58 Ali Şeriati
dindar kadın karakteridir. Dindarlığın kısmen güçlü
olduğu İtalya ve İspanya'da demokrasi, bireysel özgürlük
oyunlarına ne kadar geniş meydan verilse de, kadınlar
birçok haklardan mahrum bırakılmıştır.
Öyleyse neden işletilen, petrolü, altını, elması, değerli
her neyi varsa Avrupa ve Amerika'ya taşınan ülkelerde
"cinsel özgürlük" sloganları daha güçlü oluyor? Yoksa
istismarcılar bu zayıf, gerçek milli rehberden yoksun
ülkelere -propaganda- "demokrasi" vermeyi kendilerine
borçmu bilirler ?!
Ne yazık ki, hayır!
Her bir halkın en gayretli, vatanperver bölümü
gençlerdir. Aklı başında olan gençlik ne vatanının bir
karışını, ne petrol ve diğer doğal kaynakları "demokrasi"
gelince değişmez!
Bu gençleri sadece bir yolla susturmak olur - cinsel
özgürlük, şehvet demokrasisi!
Boynuna bir metre zincir asıp diskoteklerde göbeğini
oynatan sarhoş genç için Vatan isminin bir anlam yoktur.
Artık bu gençler bir saat "demokratik" eğlenceye her şeyi
kurban etmeye hazırdırlar. Evet, tüm dünyada, en
önemlisi ikinci "sınıf" ülkelerde cinsel özgürlük koparan
batı tipini tanıtmak gerekir. Onlar için Filistin'de
(Karabağ'da) açlığa doğan bebeklerin değil, sosyal
ayıklığı tehlike doğuran genç neslin cinsel hakları
ilgilendiriyor!
Onlar kendi çirkin fikirler bile düşünceli gençleri avlamak
Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 59
için teori hazırlamayı da unutmuyorlar. Onlar dolandırıcı
Freud'un çürük fikirler neredeyse din çapında sunarlar.
Bugün "izm" lere bir "izm" daha katıldı - "Freudizm"!
Unutmayalım ki, tüm bu oyunların ilk kurbanları
kadınlardır.
HAZIRDA KADININ KÜLTÜREL VE SOSYAL ROLÜ
XV- XVI yüzyıllar renesans (Rönesans) döneminde
Descartes düşüncesi eski gelenek an’aneleri ve dini
ritüelleri sahneden çıkarmaya başladı. Bireycilik
(individualizm) eğilimleri güçlendi. Toplumsal özgürlük
idealleri bireysel özgürlük düşüncelerinin gölgesinde
kaldı. Bu cereyan sosyalizmi, gerçekçilik, tüm diğer
idealleri arka plana geçirdi. Francis Bekonun tabirince,
"güç" "gerçeğin" yerini aldı. Bu cereyan toplumsal
yaşamın tüm alanlarını kapsıyordu: toplum, aile, birey,
sanat, sanat, ilim, din vb. Descartes mantığının tesiri
altında tarihsel dokunulmaz olarak kabul edilmiş dini
mükaddeslikler böyle adi şeye dönüştü. Her şeyin
değerini parayla ölçenler için hem kadın, hem sevgi
metadan başka bir şey değildi. Bu süreçlerde insanı
"ruhsuz leş" kabul eden Karl Bernard'ın, ruhu "hasta
domuz" a benzeten Freud'un «müstesna» hizmetleri
vardır. Tüm bu aptal düşüncelerin başında ise elinde
kese-kese altın para tutmuş burjuvazi duruyordu.
Papazlar ve kiliseler ise bu akımlarla mücadelede sadece
lanet yağdırabildiler. Onların elinde artık kimsenin
60 Ali Şeriati
görmezden gelemediği çomaktan başka bir şey yoktu.
Artık, ailede birey özgürlüğünü hissedip çalışmak için
dışarı çıkan kadını cehennem azabıyla korkutmak
boşuna idi.
Ekonomik özgürlüğü kazanmış kadın ailede kendini
daha serbest hissediyordu. Sevgilisiyle görüşmeye ortam
yaratan yeni ilişkiler hiçbir insani, fıtri ihtiyaçları
gideremedi. Tüm bu işlemler, çıkar gözeten bir
tabakanın planlı oyunu idi. "Her şey daha fazla lezzet
almak için" sloganı kadın kimliğini tüm kutsallardan
uzaklaştırmıştı.
Teorisyenler kanıtlamaya çalışıyorlardı ki, eskiden sosyal
ruh güçlüydü. Ama düşünceler, ekonomi, ferdiyet
geliştiğinden,
insanlar
arasında
sosyal
ilişkiler
zayıflamıştır. Bu bağımsızlık onlara çok şey öğretti.
Örneğin, 17-18 yaşındaki bir kız çok yalnız olarak oda
kiralayıp, özgür yaşayabilir. Yanı sıra ekonomik
bağımsızlığı olan her kadının evde çok serbest davranır.
O, bir anda ailesini değişebilir. Onun tek yaşam ilkesi
akıl olduğundan, başkasına göre çileye katlanmaya
değmez. Böyle tip kadın için vefa, isar, fedakârlık,
sağlam bir söz gibi değerler, ahlak ve gerçek sevgi
manasız mefhumlardır. Ekonomik bağımsızlığa ve tam
özgürlüğe sahip olan böyle kadınlar için herhangi ideal
yolunda kendini kurban vermek mantıklıdır. Eğer kadın
zayıf ve hastaysa ve sağlıklı bir kişi ile yaşamak mümkün
olursa, bu tip kadınlar tereddüt etmeden kendi kocasını
terk ediyorlar.
Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 61
Sartre şöyle diyor: " Kadınsı erkek kadına meraklı değil.
Fakat başka cazibeli kişi kadını seviyor.” Bu yargıda aklın
talimatı tam açık: her iki erkek bu kadına muhtaçtır. Ama
kadın sadece ikinci kişiye ihtiyaç duyuyor. Kadının kararı
kesindir. O, kendi aklına göre, İki ihtiyacı bir ihtiyaca
kurban vermek olmaz. Kadın akla dayalı ve mantıksal
hareket ediyor. Bir ihtiyaca iki ihtiyacın kurban
verilmesini ne Descartes kabul eder, ne de Freud!
Dünyaya bebek geliyor. Bebek evli kocanın özgürlüğüne
mani olmaya başlar. akıl kabul etmiyor ki, bir kişinin
(bebeğin) rahatlığı için iki kişi (anne-baba) kendi
rahatını kaçırsın. Bu nedenle batıda "özgür" kadın ya
doğurmuyor, ya da doğduğu bebeği çocuk evine veriyor.
Tüm bu "zihinsel, mantıksal analizler", "bireyin rahatlığı"
kadından kutsal annelik hissini, ailedeki kutsal
fedakarlığı, toplumdaki bağlılıklara viran [keder]
koyuyor. Böyle bir toplumda toplumsal ruhtan
konuşmaya değmez. Çünkü herkes ferdîleşib, hislerini -
ilahi hislerini - bir kenara bırakıp, kendisi için yaşar. Bu
"özgür" insan, aslında, yalnızdır. Onu yaşatan sahip
olduğu ekonomik güçtür. Bu kuvvet yok olduğu zaman,
o da yoktur!
YALNIZLIK
Yalnızlık yüzyılın en büyük trajedisi. Batı'da bugüne
kadar intihar konusunda birçok kitap yazılmış ve
yazılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |