I. Uluslararası Türklerde Tarih Bilinci ve Tarih Yazıcılığı
Sempozyumu
Ahmet KÜTÜK
346
İlhanlı Hükümdarı Abaka ve Argun Han (1284-1291) devirlerin de Anadolu’daki İlhanlı hazinesine ait incü
ve iktaların idaresi, nâiblik, Dânişmendli ilinin yönetimi gibi görevler de bulunan Mücirüddin Emirşah’ın ölü-
müne kadar (h. 701/m. 1301-1302) onun mai yetinde bulundu. Mücîrüddin Emirşah’ın ölümünden sonra yazar
Gazan Han’ın yarlığı ile Selçuklu ülkesi vakıfları nazırlığına tayin edildi. Onun bu görevde ne kadar kaldığı
bilinmemekle birlikte bu görevdeyken anlattığı bir olaydan uzun süre bu görevi ifa ettiği anlaşılıyor. Bir müddet
Aksaray Kalesi muhafızlığı (kütuval) yaptığı bilinen müellifin eserini kaleme aldığı 1323 yılında ise ne işte
bulunduğuna dair bir kayıt bulunmamaktadır. Ölüm tarihi de kesin olarak bilinmeyen Aksarayî’nin öldüğü
vakit 75-100 yaşları arasında bir ihtiyar olduğu anlaşılmaktadır
54
.
Aksarayî’nin Müsâmeretü’l Ahbâr ve Müsâyeretü’l Ahyâr veya Tezkire-i Aksarayî adlı eseri, İbn Bîbi’nin eserinden
sonra Anadolu Selçuklula rı tarihi için en önemli kaynak olup Moğol idaresi altında bulunan Türkiye’nin ve
yıkılmaya yüz tutan Selçuklu Devleti’nin bir vekayinamesidir
55
. Eserini Emir Çoban’ın oğlu ve İlhanlıların
Anadolu valisi olan Timurtaş’a ithafen h. 723/m. 1323’te kaleme alan müellif, eserini dört kısma ayırmıştır.
Birinci kısım Rumi, Arabi, Farisi melik tarihleri hakkında, ikinci kısım peygamberlerle halifelerin ahvalinden,
üçüncü kısım Irak-ı Acem ve Anadolu’da hüküm süren Selçuklu sultanlarından, dördüncü kısım İlhanlı
hükümdarlarıyla bunların himayeleri altındaki son Selçuklu sultanlarından ve müellifin müşahedelerinden
bahseder. Müellif, Anadolu’da divan hizmetlerinde bulunarak birtakım hizmetlere doğrudan ve dolaylı olarak
şahit olduğundan eserin özellikle dördüncü bölümü İlhanlı hükümdarı ile onlara
tabi olan son Selçuklu
hükümdarları bağlamında büyük önem arz eder ve kitabın üçte ikisini bu son kısım teşkil eder
56
.
Anadolu’da Moğol istila dönemi için en mühim kaynak olan bu eser, İbn Bibî Selçuknâmesi’nin adeta bir
tamamlayıcı cüzü olup Anadolu’nun yalnız siyasi değil, sosyal tarihi bakımından da çok önemli ve zengin
bilgileri içermektedir. Aksarayî eserini yazarken İbn Abdürabbih’in el-İkdü’1-Ferid, Kadı Beyzavî’nin Nizâmü’t-
Tevârih ve Ebû Bekir es-Sûlî’nin Kitâbü’l-Evrâk adlı eserleriyle diğer bazı Selçuknâmelerden faydalanmıştır.
Meşhur Os manlı tarihçisi Müneccimbaşı ve Niğdeli Kadı Ahmed Anadolu Selçuklularıyla ilgi li konularda onu
kaynak olarak kullanmışlardır. Bir nüshası Ayasofya Kütüphanesi 3143 numarada, ikinci bir nüshası
Yeni Cami
Kütüphanesi 827 numarada kayıtlı olan bu eserden eski Osmanlı müverrihleri arasında yalnızca müneccimbaşı
Ahmed Efendi’nin istifade ettiği görülüyor
57
.
Meşrutiyeti müteakip Türkiye’de tarih incelemelerinin derinleşmesiyle birlikte Müsâmeratü’l Ahbar’ın
tanınmaya ve kullanılmaya başlandığı görülüyor. Efdaleddin, Halil Edhem, Ahmed Tevhid gibi müellifler
eserden mahdut oranda istifade etmişlerdir. Eser, ilk kez W. Barthold tarafından ilim âlemine tanıtılmış ise
de Barthold yalnızca Yeni Cami nüshasını tetkik ettiğinden müellifin ismini tespit edememiştir. Sonraki
dönemlerde M. Fuad Köprülü, İ. Hakkı Uzunçarşılı ve Z. Velidi Togan gibi çağdaş yazarlar eserden çeşitli
vesilelerle istifade etmişlerdir. 1941 yılında Fikret Işıltan bu eserin Almanca özet ve tahlilini neşretmiştir. Eser,
ayrıca Osman Turan tarafından neşredilerek 1944 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanmıştır. Son
olarak 2000 yılında Mürsel Öztürk tarafından Türkçeye tercüme edilerek yine Türk Tarih Kurumu yayınları
arasında basılmıştır
58
.
