancak bu Müslüman ve
gayrimüslimlerin birbirlerinden tamamen tecrit edildiği anlamına gel-
memelidir. Zira Osmanlı şehirlerinde aynı inancı paylaşan toplulukların
ayrı mahalleleri olmakla birlikte, Müslüman ve Müslüman olmayanların
aynı mahalleyi paylaştıkları, iş yerlerinin bitişik oldukları ve mülklerinin
yan yana oldukları da bilinmektedir. Ancak bunlara rağmen günlük ha-
yatlarında yaşadıkları komşuluk ayrıntılarını tarihî belgelerden çıkarmak
yine de kolay değildir. Bu gün inceleme fırsatı bulabildiğimiz sosyal ve
ekonomik ilişkiler bütününden sadece günün şartlarında resmî mercii olan
kadı mahkemelerine yansıyan ve orada kadı sicillerine
11
işlenen olaylardır.
İşte bu olaylardan yola çıkarak Urfa’da Müslim-gayrimüslim ilişkileri ör-
neklendirilmeye gayret edilecektir. Şunu hemen belirtelim ki bu dönemde
Urfa’daki gayrimüslim nüfusun büyük ekseriyeti Hıristiyan Ermeni olup,
geri kalanı da Yahudilerden oluşmaktadır. Aşağıda şer’iye sicillerinden ve-
rilecek örneklerle bu ilişkiler daha müşahhas bir şekilde ortaya çıkarılma-
ya çalışılacaktır.
Mevlud Hazreti Halilürrahman Vakfı’na ait Sultan Değirmeni yevmî
31 Halebî Şahi’ye Karagöz adlı bir zımmînin icaresinde iken, 1039 sene-
sinin Cemaziyelevvel ayının 15’inde su arkını temizlemek ve taş harcı ve-
sair masrafl arının kendisine ait olmak üzere Musullu veledi Serkis’e yine
yevmî 31 Halebî Şahi’ye bir yıllığına icare verilmiştir
12
. Müslim-gayri-
9 Urfa için bu şer’iye sicilinin ayrı bir önemi vardır. Zira klasik dönem hakkında bilgi elde
edebileceğimiz tek sicildir. 1039\1630 tarihli bu sicilden 1261\1845 tarihli sicile kadar ge-
çen 215 yıllık zaman dilimindeki sicillerin akibeti meçhuldur.
10 XVI. Yüzyılın ikinci yarısında yapılmış tahrire göre şehrin toplam nüfusu 13 876’dır. Bu
nüfusun 8 325’i Müslüman geri kalanı ise Hıristiyandır. Mehmet Emin Üner, Osmanlı
Klasik Dönem Sonlarında Bir Güneydoğu Anadolu Şehri: Urfa (1700–1800), Basılmamış
Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2003, s.77.
11 Sicillerin muhtevaları için bkz. M.Çağatay Uluçay, “Manisa Şer’iye Sicillerine Dair Bir
Araştırma”, Türkiyat Mecmuası, C. X, s.285–297.
12 Mevlud Hazreti Halilürrahman Aleyhi ves- Salatü-vesselam Evkafı mütevellisi Şah Hüse-
yin Çelebi bin Ahmet mahfi l-i şer’de Musullu veled-i Serkis nam zımmî muvacehesinde
ikrar edup evkaf-ı mezburdan Sultanlık Değirmeni Karagöz nam zımmî uhtesinde taş harcı
557
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER
müslim aralarında elbetteki çok ticarî alışverişler olmuştur. Aşağıda bunun
örnekleri aktarılacaktır. Ancak bu örnek ayrıca bir farklılık arz etmektedir.
Çünkü bir vakfın ve özellikle de çevrede çok kutsal olarak bilinen bir vak-
fın akarı bir Müslüman yerine bir gayrimüslime verilebilmektedir. Devlet
içinde yaşayanlar arasında Müslim-gayrimüslim ayrımı yapılmadığını ay-
rıca farklı inançta olan insanların karşısındakinin mukaddeslerine itina ile
yaklaşacağından emin olduğunu gösteriyor.
Urfa’da Müslüman ve gayrimüslimlerin birlikte yaşadıkları ve mülk-
lerinin iç içe olduğunu satış işlemlerinde yapılan mülk tanımında açık bir
şekilde ortaya koymaktadır. Bu mülk satışları Müslümanlardan gayrimüs-
limlere yapılabildiği gibi, gayrimüslimden Müslümana da yapılmıştır. Er-
menilerin çoğunlukta oturdukları bir mahalledeki mülkü bir Müslüman
satın alabildiği gibi, Müslümanların oturdukları bir mahallede de bir Er-
meninin mülk (ev) satınalabildiği görülebiliyor. Örneğin;
İbrahim oğlu Abdurrahman ile halası Arap kızı Fatma’nın Âşık kö-
yünde güneyinde çay, doğusunda Cuma bağı, kuzeyinde Âşıklı Halil ve
batısında Vanis bağı bulunan 300 kök üzüm bağını komşuları olan Vanis’e
satmışlardır
13
. Muhtemelen bu şahıs Yahudidir. Zira Vanis ismi genellikle
Yahudiler tarafından kullanılmaktadır.
