273
Yrd. Doç. Dr. Hasan BABACAN
Giriş
Yetim, dul, düşkün ve yardıma muhtaç insanlar Türk tarihinin her dö-
neminde devletlerin özellikle üzerinde durdukları bir mesele olarak görül-
müştür. Türkler, toplum içerisinde çeşitli nedenlerle ortaya çıkan dul ve ye-
timlerle, bu işlere mahsus kurumlar oluşturarak ilgilenmişlerdir. Türklerin
aile yapısının her türlü hayat şartları ve mücadele yöntemlerine hazırlıklı
olmasından kaynaklanan yapısı gereği, ölümünden sonra aile fertlerinin
akıbeti konusunda ciddi bir endişesi yoktur. Onlar bilir ki, törelere göre her
hangi bir nedenle ve hatta savaşlarda, devlet ve millet hizmetinde ölen biri-
nin eşi ve çocukları sahipsiz kalmaz ve onlara kimlerin bakacağı bellidir.
İslâmiyet’in kabulünden sonra da, İslâm inancı gereği kul hakkı ve
yetim hakkının dokunulmazlığı, haram olması, daha ötesi büyük günah-
lardan olması nedeniyle bu hususta daha titiz davranıldığı görülmektedir.
İslâm’ın kabulünden sonra kurulan Türk devletlerinde düşkünler ve yetim-
leri himaye etmek ve onların haklarını ve mallarını korumak maksadıyla
çeşitli vakıfl arın kurulduğu görülmektedir.
Osmanlı Devleti’nde de durum aynı şekilde idi. Dul, yetim ve düş-
künler, çeşitli ihtiyaç sahiplerinin haklarının korunmasına azami gayret
sarf edilmiş, bunlar için özel vakıfl ar kurulmuştur. Bu vakıfl arın desteğiy-
le oluşturulan hastane, imaret, yetimhane, şifahane gibi yerlerde ihtiyaç
sahiplerine ulaşılmaya, onların toplum içerisinde lâyık oldukları şekilde
yaşamaları sağlanmaya çalışılmıştır. Bilhassa Fatih Sultan Mehmet’in kur-
274
HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER
duğu vakıfl ar aracılığıyla yetim çocukların okutulması ve meslek sahibi
olmalarını sağlamaları yönündeki gayretleri bilinmektedir.
Tanzimat’ın ilânını takiben birçok Osmanlı kurumunda olduğu gibi,
yetimlerin haklarının korunması ve mallarının güvence altına alınması
maksadıyla yeni kurumlar oluşturulmuştur. Bunlar; 1851’de kurulan Ey-
tam Nazırlığı, 1868’de Tuna valisi Mithat Paşa tarafından kurulan ıslah-
haneler, 1872’de kurulan Dârüşşafaka, 1903’te II. Abdülhamit tarafından
kurulan Dârülhayr-ı Âli, 1915’te Trablusgarb ve Balkan Savaşları’nda ba-
baları şehit olan çocukların korunması amacıyla kurulan darüleytamlar ve
1917’de kurulan Himaye-i Etfal’dir
1
. Bu kurumların iyi çalışabilmesi ve
yetimlerin malları ile ilgili haksızlıkların giderilmesi amacıyla birçok fer-
man ve hükümler yayımlanmıştır
2
.
Yayımlanan bu fermanlarda gayrimüslim yetimlerin haklarının da ko-
runması ile ilgili hükümlerin olduğu görülmektedir. Bunlar arasında, 1841
tarihli bir fermanda Rum yetim çocuklarının mallarının kilise tarafından
telef edilmemesi amacıyla kilise hesaplarının kontrol edilmesini isteyen
bir ferman dikkat çekicidir. Ayrıca başka bir fermanda da Ermeni yetim ve
fakirlerinin İncil okuma ve öğrenmeleri için dışarıdan her hangi bir müda-
hale yapılmaması emrediliyordu
3
.
Osmanlı toplumu içerisinde her türlü cemaat ve millet kendi yetimleri
ve düşkünlerine yukarıda belirttiğimiz gibi önce vakıfl ar, XIX. yüzyılın
ortalarından itibaren de kurulan müesseseler aracılığıyla sahip çıkmaya
çalışıyorlardı. Ermeniler de başlangıçta kendi kiliseleri aracılığıyla, daha
sonraları da yine kilisenin kontrolünde ve dinî kurumlarının yakınlarında
inşa ve tahsis edilen yetimhanelerde koruma altına alınıyorlardı.