54 Aksarayî, (O. Turan), (Neşredenin Önsözü) s. 33-35, 38-39; İsmail Aka, “Aksarayî”,
DİA, 2, s. 293; Aksarayî, (M.
Öztürk), (Çevirmenin Girişi), s. XV; Özgüdenli, “Tarih”,
DİA, 40, s. 64.
55 Aksarayî, (O. Turan), (Neşredenin Önsözü) s. 28, 46; Aka, “Aksarayî”,
DİA, 2, s. 293; Turan,
a.g.e., s. 28; Özgüdenli,
“Tarih”,
DİA, 40, s. 65.
56 Köprülü, “a.g.m.”, s. 389; Aksarayî, (O. Turan), (Neşredenin Önsözü) s. 31-32; Aksarayî, (M. Öztürk), (Çevirmenin
Girişi), s.
XVI-XVII; Gordlevski,
a.g.e., s. 16; Aka, “Aksarayî”,
DİA, 2, s. 293; Özgüdenli, “Tarih”,
DİA, 40, s. 64.
57 Köprülü, “a.g.m.”, s. 389-391; Aksarayî, (O. Turan), (Neşredenin Önsözü) s. 31, 41, 44; Aksarayî, (M. Öztürk),
(Çevirmenin Girişi), s. XVI-XVII; Aka, “Aksarayî”,
DİA, 2, s. 293; Özgüdenli, “Tarih”,
DİA, 40, s. 64.
58 Aksarayî, (O. Turan), (Neşredenin Önsözü), s. 28-30; Togan,
a.g.e., s. 190; Cahen,
a.g.e., s. 350; Aksarayî, (M.
Öztürk), (Çevirmenin Girişi), s. XIX-XX.
I. Uluslararası Türklerde Tarih Bilinci ve Tarih Yazıcılığı Sempozyumu
23-25 Ekim 2014 Zonguldak,
Türkiye
İbn Bibî ve Aksarayî Tarihleri Üzerinden Türkiye Selçukluları Döneminde
Tarih Algısı ve Tarih Yazıcılığı Hakkında Bazı Düşünceler
347
b. Tarihçiliği
i. Üslubu
Aksarayî’nin dili ve üslubu klasik bir İslam-İran tarih yazıcılığı ürünüdür. Eserde olaylar anlatılırken öncelikli
olarak Arap-İslam tarihçiliğinin belirgin özelliği olan ayet ve hadisler kullanılmış ve daha çok İran tarihçiliğinin
beslendiği şiirsel tarih anlatımı ile kendi döneminin ya da önceki dönemde yaşamış şairlerin şiirleri, emsal
olaylar, vecizeler, atasözleri ve deyimler de yeri geldikçe
olaylara uydurulmuştur
59
. Müellif, giriş mahiyetinde olan
ilk üç kısımda olayları aldığı kaynaklardaki sadeliğiyle nakledip özetlerken, dördüncü kısımda bu üslubundan
ayrılarak selefi İbn Bibî gibi İran edebi tarihçiliği ananesine uymak ve edebi kabiliyetini göstermek istemiştir. Bu
keyfiyet, eserde çok defa gereken açıklama ve ayrıntının yerini edebi süslemelere bırakmasına sebep olmuştur
60
.
Yazar, üslup olarak sözü uzatmayı sevmeyen, ayrıntılardan kaçınan bir tarihçidir. Gereksiz ayrıntı olarak
gördüğü konuları atlayarak eserinde bu durumu sık sık dile getirir
61
. Açıkça ifade etmese de bu tür söylemler,
tarihsel anlatının teferruata boğulmaması yönündeki düşünceden izler taşıyor.
Bununla birlikte, çoğu zaman bu
kuralı bizzat kendisi çiğneyerek anlatıyı gereksiz ayrıntılar ve söz sanatları içerisinde boğar. Yazar, birçok yerde
hadiselerin ayrıntılarını anlatmak yerine, anlatıyı edebi ayrıntılara boğmayı tercih ediyor. Normal şartlarda
birkaç cümleyle anlatılacak basit olaylar sanatsal söylem kaygısıyla uzatıldıkça uzatılmış, sayfalarca yazılmıştır.