Şehirde ikâmet eden Avakil oğlu Maduk mahkemede güneyinde, Kürd
Veli evi, doğusunda Şaban ile Cuma’nın evleri ve batısında ana cadde bu-
lunan evini Bedir oğlu Ali’ye 28 esedi kuruşa sattığını ve parasını da al-
dığını beyan etmiştir
14
. Burada dikkati çeken nokta komşularının hepsinin
Müslüman oluşudur. Bunun tersi de sözkonusudur; yani şehirde Ermeni
mahallesi olarak bilinen Erâmine mahallesinde mülk satışlarından anladı-
ğımıza göre Müslümanlar da oturmaktadır.
Mehmed oğlu Cuma dört tarafı Ermeni evi ile çevrili üstünde çardak
bulunan bir kab, tozluk, küçük bir dam ile yeteri kadar avlusu bulunan
evini bir Ermeniye 65 esedi kuruşa sattığına ve parasını da aldığına dair
mahkemede beyanda bulunmuştur
15
. Yukarıdaki örneğin tersine bütün
komşularının gayrimüslimlerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Ermenilerin sa-
dece Erâmine mahallesinde oturmadıklarına dair başka örnekler de vardır.
kendulerinde olmak üzre yevmî 31 Halebi Şahi’ye icarede iken değirmen mütevelli Çelebi
üzredir deyu bırakup değirmeni mezbur halî kalmağın mezbur Musullu taş harcını vakıf
malından sarf edup ve arkını pak ettirmek vesair evkafa değil harcı mezbur Musullu üzeri-
ne olup…”, UŞS, No: 207, s.20, Hüküm No: 44.
13 UŞS, No: 207, s.20, Hüküm No: 45.
14 UŞS, No: 207, s.22, Hüküm No: 50.
15 UŞS, No: 207, s.102, Hüküm No: 235.
558
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
Meselâ Şahin oğlu Bedir adlı zımmî Babü’l-Emir mahallesinde bulunan
evini büyük oğlu Şahin’e 40 kuruşa satmıştır
16
.
Müslümanlar ile gayrimüslimler sadece aynı mahalleyi paylaşmıyor-
lardı. Ayrıca aynı meslekleri ve bu mesleklerin icra edildiği çarşıları da bir-
likte paylaşıyorlardı. Meselâ; Hacı Mehmed oğlu Osman annesi Fatma’dan
kendisine veraset yoluyla geçen iki kazancı dükkânını Bâli oğlu Kazancı
Ohan’a 70 kuruşa satmış ve parasını aldığına dair mahkeme de beyanda
bulunmuştur
17
.
Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimler de büyük bir kolaylıkla ve iste-
dikleri zaman haklarını aramak üzere Müslümanları mahkemeye verebil-
mişlerdir
18
. Bunların örneklerine Urfa’da da rastlamak mümkündür. Me-
selâ; Seyyid Mehmed oğlu Kazzaz Seyyid Mahmud Keşiş adlı Ermeniye
yeşile boyaması için bir tülbend vermiş, tülbendin vaktinde boyanmaması
üzerine adı geçen Müslüman Ermeninin başına tokmakla vurarak yarmış,
bunun üzerine adı geçen Ermeni mahkemeye müracaat ederek hakkında
davacı olmuştur. Mahkemede yapılan müşahede olayın doğruluğunu teyit
etmiştir
19
. Ancak buna benzer hüküm, yani gayrimüslimlerin Müslüman-
ları mahkemeye şikâyeti çok seyrektir. Bu da aralarında anlaşmazlıkların
fazla olmadığını düşündürmektedir.
Osmanlı mahkemelerine gayrimüslimler sıklıkla başvurmuşlardır.
Oysa Osmanlı yönetimi Müslüman olmayan toplulukların evlenme, bo-
şanma ve miras gibi konularına karışmamıştır. Bu durum, kendi cemaatleri
içinde halledebilecekleri meseleler için bile Osmanlı mahkemesine baş-
vurmakla ortaya çıkar. Pek çok kimse, evlilik, boşanma, miras, ticarî anlaş-
ma veya meseleler için kendiliklerinden kadıya müracaat etmişlerdir. Bu
herhalde çıkacak kararın hem adil, hem de uygulanabilirliği ve resmîyet
kazanıp kayıtlara geçirilmesi anlayışından kaynaklanmış olmalıdır. Bunun
örneklerini Urfa’da görmek mümkündür.