Osmanlı Devleti, yetim ve dullarının bakımı ve korunmasını yüzyıl-
lardır geleneksel ve hukukî yöntemleriyle temin etmeye çalışırken, artık
XIX. yüzyılın sonlarına doğru toplumdaki yetimler ve bunlara sahip çı-
kılması düşüncesi her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır. Bunun
sebebi, Osmanlı Devleti’ne her fırsatta müdahale imkânlarını arayan Av-
rupa devletlerinin, Osmanlı içine atmaya çalıştıkları ayrılıkçı tohumlar için
1 Ahmet Eryüksel, “Osmanlı Devleti’nde Dul ve Yetimler”, Şarkiyat Mecmuası, C. VIII,
İstanbul 1998, s.331.
2 Mehmet
Çanlı, “Eytam İdaresi ve Sandıkları (1851–1926), Yeni Türkiye, Türkler, Sayı 14,
s.57; Veli İnanç, “Osmanlı Devleti’nde Yetimlerin Sosyal Haklarının Korunması”, Savaş
Çocukları Öksüzler ve Yetimler, Editör Emine Gürsoy-Naskali-Aylin Koç, İstanbul 2003,
s.20-21.
3 İnanç, a.g.m, s.23.
275
Yrd. Doç. Dr. Hasan BABACAN
özellikle kendilerine yakın buldukları gayrimüslim, az da olsa Müslüman
çocukları zemin olarak görmeleridir. Hele 1890’lardan itibaren Osmanlı
coğrafyasında Ermeni tedhiş eylemlerinin artması üzerine binlerce Ermeni
yetimi, siyasî meselelerin uluslararası politika malzemesi haline gelmesin-
de ve Osmanlı Devleti üzerindeki dış baskının artmasında bir araç olma
tehlikesiyle yüz yüze gelmiştir.
Bu bakımlardan Osmanlı Devleti’nin vatandaşları olan Ermeni dul ve
yetimlerinin durumu ve bunlara karşı takip edilen politikaları, 1915 Tehcir
Kanunu’nun uygulanmasına kadar ve tehcir sonrası izlenen politikalar ve
uygulamalar olarak incelemek yerinde olacaktır. Aşağıda ayrıntıları görü-
leceği üzere; birinci aşamada devlet vatandaşı olan bu çocukları, yardım
bahanesiyle onlara yönelen her türlü dış müdahaleden uzaklaştırmak ve
uluslararası siyasete alet olmaktan kurtarma gayreti içine girmiştir. İkinci
aşamada ise, devlete karşı bir baş kaldırı, toplu kıyam şekline dönüşen Er-
meni olaylarının en çok mağduru olan -ki olaylarda en masum tarafı teşkil
etmekteydiler- yetim ve dullara karşı Osmanlı Devleti ve yöneticileri mer-
hamet, insaniyet duygularıyla hareket etmiş ve onları her türlü tehlikeden
uzak durmaları, hayatlarını idame ettirmeleri yönünde gayret etmiştir.
A- Tehcir Kararı’nın Uygulanmasına Kadar Ermeni Dul ve
Yetimleri
Osmanlı Devleti’nde gayrimüslim yetimler, kendi cemaatleri tarafın-
dan kiliselerinin yanlarına yapılan ilâve binalar veya eski manastır binala-
rının tadilat ve tamiratı sayesinde teşkil edilen yetimhanelerde barındırılı-
yordu. Osmanlı Hıristiyan tabası üzerine ilgi ve politikaların arttığı dönem
olan Tanzimat ve Islahat Fermanları’nın ilân edilmesinin sağladığı hukukî
haklar ortamında Avrupalı ve Amerikalı misyonerlerin de gayrimüslim,
özellikle de Ermeni yetimleri için yetimhaneler açtıkları görülüyordu. An-
cak öteden beri, Osmanlı hukukunda ve uygulamalarında gayrimüslimle-
rin ibadethane ve benzeri kuruluşlar inşa etme, bunların tamiri ve tadilatı
özel kurallara ve izne bağlı idi.
Gerekli izinler alındığı takdirde Ermeni cemaati ve diğer unsurların
yetimhane açmalarına müsaade ediliyor, hatta her türlü aynî ve nakdî yar-
dım devlet tarafından yapılıyordu. Misyonerlerin Osmanlı coğrafyasındaki
faaliyetlerini artırmaları ve özellikle Ermeni yetimleriyle ilgilenmek baha-