46 Ali Şeriati
NE İDEALİZM, NE DE GERÇEKÇİLİK!
İslam ne doğuya, ne de batıya ait olmayan bir çerağdır.
O, kökü yerde, dalları gökte olan pak bir ağaç gibidir. O,
idealizmin zıddına olarak tüm bireysel, toplumsal ve
tarihi gerçekleri görür ve dikkate alır. O, gerçeklikleri
gerçekçilik gibi kabul ediyor, ama saf-çürük ayrımını
yapmadan onaylamıyor. İslam faydasız ve zararlı
gerçekliklerin mahiyetini değiştirir. O, kendi ideallerine
doğru can atıyor. O, gerçekçilik tek olumsuz
gerçekliklere teslim olmuyor. İslam çirkin de olsa
gerçeklikten kaçmıyor, ona [düzeltmek için] üzerine
gidiyor. İslam realizmin cilasız, gerçeklerini toplumun
faydası için cilalar, parlatır.
Örneğin, tüm Avrupa ve Amerika'yı sarmış yasadışı
nikahlar önünde İslam engel çekiyor. İslam birlikte
yaşamak istemeyenlerin ayrılmalarında "boşanmak
olmaz" demiyor. Aksine, onları yeni ve sevgi ile dolu bir
hayata çağırır.
Avrupa yasadışı nikahı menfur kabul etse de, onunla
barışır, onun sonuçlarına göz yumuyor. Oysa, dini
toplumlarda,
aynı
zamanda,
İslam
kurallarının
yürütüldüğü toplumlarda uygun şekilde boşanmak,
evlilik, istisna durumlarda mut’a (Şiada caizdir)
aracılığıyla gideriliyor. Yasadışı nikâhın gerçeklik olarak
kabul edildiği toplumlarda böyle bir nikâhla yaşayan
kadın ve erkek Allah ve vicdan karşısında kendini bir o
kadar da suçlu hissetmiyor. [Bir dönem Mut’aya izin
verildi, Şartlar kalkınca kaldırıldı. Toplumun ihtiyacı
Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 47
olduğu zaman tekrar uygulmaya alınmasında ihtilaf
oluştuğu için sünniler yasaklamayı tercih etmişlerdir. Şia
ise cevazı tercih etmektedir.] Çünkü Kanun ve sosyal
re’yle hesablaşırlar. Eğer yasa susarsa, sosyal re’y
tereddüt gösterirse, suçlu insan "kendi günahını ortamla
paylaşmak" duygusunu yaşıyor.
İslam ise bu durumları kabul etmekle birlikte, onlarla
mücadele eder. Gerçekliği itiraf etmek azdır. Olumsuz
gerçekliği ise ıslah etmek zorunludur. Realistler
gerçekliği negatif veya pozitif olursa olsun kabul ediyor,
bir tür gerçekliğe esir olurlar.
İdealistler ise olumsuz
halleri görmediklerinden daha az zarar çekiyorlar.
Bununla birlikte, her idealist olumsuz gerçeklik
karşısında diz çökmek zorunda kalmaktadır.
Ama ister idealist, ister kutsal ve mezhebi ailelerden
çıkan gençler ortam okyanusunda kısa bir sürede
gerçekliğin kurbanı olurlar. En kurnaz idealist veya
dindar bile kendi evladını gerçekliğin esaretinden
kurtarmaktan acizdir. Bu gençler için ideal, kutsallık, örf
an’ane gülünç görünüyor. Çünkü, bütün gerçekler
hayvani bir yaşam teşvik ediyor.
"Yeni kültür" tüm çerçeveleri kırmıştır. Rönesans,
aydınlanma hareketi, büyük Fransız Devrimi, teknik
ilerleme
çağında
insanın
ilgisini
yöneltmek/yönlendirmek çok zordur. "Demokrasi"
gözlenilesi sonlandırıcı oldu. Modernleşmeye ilgi ve bu
ilginin ardından ideolojik küresel modernizm dünyayı ele
geçirmiştir!