16 UŞS, No: 207, s.152, Hüküm No: 341.
17 Bilfi il Ruha’da Osman bin Hacı Mehmed nam kimesne mahfi l-i şer’î şerife gelup Ruha
zımmîlerinden Kazancı Ohan veled-i Bali nam zımmî mahzarında bastı kelimat edup dâhil-
i Ruha’da arsa kurbunda vaki’ kibleten Hacı Bekir dükkânı ve şarken tarik ve …dükkânı ve
gârben Geyvan Ağa bahçesi bu hudud ile mahtud validem müteveffa Fatıma’dan müntakil
iki bâb kazancı dükkânı mezbur Ohan’a yetmiş guruş-ı esediye bey’ edup kabz-ı semen ve
teslim-i mübeyi’ ettik dedikte mezbur Osman bil-muvacehe mezbur Ohan tasdik ve kabul
edup… UŞS, No: 207, s.276, Hüküm No: 565.
18 Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Ankara 2001, s.247.
19 UŞS, No: 207, s.18, Hüküm No: 38. Buna benzer hüküm, yani gayrimüslimlerin Müslü-
manları mahkemeye şikâyeti çok seyrektir.
559
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER
Kocası tarafından terk edilen Mercan kızı Şenfur, kendi âdet ve inanç-
larınca bir erkeğin iki kadınla evlenmesinin mümkün olmamasından dola-
yı kocasının mahkemeye müracaat ederek kendisini boşadığını, başka bir
kadınla birlikte olduğunu ve kendisinin de başkasıyla evlenmek istediğini
belirterek fetva verilmesini talep etmiştir. Bunun üzerine mahkeme, adı ge-
çen kadının başka bir erkekle evlenebileceğine dair kendisine fetva verdiği
anlaşılmaktadır
20
.
Osmanlı yönetimi, gayrimüslimlerin miras konularına karışmamış ve
bu konularda onların kendi mahkemelerini yetkili kılmıştır. Buna rağmen
gayrimüslim tebaa kendi aralarındaki miras davalarında kadı mahkemele-
rine müracaat etmişlerdir. Bu tür dava örnekleri başka şehirlerde olduğu
gibi, Urfa kadı sicillerinde de görülüyor. Meselâ;
Ohan oğlu Zengel ölen eşinden kalan mallarının çocukları arasında
taksimi için mahkemeye başvurmuştur
21
. Aynı şekilde Panos, Hirabid,
İvad, İsador ve Yoseb adlı kardeşler, babalarından miras kalan Kantara kö-
yünde binüçyüz kök üzüm bağının daha başka yerlerde bulunan mallarının
ve babalarından kendilerine intikal eden borçlarının kendi aralarında bö-
lüştürülmesi için mahkemeye müracaat etmişlerdir
22
.
Ticarî ve komşuluk ilişkileri yoğun olmakla birlikte Müslümanların
gayrimüslimlerden kız almadıkları anlaşılıyor. Zira aşağıda görüleceği
gibi, gayrimüslim iken İslâmiyet’i kabul etmiş bir kişinin, aynı dini kabul
etmeyen eşini boşadığı görülüyor. Müslüman olan Abdullah oğlu Abdül-
kadir eşi Yagob kızı Mesfal’ı da İslâm dinine davet etmiş, ancak eşi Müs-
lüman olmayı kabul etmeyince mahkemeye başvurarak boşamıştır. Bu du-
rumu eşi Mesfal da kabul etmiştir. Oysa İslâm Hukuku’nda bir Müslüman
erkek ehl-i kitap bir kadınla evlenebilmektedir
23
.
Sonuç olarak; Urfa Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine geçtikten sonra
bütün klasik dönem boyunca Müslümanlar ile gayrimüslimler birlikte so-
runsuz yaşamaya devam etmişlerdir. Şehirde aynı mahalleyi paylaşmışlar,
20 Ruha zımmîlerinden Şenfur binti Mercan nam mer’e mahfi l-i şer’î şerife gelup bast-ı keli-
mat edup zevcim Kirkos nam zımmî beni bırakup hayli müddettir ki Harbit’e gidip andan
gayri avradı dahi olup âyin-i batılamız üzre zımmîlerde iki avrat almak caiz olmamağla
beni talak-ı ba’in tatlik edup bana boş kâğıdı gönderup zikrolunan kâğıt mezbur Kirkos’tan
olduğuna ilm-i lahik olup itimat gelmeğin bi-hesab-ı şer’î şerif zevci ahere varmağa …
olduğuma marifeti fetva vardır deyu takririni muvafık bir kıt’a fetvay-ı şerife ibraz edup
ahere zevce izni talep etmeğin fetvası mucebince ba’del itidat ahere zevce izni verilup
vuku’ üzre bi-talep kayd-ı sicil olundu. UŞS, No: 207, s.XVII4, Hüküm No: 398.