Bazı yerlerde tarihsel vukuat mecazi ve edebi söylemlerin arasında kaybolur
62
. Bazı edebi söylemler, olayları çok
güzel
temsil ederken
63
çoğu zaman benzer olaylar için aynı şiirler veya nükteler deyimler kullanıldığı görülür
64
.
Aksarayî, tarihsel anlatıyı çoğu zaman mukadderat ve tedbir arasındaki sebep-sonuç bağına iliştiriyor. Eserde
sıkça kullanılan felek, kaza, kader, takdir, tedbir ve zaman gibi kavramlar gelişen olayların birinci dereceden
belirleyicileri olarak taktim ediliyor. Genel olarak yaşanan hadiseler, feleğin ve zamanın bir oyunu olarak
okuyucuya aktarılır. Müellif, birçok kere “gaddar felek”, “hokkabaz felek”, “hilekâr zaman” gibi söylemlerle felek
ve zamanı –bugünün arabesk şarkılarında olduğu gibi- dönemin kötü olayları ve musibetlerinin planlayıcısı ve
müsebbibi
olarak gösteriyor
65
. Ayrıca anlatı çoğu yerde tedbirsizlik kavramına yaslanıyor. Tedbircilik, İbn Bibî
de olduğu gibi Aksarayî’de de belirgin bir üsluptur. Yazar, tedbirsizliği kötü olayların ve tarihsel kaderciliğin
beslendiği bir mekanizma olarak taktim ediyor
66
. Bununla birlikte, birçok yerde de takdir karşısında tedbirin bir
işe yaramayacağının altını çizmekte, böylece tedbir ve takdir arasındaki korelasyonun tarihsel olayları
doğrudan
etkilediğine inanmış bir tarihçi görüntüsü sergilemektedir
67
.
59 Aksarayî, (M. Öztürk) s. 178.
60 Aksarayî, (O. Turan), (Neşredenin Önsözü), s. 46.
61 “… Hace Nasir Isfehan’dan Alamut kalelerine nasıl düştü? Hülagü o bölgeye nasıl geldi ve ne şekilde Alamut’a
elçiler gönderdi? Hace Nasir elçilerle nasıl gizli olarak anlaşıp Hülagü’nün yanına gitti? gibi konular
sözü uzatacağı
düşünülerek buraya alınmadı.” (Aksarayî, (M. Öztürk), s. 37-38.) Ayrıca bkz. Moğol şehzadesi Mengü Timur’un
Memlüklere karşı gerçekleştirdiği bir savaşı anlatırken (Aksarayî, (M. Öztürk), s. 105) Ahmed Teküdar (1282-
1284)’ın Memlüklere gönderdiği mektup konusunda (Aksarayî, (M. Öztürk), s. 107), Samagar Noyan’ın Konya
seferini aktarırken (Aksarayî, (M. Öztürk), s. 185) Gazan Han’ın Şam seferini aktarırken (Aksarayî, (M. Öztürk), s.
224) ve Nizameddin Yahya’nın faaliyetlerini aktarırken. Aksarayî, (M. Öztürk), s. 210.
62 Selçukluların Yahudi kökenli vezirinin öldürülmesi meselesini anlatırken. Aksarayî, (M. Öztürk), s. 130-135.
63 Mesela bkz. Moğol ve Türkmen orduları arasındaki mücadele hakkında aktardığı şiir. Aksarayî, (M. Öztürk), s. 140.
64 Eserde farklı sayfalarda geçen aynı şiir, atasözü ve söylemleri karşılaştırınız: Aksarayî, (M. Öztürk), s. 18, 97; s. 49,
175; s. 58, 151, 201; s. 100, 178, 201; s. 132, 254; s. 136-153; s. 139, 225.
65 Bkz. Aksarayî, (M. Öztürk), s. 54, 82, 148, 190, 216.
66 Mesela Hülagü’nün Bağdat seferi ile ilgili bahiste Abbasi halifesinin tedbirsizliği yüzünden Bağdat’ın işgal
edilebildiğini yazar. Aksarayî, (M. Öztürk), s. 38. Ayrıca bkz. Tuğracı Baba Şemseddin’in faaliyetleri konusunda s.
47.
67 Mesela Muineddin Pervane’nin Moğollarca ihanete suçlanması ve öldürülmesi bahsini anlatırken Şemseddin
İsfehanî’nin şu şiirini örnek verir:
“Takdir kabzasından ayrılan her ok’tan tedbirle nasıl sakınılabilir?” (Aksarayî,
(M. Öztürk), s. 89-90) ve Argun ve Ahmed Teküdar arasındaki mücadelede sonuncuyu destekleyen Sahib Şemseddin
’in sonunu anlatırken. Aksarayî, (M. Öztürk), s. 113. Ayrıca bkz. s. 56.