48 Ali Şeriati
Ne yazık ki, ulusların kaderiyle sorumlu kişiler ve
kurumlar olumsuz gerçekliklere göz yummaktadırlar.
Onlar herhangi seviyede idealleri korumakla, araçla
birlikte hedefi koruyarak çalışmalarını bitmiş olarak
kabul ediyorlar. Toplum kendi idealini nasıl koruyor?
Elektrik kandilleri ile birlikte mumları, yağ kandillerini
yaktı. Yoksa, sen çerağla alay mı ediyorsun? Aynı çerağın
ışığında Kuleyniler, Şeyh Tûsiler, Allame meclisleri
oluşturmuştur!
Peki bu gözü-kanlı fatihler önü nasıl alınmalıdır? Yoksa,
gözleri kapatıp lanet okumak yeterlidir ?!
"Otomobil", asfalt yollarla, çok rahat şekilde yaşayan
batının kültürü, güç ve siyaset kulesinden çıkan ışık
sür’ati ile hızlıca "yattığımız" yerde yolumuzu kesti.
Bekçilerimiz "lay-lay" demekte devam ettiler, yüzyılın
"araba" sının önünde durup, halka "geri çekilin,
dininizden yapışın" dediler. Ama bu "araç" tüm değerleri
tekerlekleri altına alarak ileri yürüdü. Bir de o ayıldık ki,
biz de batıdan gelmiş bu sür’atin yedeğinde kalmışız.
Birçokları anlıyorlardı ki, bu "gerçeklik" ("batı havası")
yakında tüm dini ve ahlaki değerleri ortadan kaldırıp,
beyinlerde kendi imzasını atacak. Peki bunu önlemek
için ne yaptılar? Emredildi:
"Haramdır! Radyo almayın! Filmlere bakmayın! Enstitü,
üniversitelere ayak basmayın! Gazete okumayın!
Dernekler/cemiyetler kurmayın! Kısacası, bildiklerimiz
bize yeter, yenisine gerek yok!
Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 49
"Kadının adını yükseltmeyin!".
Bizim maneviyat bekçilerimiz "Eskimoya buzdolabı
satan" kapitalizm karşısında, sadece "olmaz" demekle
yetindiler. Daha doğrusu, halkın kulağına iki kelime küpe
edildi: "haram" ve "olmaz"!
Sonuç ne oldu? Sonuç gördüğümüz gibi oldu. Avrupa
gerçeklikleri, batı kapitalizmi, kurnaz tilkiler ve yırtıcı
hayvanlar bir tür savunmasız kalmış naif ümmetlerin
ma’neviyatını ve doğal hazinelerini viran ettiler. Geldiler,
kırdılar, götürdüler, ama bir Buharalı kişinin Cengiz
orduları hakkında dediği gibi - "çıkıp gitmediler"!
Niçin? Çünkü onları gören olmamıştı. Çünkü, bu
yabancılara nefret eden bekçilerimiz yüzlerini "yana
tutmuştular".
Getirilmiş
yenilikleri
halkın
"boyuna/hayatına göre" ıslah etmek bile kimsenin aklına
düşmemişti.
Küçük bir örnek. Kadınımız örtülüdür. Bu örtülü hanım
hamileyse, doğumunu kim kabul edecek? Elbette ki,
kadın okuyup eğitim alamazsa, çocuğu erkek doktor
dünyaya getirecektir. Öyleyse neden kadın okuyup
doktor olmamalıdır? Hicablı kadına erkeğin ebelik etmesi
hangi çerçeveye sığıyor? [Zaruretlerde erkek kadın ayrımı
yoktur.]
Demek ki, istesek de istemesek de, teknik ilerlemenin
kucağına düştük. Dışarıdan gelmiş şeyler, manevi
hükümlere göre tanzim edilmemiş olsa da yerlerini aldı.
Biz dedik "radyo-televizyon haramdır." Ama alıp evimize
Dostları ilə paylaş: |