21 UŞS, No: 207, s.139, Hüküm No: 311
22 UŞS, No: 207, s.128, Hüküm No: 288.
23 Ahmet Özel, “Gayrimüslim”, DİA, C. 13, s.424.
560
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
komşuluk yapmışlar, aynı çarşı pazarda esnaf olmuşlar, işletmeler işlet-
mişlerdir. Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, mülk alışverişlerinde
bulunmuşlardır. Oturdukları evler kimi Ermeninin komşularının tamamı
Müslümanlardan oluşurken, bunun tersine bir Müslümanın bütün kom-
şuları Ermenilerden meydana gelebilmiştir. Bu durum sadece Ermeniler
için geçerli olmamıştır. Diğer gayrimüslimlerin de bütün bahçe komşuları
Müslümanlardan oluşmuştur. Tıpkı bir Yahudinin bütün bahçe komşuları-
nın Müslüman olması gibi… Dinî hassasiyetlerin daha güçlü olduğu o dö-
nemde, vakıfl ara gelir getiren değirmen, dükkân gibi yerlerin gayrimüslim-
lere, işletmek üzere senelik icare verilmesinde bir sakınca görülmemiştir.
Öyle anlaşılıyor ki devletin diğer şehirlerinde olduğu gibi, Urfa’da da bu
dönemde birbirlerinin etnik ve kimlik yapılarını tanıyan halk birbirleriyle
daha rahat geçinmiş ve daha az sıkıntılar yaşanmıştır. Aslında bugün de
şehir merkezinde halâ gayrimüslimlerin yaşadıkları söylenmektedir. Muh-
temelen bunlar Sefer, Murat, Aslan, Karagöz vb. gibi genelde Türklerin
kullandıkları isimleri taşıyarak toplum içinde hayatlarını devam etmekte-
dirler. Genel olarak baktığımızda ise şunu görebiliyoruz. Gayrimüslimle-
rin, Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu, kendileri ile dindaş olan ve devlet
üzerinde hesapları olan Avrupalı devletlerin etkisinde kalmadıkları dö-
nemlerde kendilerine uygulanan İslâm Hukuku’nun toleranslı şartlarında
yaşamaktan memnun olmuşlardır. Durum tersine dönünce, yani Osmanlı
Devleti zayıfl amaya ve dış baskılara karşı koymakta zorlanmaya başla-
yınca, gayrimüslimler özellikle Ermeniler de kendilerini dışardan gelen
telkinlere kaptırmaktan alıkoyamamışlardır. Dolayısıyla Urfa’da da aynı
durum yaşanmıştır. Ancak bu yakın dönem meselesi olduğu için tebliğimi-
zin konusunu aşmaktadır. Klasik dönemde beraber yaşayan Müslüman ve
gayrimüslimler, bir Müslümanın hacca giderken malını, ailesini bir gayri-
müslime emanet edebilecek, yine uzun yolculuğa çıkan bir gayrimüslim
aynı şekilde malını, ailesini bir Müslüman komşusuna bırakabilecek kadar,
hatta fıkralara, darbımesellere konu olacak kadar birbirlerinin güvenini ka-
zanmışlardı
24
.
24 Bu fıkralardan biri: Müslüman ve Ermenilerin karışık oturduğu bir mahallede cami görevli-
sinin acil işi çıkmış, sağa sola koşturmuş, ancak yerine bakacak bir Müslüman bulamamış,
çaresiz Ermeni komşusundan namaz vaktinde ezan okumasını rica etmiş. Müslüman olma-
yan Ermeni zor durumda kalmış. Ezan okumayı kabul etse, ezanın içinde kelime-i şehadet
geçtiği için Müslüman olacak, okuması komşusun ricasını geri çevirmiş olacak. Velhasıl
kendince bir yol bulmuş. Minareye çıkmış Allahü ekber Allahü ekber, Eşhedü enla ilahe
ilallah, Eşhedü enne Muhammeden Resülüllah dedikten sonra dönüp kendisinin duyabile-
ceği bir sesle Derler diyormuş. Bölgede buna benzer pek çok fıkra ve darbımesel anlatılır.
Dostları ilə paylaş: |